عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِب۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | عَفَا | affetsin |
|
2 | اللَّهُ | Allah |
|
3 | عَنْكَ | seni |
|
4 | لِمَ | niçin |
|
5 | أَذِنْتَ | izin verdin |
|
6 | لَهُمْ | onlara |
|
7 | حَتَّىٰ | kadar |
|
8 | يَتَبَيَّنَ | iyice belli olana |
|
9 | لَكَ | sana |
|
10 | الَّذِينَ | kimseler |
|
11 | صَدَقُوا | doğru söyleyen(ler) |
|
12 | وَتَعْلَمَ | ve öğreninceye |
|
13 | الْكَاذِبِينَ | yalan söyleyenler |
|
عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِب۪ينَ
Fiil cümlesidir. عَفَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. عَنْكَ car mecruru عَفَا fiiline müteallıktır.
مَا istifham isminin ism-i mevsûl olmadığı anlaşılsın diye elifi hazf edilmiştir. لِ harf-i ceriyle birlikte اَذِنْتَ fiiline müteallıktır.
لِمَ ve لِمَاذَا soru isimleri de mef'ûlün leh olurlar. Burada لِمَ mef'ûlün lieclihidir. Fiilin oluş sebebini bildiren mef'ûldür. “Mef'ûlün lieclihi” veya “mef'ûlün min eclihi” de denir. Mef'ûlün leh mansubdur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.
Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef'ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.
2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı
1. Harf-i cersiz kullanımı:
Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:
a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.
b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.
c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.
d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.
e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.
Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَذِنْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
لَهُمْ car mecruru اَذِنْتَ fiiline müteallıktır.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يَتَبَيَّنَ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde kelamın siyakı gereğince mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, هلّا أخرجتهم معك، أو هلّا توقّفت عن الإذن (Onları yanında mı götüreceksin yoksa izin mi bekleyeceksin?) şeklindedir.
حَتّٰٓى edatı 3 şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vâv-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَبَيَّنَ mansub muzari fiildir. لَكَ car mecruru يَتَبَيَّنَ fiiline müteallıktır.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذٖينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası صَدَقُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
صَدَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَعْلَمَ mansub muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir.
الْكَاذِبٖينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْكَاذِبٖينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كذب fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَبَيَّنَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi بين ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ
Ayet müstenefe olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması mehabet duyguları uyandırarak uyarmak içindir.
عَفَا اللّٰهُ عَنْكَ (Allah seni affetti.) Bu, sevinç vesilesini üzüntü vesilesinden önce getirmek maksadıyla verilen bir haberdir. Allah’ın, siteminden önce affı bildirmesi, onun peygamberine lütuflarındandır. (Safvetu’t Tefasir, Fahreddin er-Râzî)
Allah Teâlâ'nın Peygamberimiz hakkındaki lütfuna bak ki af konusunu zikretmeden kelama affın zikriyle başlamıştır. (Ebüssuûd)
“Allah seni affetsin.” müjdesi bile mesela “Allah senden razı olsun.” gibi bir sevince vesile olmaz da daha fazla dikkatli olmaya yönelik bir tenbih anlamı ifade eder. Bu makamda böyle bir tenbihin ise hikmetleri ve nükteleri pek çoktur ve önemlidir. (Elmalılı)
لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِب۪ينَ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen uyarı, ikaz amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ’nın gizli أنْ ’le masdar yaptığı … يَتَبَيَّنَ لَكَ cümlesi, mecrur mahalde اَذِنْتَ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fail konumundaki has ism-i mevsûl الَّذٖينَ ’nin sılası صَدَقُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
صَدَقُوا kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
Son cümle وَتَعْلَمَ الْكَاذِبٖينَ, sıla cümlesine tezat nedeniyle atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüme işaret eder. Yani müsnedün ileyhin bu işi tekrarlayarak yaptığını gözümüzün önünde canlandırır.
صَدَقُوا ve الْكَاذِبٖينَ arasında tıbâk-ı îcab vardır.
