وَلَا تُصَلِّ عَلٰٓى اَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ اَبَداً وَلَا تَقُمْ عَلٰى قَبْرِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا | ve |
|
2 | تُصَلِّ | namaz kılma |
|
3 | عَلَىٰ | üzerine |
|
4 | أَحَدٍ | birinin |
|
5 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
6 | مَاتَ | ölen |
|
7 | أَبَدًا | asla |
|
8 | وَلَا | ve |
|
9 | تَقُمْ | durma |
|
10 | عَلَىٰ | başında |
|
11 | قَبْرِهِ | onun kabri |
|
12 | إِنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
13 | كَفَرُوا | inkar ettiler |
|
14 | بِاللَّهِ | Allah’ı |
|
15 | وَرَسُولِهِ | ve Elçisini |
|
16 | وَمَاتُوا | ve öldüler |
|
17 | وَهُمْ | onlar |
|
18 | فَاسِقُونَ | yoldan çıkmış olarak |
|
Tebük Seferi’ne katılmamak için bahaneler uyduran, özellikle havaların aşırı sıcak olduğu gerekçesine sığınan, fakat aynı zamanda müminleri de sefere çıkmaktan caydırmaya çalışan münafıkların âkıbetinin çok acı olacağı belirtilmekte; Hz. Peygamber’in bu kişilerden sağ kalanlarla karşılaşması halinde onların kendi maiyetinde bir sefere çıkmalarına müsaade etmemesi istenmekte, ölenlerinin ise imansız olarak can verdikleri bildirilip onlar için bir dinî vecîbe ifa etme cihetine gitmemesi emrolunmaktadır. Müslümanların ölen din kardeşlerine karşı ifa etmeleri gereken dinî vecîbelerin başında cenaze namazı kılınması ve bunun için gerekli hazırlıkların yapılması gelmektedir. Âyette bu hususa işaret edildikten sonra yer alan, “mezarı başında da durma” ifadesini Hz. Peygamber’in cenazenin defninden sonraki tatbikatına göre açıklamak uygun olur. Resûl-i Ekrem bir müslümanın cenazesi defnedildikten sonra kabri başında bir süre durur ve etrafındakilere şöyle derdi:“Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyiniz ve sorulanlara şaşırmadan cevap verebilmesi için dua ediniz; zira şu anda o sorguya çekilmektedir” (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 69; krş. Tirmizî, “Cenâiz”, 70). (Münafıkların malları ve evlâtlarının dünyada eziyet vesilesi kılındığını ve Allah’ın onların canlarının da kâfir olarak çıkmasını murat ettiğini belirten 85. âyetin açıklaması için 55. âyetin tefsirine bk.). 87. “Geride kalanlar” diye tercüme edilen havâlif kelimesi, Arap dilinde daha çok kadınları ifade etmek üzere kullanılır; fakat belirli bir işte kendisinden verim alınamayacak olanlar anlamına da gelir. Kelimenin yer aldığı bağlamda sadece kadınların değil, kadınlarla birlikte yaşlı erkekler, çocuklar, engelliler gibi savaşa katılamayacak kimselerin kastedildiği anlaşıldığından, meâlinde bu geniş anlam tercih edilmiştir. Bazı müfessirlere göre kadınlara benzetmek onların ağırına giden bir ifade olduğu için kelime bu anlamıyla kullanılmıştır. Öte yandan bu kelimenin, “karşı çıkanlar” şeklinde tercüme edilmesi de mümkündür (İbn Atıyye, III, 68; Râzî, XVI, 151, 156-157). Yine bu âyette geçen “kalpleri mühürlendi” ifadesinde edebî sanatlardan istiare türü kullanılmış olup, onların kalplerinin inkârcılık ve sapkınlıkla kaplanmış olduğunu, bu durumun da imanın ve hidayet ışığının girmesini engellediğini belirtmektedir (İbn Atıyye, III, 68; bu sonucun insanın irade hürriyeti açısından değerlendirilmesi için bk. Bakara 2/7).
Kaynak :Kuran Yolu/ Diyanet tefsiri
وَلَا تُصَلِّ عَلٰٓى اَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ اَبَداً وَلَا تَقُمْ عَلٰى قَبْرِه۪ۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تُصَلِّ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت’dir.
عَلٰٓى اَحَدٍ car mecruru لَا تُصَلِّ fiiline müteallıktır. مِنْهُمْ car mecruru اَحَدٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
مَاتَ cümlesi اَحَدٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
مَاتَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
اَبَداً zaman zarfı, لَا تُصَلِّ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَقُمْ meczum muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت ’dir.
