Tevbe Sûresi 75. Ayet

وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللّٰهَ لَئِنْ اٰتٰينَا مِنْ فَضْلِه۪ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ  ...

İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz” diye Allah’a söz verenler de vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْهُمْ ve onlardan
2 مَنْ kimileri
3 عَاهَدَ and içtiler ع ه د
4 اللَّهَ Allah’a
5 لَئِنْ eğer
6 اتَانَا bize verirse ا ت ي
7 مِنْ
8 فَضْلِهِ lutfundan ف ض ل
9 لَنَصَّدَّقَنَّ elbette sadaka vereceğiz ص د ق
10 وَلَنَكُونَنَّ ve olacağız ك و ن
11 مِنَ -dan
12 الصَّالِحِينَ yararlı insanlar- ص ل ح
 
Bu âyetlerden ilk ikisinin nüzûl sebebi olarak tefsirlerde genellikle yer alan olayların tarihî verilerle bağdaşmadığı görülmektedir (meselâ bk. Taberî, X, 188-191; Şevkânî, II, 439-440). Burada, kendisini ruhen eğitememiş, davranışlarını yönlendirmeye muktedir bir iman düzeyine erişememiş insanların sürekli yaşadıkları çelişkilere bir örnek verilmekte, âyetlerin bağlamı ve iniş zamanı bakımından bu örneklemeye en uygun düşen nifak zihniyetine ve münafıkların tutumlarına gönderme yapılmaktadır. Esasen geniş imkânlara kavuşunca bunları hayır yollarında kullanma ve başkalarına yardımcı olma özlemi taşımak dinen yerilen bir tutum değildir. Aksine Hz. Peygamber’in hadislerinde amellerin niyetlere bağlı olduğu (bk. Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 1), bir iyiliği gönlünden geçirdiği halde güç yetiremediği için bunu gerçekleştiremeyen kişinin bundan ötürü sevap kazanacağı bildirilmiştir (bk. Müslim, “Îmân”, 203-204, 206; Süyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir fî kavâ‘idi ve furû‘ı fıkhi’ş-Şâfi‘iyye, s. 38-40). Fakat bu âyetlerde belirtildiği üzere bir kısım münafıkların yaptığı gibi, sırf kendi çıkarının söz konusu olduğu durumda Allah’a yönelen, üstelik –beklentisine kavuşursa bunları– hayır yolunda kullanacağına dair Allah’a söz veren, kendilerine ilâhî bir lutufta bulunulduğunda ise hemen cimrileşen ve yüz çeviren kimseler sorumluluk bilincini ve kendilerine olan saygıyı yitirmiş insanlardır; onların ne Allah’a ne kendilerine ne de başka insanlara karşı verdikleri söze güvenilir. 
 75. âyette bu karakterdeki insanların iyi kimselerden olma hedefi ve vaadini de kendilerine geniş imkânlar verilmesi şartına bağladıklarına değinilmesi insan psikolojisine ışık tutma açısından ilginçtir. Bulunduğu şartlar içinde sınava tâbi tutulduğunu göz ardı eden insanoğlu, zaman zaman kendi sınav ortamını kendisi düzenlemek istercesine iyi olmayı kendisine belirli imkânların sağlanması şartına bağlamaya çalışmakta, mevcut durumda olabileceğin en iyisini yapma irade ve çabasını ortaya koyamamış olmanın bahanelerini üretmekle vakit kaybetmektedir.
77. âyette bu tip kişilerin yüreklerine nifakın yerleştirilmiş olduğu belirtilmekle beraber, yine âyetin açıklamasına göre bu tamamen onların kendi kusurları yani Allah’a verdikleri sözden caymaları ve yaptıkları yemini bozma bahanesi uydura uydura yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmeleri sebebiyledir. Bundan dolayı müfessirler bu âyetin tefsiri sırasında genellikle şu hadise yer verirler: Münafığın üç alâmeti vardır; konuştuğunda yalan söyler, vaad ettiğinde vaadinden döner, kendisine birşey emanet edildiğinde ona hıyanet eder (Buhârî, “Şehâdât”, 28; Müslim, “Îmân”, 107). Âyetin “kendi huzuruna çıkacakları güne kadar” diye mâna verilen kısmından maksadın kıyamet günü olduğu anlaşılmaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 39-40 
 

وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللّٰهَ لَئِنْ اٰتٰينَا مِنْ فَضْلِه۪ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  مِنْهُمْ  car-mecruru  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  عَاهَدَ اللّٰهَ dir. Îrabdan  mahalli yoktur.

عَاهَدَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.

اٰتٰينَا  şart fiili olup elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْ فَضْلِهٖ  car-mecruru  اٰتٰينَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هٖ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  نَصَّدَّقَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.  Fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

وَ  atıf harfidir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

نَكُونَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.  كان ’nin ismi müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

نَكُونَنَّ  fetha üzere mebni nakıs muzari fiildir. 

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

مِنَ الصَّالِحٖينَ  car-mecruru  نَكُونَنَّ  fiilinin mahzuf haberine  müteallıktır. Cer alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.

الصَّالِحٖينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَاهَدَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  عهد ’dir.

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

نَصَّدَّقَنَّ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  صدق ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. 

Tekellüf, zorluk demektir. Bu zorluk da: a) Kendi isteğiyle külfete girmek, bir zorluğa katlanmak. b) Gösterişe kapılmak, yapmacık hal ve hareket, zoraki hareket. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَنَصَّدَّقَنَّ  fiilinin aslı  لَنَتصَّدَّقَنَّ  şeklinde olup  ت  harfi  ص  harfine dönüşmüştür.

 

وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللّٰهَ لَئِنْ اٰتٰينَا مِنْ فَضْلِه۪ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  مِنْهُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ in sılası  عَاهَدَ اللّٰهَ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

Lâm-ı muvattienin dahil olduğu  لَئِنْ اٰتٰينَا مِنْ فَضْلِهٖ  cümlesi, şart cümlesidir.  

Kasem cümlesinin ve şartın cevabının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Kasemin cevabının delaletiyle hazfedilen cevabıyla birlikte şart cümlesi, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

لَنَصَّدَّقَنَّ  kasemin cevabıdır. Fiilin başındaki  لَ, kasemin cevap harfidir. İki unsurla tekid edilen cevap cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Şart ve kasem cümleleri  عَاهَدَ اللّٰهَ  için tefsiriyye hükmündedir.

Aynı üslupla gelen  وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحٖينَ  cümlesi, kasemin cevabına hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir.  كان nin  dahil olduğu cümlede îcâz-ı hazif vardır.  مِنَ الصَّالِحٖينَ, bu mahzuf habere müteallıktır.

لَنَصَّدَّقَنَّ  ve  لَنَكُونَنَّ  fiillerinin başındaki  لَ  ve sonundaki şeddeli  نَّ  harfleri tekid ifade eder.