Tevbe Sûresi 44. Ayet

لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ  ...

Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten geri kalmak için senden izin istemezler. Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları çok iyi bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا
2 يَسْتَأْذِنُكَ senden izin istemezler ا ذ ن
3 الَّذِينَ kimseler
4 يُؤْمِنُونَ inanan(lar) ا م ن
5 بِاللَّهِ Allah’a
6 وَالْيَوْمِ ve gününe ي و م
7 الْاخِرِ ahiret ا خ ر
8 أَنْ
9 يُجَاهِدُوا cihadetmek için ج ه د
10 بِأَمْوَالِهِمْ mallariyle م و ل
11 وَأَنْفُسِهِمْ ve canlariyle ن ف س
12 وَاللَّهُ ve Allah
13 عَلِيمٌ bilir ع ل م
14 بِالْمُتَّقِينَ korunanları و ق ي
 

لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ 

 

Fiil cümlesidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَأْذِنُكَ  merfû muzari fiildir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُؤْمِنُونَ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

يُؤْمِنُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاللّٰهِ  car mecruru  يُؤْمِنُونَ  fiiline müteallıktır.

الْيَوْمِ  kelimesi atıf harfi  وَ la  بِاللّٰهِ ye matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْاٰخِرِ  kelimesi  اَلْيَوْمِ ’nin sıfatıdır. Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوت) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat,

2. Sebebi sıfat.

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar,

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: Cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayr-ı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 

1. İsim cümlesi olan sıfatlar, 

2. Fiil cümlesi olan sıfatlar, 

3. Şibh-i cümle olan sıfatlar. Burada  الْاٰخِرِ  kelimesi hakiki ve müfred sıfat olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  في  harf-i ceriyle birlikte  يَسْتَأْذِنُكَ  fiiline müteallıktır.

Fiil-i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُجَاهِدُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاَمْوَالِهِمْ  car mecruru  يُجَاهِدُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَنْفُسِهِمْ  atıf harfi  وَ ’la  بِاَمْوَالِهِمْ ’e matuftur.

يَسْتَأْذِنُكَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  أذن ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

يُجَاهِدُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  جهد ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.

 عَلٖيمٌ  haber olup lafzen merfûdur.

بِالْمُتَّقٖينَ  car mecruru  عَلِیمُ’e müteallıktır.  الْمُتَّقٖينَ ’nin cer alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُتَّقٖينَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَلٖيمٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ 

 

Müstenefe olan ayetin ilk cümlesi menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fail konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ ’nin sılası  يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki muzari fiil cümlesi  يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ, masdar teviliyle   takdir edilen  في  harfiyle birlikte  لَا يَسْتَأْذِنُكَ  fiiline müteallıktır.

Cihadın mal ve canla olmak üzere açıklanması taksim sanatıdır.

بِاَمْوَالِهِمْ  -  اَنْفُسِهِمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يُؤْمِنُونَ  -  يُجَاهِدُوا  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Burada olumsuz olan  لَا يَسْتَأْذِنُكَ, sonra da arkadaki ayette olumlusu olan  يَسْتَأْذِنُكَ  kullanılmıştır. Bu ayetlerin ilkinde, olumsuz mana yoluyla, cihat hakkında kesin emirler bulunduğundan müminlerin peygamberden izin isteme gereği duymadıklarını; 45. ayette ise mümin olmayanların ondan izin istedikleri anlatılmıştır. Bu ikinci ayetteki anlam birinci ayetten çıkarıldığı halde konuya daha fazla açıklık getirmek ve meselenin önemine dikkat çekmek için ıtnâb yapılmıştır. (Nahle fi’l Belagati’l Arabiyye İlmu’l Meani, s. 186; Tabane Mu’cemu’l Belâgati’l Arabiyye, s. 387-388; Durmuş, Arap Dili ve Belâgatıyla İlgili İncelemeler; s. 49)


 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ

 

Müstenefe cümlesidir. Lafza-i celâl mübteda,  عَلٖيمٌ  haberdir. İsme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ  cümlesi, Allah'ın müminlerin sırlarından haberdar olduğuna tenbih için itirazdır. (Âşûr)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet hissettirme kastına matuftur. 

Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ'nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı, vardır.  

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Bu cümlede olduğu gibi, mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Allah her şeyi bildiği halde özellikle  عَلٖيمٌ بِالْمُتَّقٖينَ  (muttakileri bilir), buyurulması takvaya teşvik eden tağlîbdir. Cüz söylenip küll murad edilen mecaz-ı mürseldir. Ayrıca  عَلٖيمٌ  vasfı lâzım-melzûm alakasıyla muttakilere karşılığını fazlasıyla verir, anlamı taşır. Yeter ki takva vasfı devam etsin. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

“Allah, ittika edenleri (sakınanları, takva sahibi olanları) bilir.”

Bu cümle makablini açıklayan bir zeyl (ilave) mahiyetindedir. Zira Allah Teâlâ’nın onların halini çok iyi bilmesi, elbette ki onların sevabını tam vermesini gerektirir.

Burada takva sahiplerinden murad;

- Ya onların bahtiyar bir topluluk olduğunu; onların zamir ile değil de zahir olarak “مُتَّقٖينَ  /sakınanlar, ittika edenler” şeklinde belirtilmesi, kendilerini methetmek, ilâhî ilmin taalluk ettiği unvanı tayin etmek ve onların mükâfat sebebini bildirmek içindir. Bu da daha önce zikredilen hasletleri ihtiva eden takvadır.

- Ya da bu takva sahiplerinden maksat, bütün takva sahiplerini kapsayan muttakiler cinsidir ve anılan topluluk da öncelikle buna dahildir. (Ebüssuûd)

“Allah, muttakileri bilir.” ifadesi onların muttakiler zümresine dahil olduklarına dair tanıklık ve kendilerine en büyük ödülün verileceğine dair vaat mahiyetindedir. (Keşşâf)

Bu cümle mücahitlerin, takva sahipleri zümresine dahil olduğuna şehadet ve onlara büyük mükâfat vadetmekle beraber önceki cümlenin de anlamına önemli bir açıklama getirir. Sanki “Allah Teâlâ, mücahitlerin, takva sahibi olduğunu gayet iyi bilir.” denir. (Ebüssuûd)