فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَسِيحُوا | dolaşın |
|
2 | فِي |
|
|
3 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
4 | أَرْبَعَةَ | dört |
|
5 | أَشْهُرٍ | ay |
|
6 | وَاعْلَمُوا | ve bilin ki |
|
7 | أَنَّكُمْ | siz |
|
8 | غَيْرُ | değilsiniz |
|
9 | مُعْجِزِي | aciz bırakacak |
|
10 | اللَّهِ | Allah’ı |
|
11 | وَأَنَّ | ve şüphesiz |
|
12 | اللَّهَ | Allah |
|
13 | مُخْزِي | rezil, perişan edecektir |
|
14 | الْكَافِرِينَ | kafirleri |
|
فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ
Fiil cümlesidir. فَ, sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. س۪يحُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فِي الْاَرْضِ car mecruru س۪يحُوا fiiline müteallıktır. اَرْبَعَةَ zaman zarfı, س۪يحُوا fiiline müteallıktır.
اَشْهُرٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ atıf harfidir. اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur.
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. كُم muttasıl zamiri, اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar,
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.
Bu ayette اعْلَمُٓوا fiili bilmek manasına gelen fiillerdendir ve iki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak almıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
غَيْرُ kelimesi اَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
مُعْجِزِي muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. Sonundaki نَ izafetten dolayı hazfedilmiştir.
اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مُعْجِزِي sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur. مُخْزِي kelimesi اَنَّ ’nin haberi olup ی üzere mukadder damme ile merfûdur.
الْكَافِر۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ
Ayet, ibtidaiyyeye matuftur. فَ, sebebi müsebbebe bağlayan rabıta hükmündedir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen ibaha amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Bu dört ayın Şevval'den itibaren Muharrem sonuna kadar olan dört ay olduğu hakkında Zührî'den bir kavil varsa da diğer tefsir alimleri, bu tebliğin yapıldığı Zilhicce'nin onuncu gününden itibaren Rebiulahir'in onuna kadar geçen dört aylık süre olduğunu söylemişlerdir ki doğrusu da budur. (Elmalılı)
Aynı üslupta gelen …وَاعْلَمُٓوا cümlesi makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ, faide-i haber inkârî kelamdır. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Müsnedin izafetle gelmesi az sözle çok anlam ifadesi içindir.
Aynı üslupta gelen ikinci masdar-ı müevvel birinciye matuftur.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikri tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması, haşyet duyguları uyandırmak ve emre uyulmasını teşvik içindir.
Burada da zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, mehabeti artırmak, kalplere Allah korkusunu sokmak, tehditte mübalağa ve azap vaidini ağırlaştırmak içindir.
اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ cümlesiyle وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Bu, bir emir değildir. Aksine bundan maksat, mübahlık, mutlaklık ve emânın tahakkuk edip korkunun da zail olduğunu bildirmektir. Yani “Bu müddet içinde siz, öldürülmekten ve savaşmaktan eminsiniz.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetin وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ bölümünde muhataptan gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. Bu iltifat sanatı dolayısıyla insanlara direkt olarak “kâfirsiniz” denmemiş ama kâfir oldukları zımnen ifade edilmiştir.
Bu kelamda zahir ismin, zamir yerinde kullanılması (onları değil de kâfirleri denmesi), onların şirk ile vasıflandırılmaları, sonra küfür ile zemmedilmeleri ve hezimete uğratılmalarının sebebinin küfürleri olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Seyahat, suyun akması gibi kolayına geldiği şekilde yeryüzünde gezip dolaşmaktır, şehirlerden ve beldelerden uzaklara varıncaya kadar istediği yere gitmek ve seyr ü sefer etmektir. Bu suretle seyahat anlamı içinde serbestçe dolaşmak ve genişçe hareket etmek manası vardır. (Elmalılı)
“Bilin ki siz Allah'ı aciz bırakabilecek değilsiniz.” buyruğuna gelince bunun, “Bu zaman tanımanın herhangi bir acziyetten dolayı olmadığını; tövbe edenler tövbe etsinler diye bir maslahat ve lütuftan dolayı olduğunu biliniz!” manasında olduğu ileri sürüldüğü gibi bunun, “Allah'ı, hiçbir surette acze düşüremeyeceğinizi bilerek geziniz, dolaşınız.” manasında olduğu da ileri sürülmüştür ki bunun gayesi, “Ben size mühlet tanıdım ve sizi serbest bıraktım, salıverdim. O halde teçhizat ve hazırlık yapmaya dair yapılması mümkün olabilecek her şeyi yapınız. Zira sizler Allah'ı acze düşüremezsiniz. Aksine Allah, sizi aciz bırakır ve sizin üzerinizde hükmünü yürütür.” manasıdır. Bu ifadeye, “Bu mühlet, sizin Allah'ın elinden kaçıp kurtulamayacağınız hususunda asla endişe duyulmadığını bilmeniz için verilmiştir. Zira siz, nerede olursanız olun, Allah'ın mülkünde ve O'nun hükümranlığı altındasınız.” manası da verilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetin وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ şeklindeki son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantûkunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)