اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | كَفَرُوا | inkarcı(lar) |
|
4 | مِنْ | -nden |
|
5 | أَهْلِ | ehli- |
|
6 | الْكِتَابِ | Kitap |
|
7 | وَالْمُشْرِكِينَ | ve ortak koşanlar |
|
8 | فِي | içindedirler |
|
9 | نَارِ | ateşi |
|
10 | جَهَنَّمَ | cehennem |
|
11 | خَالِدِينَ | sürekli olarak |
|
12 | فِيهَا | orada |
|
13 | أُولَٰئِكَ | işte |
|
14 | هُمْ | onlar |
|
15 | شَرُّ | en şerlisidir |
|
16 | الْبَرِيَّةِ | yaratılmışların |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْ اَهْلِ car mecruru كَفَرُوا ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. الْـكِتَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْمُشْرِك۪ينَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. ف۪ي نَارِ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. جَهَنَّمَ muzâfun ileyh olup, gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma) hemde ucmelik (Arapça olmama) vasfı vardır.
خَالِد۪ينَ mahzuf haberin hali olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. ف۪يهَاۜ car mecruru خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir.
مُشْرِك۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
خَالِد۪ينَ kelimesi, sülâsi mücerredi خلد olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. هُمْ fasıl zamiridir. شَرُّ haber olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْبَرِيَّةِۜ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
شَرُّ ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.
Müsnedün ileyh konumundaki الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
الْمُشْرِك۪ينَ kelimesi كَفَرُوا ‘daki failden mahzuf hale müteallik olan مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ car-mecruruna tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.
ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ car mecruru, اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatdır. خَالِد۪ينَ , mahzuf haberdeki zamirden haldir. ف۪يهَاۜ ’nın müteallakıdır.
كَفَرُوا - الْمُشْرِك۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla نَارِ , mazruf mesabesindedir. Cehennem ateşinin korkunçluğunu mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf kullanılmıştır. Çünkü ateş, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. O ateşe maruz kalmak, adeta bir şeyin, bir kabın içine kapatılmasına benzetilmiştir. Camî’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.Önceki küfredenler ahde hamlolunsa (bilinen kâfirler olduğu kabul edilse) bile bunun, sevk itibarıyla istiğrak (hepsini içine alması) için genel olması gerekir. Çünkü küfrün hükmünü beyan için kübra (büyük önerme) yerindedir. Ancak bu küllî oluş, o beyyine (açık delil) geldikten sonra küfredenlere ait olmak üzere bunda da bir ahit manası yok değildir. Şu halde şöyle demek olur: O açık delil geldikten sonra onu inkâr eden bütün kâfirler gerek kitap ehlinden olsun, gerek puta tapanlardan olsun, hepsi ebedî olmak üzere cehennem ateşindedirler. Kıyamet günü cehenneme gidecekler, orada ebedî olarak kalacaklardır. (Elmalılı)
Cümle istînâf-ı beyaniyyedir. Tehdit (vaid) için ehli kitap müşriklere takdim edilmiştir. (Âşûr)
مِن harfi ceri, لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن أهْلِ الكِتابِ والمُشْرِكِينَ şeklindeki Beyyine 1. ayetteki gibi beyaniyye içindir. (Âşûr)
Haberin إِنَّ ile tasdiki, birkaç gün dışında kendilerine ateş değmeyeceğini iddia eden Kitap Ehli'ni red içindir. (Âşûr)
اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr ifade eden fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. (Âşûr)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir ifadesinin yanında sonraki habere dikkat çekmek ve tembih içindir.
İşaret ismi mübtedadır. هُمْ fasıl zamiri, شَرُّ الْبَرِيَّةِۜ haberdir.
Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında müsnedün ileyhe tahkir ifade eder. Çünkü müsned tahkir anlamındaki kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tahkirine işaret etmiştir.
شَرُّ الْبَرِيَّةِۜ izafetinde, sıfat mevsûfuna muzâf olmuştur. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz.
İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri C.7 S. 238)
Fasıl zamiri, sebebiyle oluşan kasrda اُو۬لٰٓئِكَ maksûr/mevsûf, شَرُّ الْبَرِيَّةِۜ maksurun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat, iddiaî kasrdır.Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir. Yaratıkların en şerlisi oldukları kesin bir dille bildirilmiştir.
Kasr-ı mevsûf ale’s sıfat, zikredilen mevsûfta, bu sıfattan başka bir sıfat olmadığını ifade etmektir. Ama bu sıfat başka mevsûflarda bulunabilir. هم zamiri mübteda ile haberin arasına girdiği için, îrabdan mahalli olmayan fasıl zamiri olarak isimlendirilmiştir. Bu zamir tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
[İşte onlar yaratılmışların en kötüsüdürler.] yani mahlukatın demektir. (Beyzâvî)
إنَّ ‘nin ismiyle haberi arasına işaret ismini girmesi; bu kişilerin işaret isminden önce gelen sıfatlara sahip oldukları için işaret isminden sonra gelen hükme layık olduklarına tenbih içindir. (Âşûr)
Zamirul fasl ihtisas ifade etmesi için ortaya konulmuştur. (Âşûr)
Cümle, ehl-i kitaptan inkâr edenlerin ve müşriklerin tekrarı dolayısıyla istinâfi benâniyyedir. (Âşûr)
"İşte yaratıkların en aşağılıkları onlardır." Yani amel bakımından böyledirler. Müminler hakkında gelecek ifadeye de uygun olan bu manadır. Buna göre bu cümle, onların ebedî olarak cehennemde kalmalarının illeti mahiyetindedir.
Yahut onlar, makam ve varacakları yer olarak, yaratıkların en aşağılıklarıdır. Buna göre ise bu cümle, onların halinin fecaatini tekid etmektedir. (Ebüssuûd)