Yunus Sûresi 100. Ayet

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ  ...

Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا değildir
2 كَانَ mümkün ك و ن
3 لِنَفْسٍ hiç kimsenin ن ف س
4 أَنْ
5 تُؤْمِنَ iman etmesi ا م ن
6 إِلَّا dışında
7 بِإِذْنِ izni ا ذ ن
8 اللَّهِ Allah’ın
9 وَيَجْعَلُ O gönderir ج ع ل
10 الرِّجْسَ iğrenç azabı ر ج س
11 عَلَى üzerlerine
12 الَّذِينَ kimselerin
13 لَا
14 يَعْقِلُونَ akıl erdiremeyen(ler) ع ق ل
 
Önceki âyetlerde (95-98) belirtilen hususları teyit eden bu âyetlerde, evrendeki düzenin ve en üstün kudretin yüce Allah’a ait olduğu hakikatinin daima göz önünde tutulması gerektiği vurgulanmakta, Hz. Peygamber’den, inkârcılıkta direnenler karşısında mâneviyatını bozmaması istenmektedir. Ayrıca bu âyetler, başkalarını zorla imana getirme çabası içine girenlerin kendi iradelerini Allah Teâlâ’nın iradesi üstüne çıkarmaya çalışmak gibi bir yanlışlığa düşmüş olacakları uyarısında bulunmaktadır.
 Allah’ın izni olmadan hiç kimsenin iman etmeyeceği hususunun hemen ardından Allah’ın, akıllarını kullanmayanları iğrenç bir duruma sokacağının, yani kirli halleriyle baş başa bırakacağının bildirilmesi; yaratanın Allah Teâlâ, seçme kararını verecek olanın ise insan olduğunu, bir başka anlatımla, insanın imanla ilgili sorumluluğunun akıl nimetini yerli yerince kullanıp kullanmamasından kaynaklandığını açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim 101. âyette hem yer ve göklerdekilere ibret gözüyle bakılması istenmekte hem de bu tür kanıtların ve peygamberler tarafından yapılan uyarıların, aklını doğru istikamette işletmediği için iman yeteneğini yitirenlere fayda etmeyeceği belirtilmekte, böylece inanmayanı buna zorlamanın faydasız olduğuna dair bir psikolojik tahlil yapılmış olmaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 139-140
 

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

لِنَفْسٍ  car mecruru  كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  كَانَ ’nin muahhar ismi olarak mahallen merfûdur. 

تُؤْمِنَ  mansub muzari fiildir.  اِلَّا  hasr edatıdır.

بِإِذۡنِ  car mecruru  تُؤْمِنَ ’deki failinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri,  إلّا ملتبسة بإذن الله (Allah’ın izniyle kuşamaları dışında) şeklindedir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  


 وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ

 

Cümle mukadder cümleye matuftur. Takdiri,  فيأذن لبعض في الإيمان ويجعل (Bazılarına iman konusunda izin verir ve… yapar) şeklindedir.

وَ  atıf harfidir.  يَجْعَلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو 'dir.

الرِّجْسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu, عَلَى harf-i ceriyle birlikte  يَجْعَلُ  fiilinin mahzuf  ikinci mef’ûlune müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَعْقِلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَعْقِلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ

 

وَ  atıf harfidir. Ayetin ilk cümlesi, olumsuz  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır.  كَانَ  ,لِنَفْسٍ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.

Masdar harfi  اَنْ ’i takib eden …تُؤْمِنَ  cümlesi masdar teviliyle  كَانَ ’nin ismi konumundadır.

مَا  nefy edatı ve  اِلَّا  istisna edatı ile yapılan kasr fiil ve car-mecrur arasında, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.

مَا  ve  اِلَّا  kasr ifade eder. “Allah’ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir.” anlamı kasr üslubuyla tekidli bir şekilde söylenmiştir.

مَا كَانُ li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Tefsir 3/79)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

بِاِذْنِ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  اِذْنِ  şan ve şeref kazanmıştır.

لِنَفْسٍ ’deki tenvin, “hiç bir nefis” anlamındadır. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ifade eder.

Nahivciler, ayetin başındaki  مَا  edatının iki manaya gelebileceğini söylemişlerdir: Nefy harfi veya istifham-ı inkârîdir. (Fahreddin er-Râzî)

الواوُ  burada muhatap zamirinden dolayı hal durumunda olabilir. Yani “Hiç kimse Allah’ın izni olmadan iman edemeyecek iken nasıl olur da insanları iman etmeleri için zorlayabilirsin?” anlamındadır. (Âşûr)


 وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ

 

Cümle mukadder cümleye matuftur. Takdiri;  فيأذن لبعض في الإيمان ويجعل (Bazılarına iman konusunda izin verir ve… yapar) şeklindedir.

Müspet muzari fiil cümlesi faide-i haber ibtidai kelamdır. Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası  لَا يَعْقِلُونَ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Maddi ve manevi pislikler vardır. Maddi olanlar; mizac ve akıl bakımından leş, şer’i açıdan içki ve kumardır. Manevi olanlar da putlar ve günahlardır.

Aklı kullanmamak, nefisten gelen ilk dürtüleri kontrol etmemek demektir.

الرِّجْسَ : Alimlerimiz, “Küfrü de imanı da yaratan Allah'tır.” şeklindeki görüşlerinin doğruluğuna, ayetteki, “O, akıllarını kullanmayanlara murdarlık verir.” ifadesini delil getirerek şöyle demişlerdir. “Murdarlık (الرِّجْسَ)” kelimesi ile bazan kötü amel murad edilir. Nitekim Hakk Teâlâ, “Allah sizden ancak ricsi gidermek ve sizi tertemiz yapmak diler ey ehl-i Beyt…” (Ahzab Suresi, 33) buyurmuştur ki bu ifadedeki “rics” ile ister küfür ister masiyet şeklinde olsun, kötü amel; “tertemiz yapma” ile de kulun küfür ve günah ricsinden, iman ve taat temizliğine geçirilmesi kastedilmiştir. Binaenaleyh Allah Teâlâ önceki ayette imanın ancak kendi iradesi ve yaratmasıyla meydana geldiğini belirtince bu ayette ricsin de kendi yaratması ve var etmesiyle meydana geldiğini bildirmiştir. İmanın mukabili olarak zikredilen bu rics, küfürden başka birşey değildir. Binaenaleyh bu ayetin, küfrün ve imanın Allah’ın yaratmasıyla olduğuna delalet ettiği sabit olmuş olur.” (Fahreddin er- Râzî)

الرِّجْسَ  pislik, küfür demektir. Makablinin karînesiyle küfür olduğu anlaşılmaktadır.

Küfrün, tiksinti veren müstekreh, çirkin anlamında  الرِّجْسَ  kelimesiyle ifade edilmesi, küfrün, çirkinlik ve istikrahın sembolü olmasndandır.

Diğer bir görüşe göre ise  الرِّجْسَ, azap, azaba sebep olan bedbahtlık demektir. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)