Doğru söyleyenler mazi fiille, yalan söyleyenler ism-i faille ifade edilmişlerdir. Çünkü onlar her zaman yalan söylerler, artık onların sözleri kale alınmaz, hep yalan söylüyor, denir.
Ayette صَدَقُوا fiil olarak kullanılmış, الْكَاذِبٖينَ kelimesi ise isim olarak gelmiş bunlar arasında güzel bir iltifat oluşmuştur. (Müşerref Ulusu (Ülger)/Arap Dili Ve Belâğatı İltifat Sanatı)
لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ [Neden onlara izin verdin?] buyruğu ile istifham-ı inkârî manasının murad edilmiş olması doğru değildir. Zira diyoruz ki: Peygamberden, bu hadisede ya bir günah südur etmiştir veya südur etmemiştir. Dolayısıyla şayet biz, o peygamberden herhangi bir günahın südur etmediğini söylersek Cenab-ı Hakk'ın bu ifadesinin bir istifham-ı inkârî olması imkânsız olur. Yok eğer, o peygamberden bir günahın südur ettiğini söylersek bu durumda Cenab-ı Hakk'ın, عَفَا اللّٰهُ عَنْكَ hitabı, onun affedildiğine delalet eder. Affın tahakkuk etmesinden sonra da o peygambere bir yadırgamanın yönelmesi muhal (imkânsız) olur. Bundan dolayı bütün bu takdirlere göre Cenab-ı Hakk'ın, “Neden onlara izin verdin?” hitabının Hz. Peygamberin günahkâr olduğuna delalet ettiğinin söylenilmesinin imkânsız olduğu kesinleşir. İşte bu, kesin ve yeterli bir cevaptır.
İşte bu durumda da Cenab-ı Hakk'ın, “Neden onlara izin verdin?” ifadesi, daha evla ve daha mükemmel olanın yapılmaması manasına hamledilir. Özellikle bu vaka, harpler ve dünyevî maslahatlarla ilgili şeyler cinsinden olunca. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ayeti tefsir eden Beyzâvî, istifham edatının burada itâb (azar) anlamında kullanılmasını şöyle açıklar: “Mazeretleri olduğunu söyleyerek Tebük Gazvesi’ne katılmak istemeyen bazı münafıklara Hz. Peygamberin izin vermesi üzerine Yüce Allah onu ikaz ederek ‘Allah seni affetsin.’ buyuruyor. Bu ifade Hz. Peygamberin izin vermekteki hatasından kinayedir.” (Konevî şöyle der: “Eğer musannif (yazar) izin vermedeki hatasından kinayedir.” yerine “İzin konusunda isabet edememesinden kinayedir.” ya da “Evla olanı terkinden kinayedir.” deseydi edep bakımından daha güzel ve ifade bakımından daha hoş olurdu. Konevî, IX, 237)
Çünkü affetmek, hatadan sonra olur. Daha sonra da afla kinaye olunan şeyi açıklamak ve sitem etmek (عتاب) üzere “Onlara niçin izin verdin?” buyuruyor. Anlam şöyle olur: Savaştan geri kalmak için senden izin istedikleri ve yalan bahaneler uydurdukları zaman onlara niçin izin verdin? Doğru söyleyenlerle yalancılar belli oluncaya kadar bekleseydin ya. (Beyzâvî, III, 148; Bazı alimler Hz. Peygamberin bu olayda içtihat ettiğini, dolayısıyla verdiği kararın müctehitlerin içtihatlarındaki hatalar gibi değerlendirilmesi gerektiğini, münafıklara izin vermesinin günah kabilinden bir hata olarak asla değerlendirilemeyeceğini, evla olanı terk kabilinden bir yanılma olduğunu ifade etmişlerdir. (Şeyhzâde, IV, 466)
Bu ayet Peygamberin, imamın, idarecinin, kişinin, her topluluğa kendine yakınlaştırma veya uzaklaştırma gibi müstehak olduğu şekilde muamele edebilmesi için acele davranmaktan kaçınmasının, teenni ile (ağırdan alarak) hareket etmesinin, işlerin zahirine göre davranarak yanılmaktan sakınmasının ve iyiden iyiye araştırmasının farz olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)