عَلٰى قَبْرِه۪ car mecruru لَا تَقُمْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُصَلِّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi صلو ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
هُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. كَفَرُوا fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاللّٰهِ car mecruru كَفَرُوا fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. بِرَسُولِه۪ car mecruru كَفَرُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَاتُوا fiili atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. مَاتُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمۡ mübteda olarak mahallen merfûdur. فَاسِقُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
فَاسِقُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan فسق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تُصَلِّ عَلٰٓى اَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ اَبَداً وَلَا تَقُمْ عَلٰى قَبْرِه۪ۜ
وَ istînâfiyyedir. Ayetin önceki ayetteki اِنْ رَجَعَكَ اللّٰهُ cümlesine matuf olması da caizdir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki وَلَا تَقُمْ عَلٰى قَبْرِه۪ cümlesi makabline hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir.
Mazi fiil sıygasındaki fiil cümlesi اَحَدٍ ,مَاتَ için sıfattır. Sıfat ıtnâb babındandır.
Zaman zarfı اَبَداً ’in müteallakı, لَا تُصَلِّ fiilidir.
Cümlede اَحَدٍ kelimesi “hiçbir” manasına gelmiştir. Bilindiği gibi menfi siyakta nekre, umum ifade eder.
لَا تُصَلِّ ifadesi, ya nefy işinin ya da nefy edilen şeyin tebîdini (ebediyen yapılmamasını) ifade edebilir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümle اِنَّ, isim cümlesi ve isnadın tekrarı olmak üzere üç unsurla tekid edilmiş çok muhkem bir yapıya sahiptir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )
Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. Dolayısıyla اللّٰهِ isminin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.
اِنَّ ’nin haberinin mazi fiil sıygasında fiil cümlesi olarak gelmesi hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder.
رَسُولِه۪ izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan رَسُولِ şan ve şeref kazanmıştır.
Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan وَمَاتُوا cümlesi, اِنَّ ’nin haberine veya ta’lil cümlesine matuftur.
İsim cümlesi formunda, sübut ifade eden, faide-i haber ibtidaî kelam olan وَهُمْ فَاسِقُونَ cümlesi, hal konumundadır. Hal cümleleri anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.
مَاتَ - مَاتُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَفَرُوا - فَاسِقُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَحَدٍ - اَبَداً kelimeleri arasında cinas-ı nakıs sanatı vardır.
مَاتَ (öldü) kelimesi, اَحَدٍ (hiç kimse) kelimesinin sıfatıdır. Mana gelecek zamana dair olduğu halde مَاتَ (öldü) ve مَاتُوا (öldüler) ifadelerinin mazi/geçmiş zaman kipi olarak kullanılmasının sebebi, onların öleceklerinin kesin ve kaçınılmaz olmasıdır. اِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ [Çünkü onlar inkâr ettiler.] ifadesi de yasağın gerekçesidir. (Keşşâf)
Bu cümle mezkur nehyin sebebini açıklar. Yani ölüye af dilemek ve mezarının başında durmak, ancak onun salih bir kul olmasını temenni etmek içindir. Bu ise münafıklar hakkında imkânsızdır. Zira onlar hayatları boyunca Allah ile Resulünü (s.a.) inkâr etmeyi, sürdürmüşler ve küfürde inat ve ısrar ederek ve haddi aşarak ölmüşlerdir. (Ebüssuûd)
إنَّهم كَفَرُوا بِاللَّهِ ورَسُولِهِ cümlesi sebep(ta’lil) cümlesidir. Bu sebeple atıfla gelmemiş ve baştaki إنَّ edatının varlığı önceki kullanımlarda olduğu gibi tefri’(detaylandırma) için gelen فاءِ ‘yı gerektirmemiştir. (Âşûr)
إنَّهم كَفَرُوا - وماتُوا - وهم فاسِقُونَ ibarelerindeki zamirler أحَدٍ ‘e aittir. Çünkü أحَدٍ nekra oluşuyla nehiy bağlamında umumiyet ifade eder, nehiy’se nefiy gibidir. Ayetteki ماتَ fiilinin müfred olarak gelişi ise; mevsuf lafzı itibarıyladır. Çünkü sıfatta asıl olan mevsufa uymasıdır. (Âşûr)