Yunus Sûresi 101. Ayet

قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ  ...

De ki: “Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza.” Fakat âyetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلِ de ki ق و ل
2 انْظُرُوا bir bakın ن ظ ر
3 مَاذَا neler olduğuna
4 فِي
5 السَّمَاوَاتِ göklerde س م و
6 وَالْأَرْضِ ve yerde ا ر ض
7 وَمَا
8 تُغْنِي bir şey kazandırmaz غ ن ي
9 الْايَاتُ ayetler ا ي ي
10 وَالنُّذُرُ ve uyarılar ن ذ ر
11 عَنْ
12 قَوْمٍ bir topluluğa ق و م
13 لَا
14 يُؤْمِنُونَ iman etmeyen ا م ن
 
Önceki âyetlerde (95-98) belirtilen hususları teyit eden bu âyetlerde, evrendeki düzenin ve en üstün kudretin yüce Allah’a ait olduğu hakikatinin daima göz önünde tutulması gerektiği vurgulanmakta, Hz. Peygamber’den, inkârcılıkta direnenler karşısında mâneviyatını bozmaması istenmektedir. Ayrıca bu âyetler, başkalarını zorla imana getirme çabası içine girenlerin kendi iradelerini Allah Teâlâ’nın iradesi üstüne çıkarmaya çalışmak gibi bir yanlışlığa düşmüş olacakları uyarısında bulunmaktadır.
 Allah’ın izni olmadan hiç kimsenin iman etmeyeceği hususunun hemen ardından Allah’ın, akıllarını kullanmayanları iğrenç bir duruma sokacağının, yani kirli halleriyle baş başa bırakacağının bildirilmesi; yaratanın Allah Teâlâ, seçme kararını verecek olanın ise insan olduğunu, bir başka anlatımla, insanın imanla ilgili sorumluluğunun akıl nimetini yerli yerince kullanıp kullanmamasından kaynaklandığını açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim 101. âyette hem yer ve göklerdekilere ibret gözüyle bakılması istenmekte hem de bu tür kanıtların ve peygamberler tarafından yapılan uyarıların, aklını doğru istikamette işletmediği için iman yeteneğini yitirenlere fayda etmeyeceği belirtilmekte, böylece inanmayanı buna zorlamanın faydasız olduğuna dair bir psikolojik tahlil yapılmış olmaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 139-140
 

قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ

 

Fiil cümlesidir.  قُلِ  sükûn üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  انْظُرُوا ’dir.  قُلِ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

انْظُرُوا  fiili,  نَ ’un hazfıyla  mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَاذَا  istifham ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

ذَا  ism-i mevsûl olup haber olarak mahallen merfûdur. Ya da her ikisi birlikte istifham ismi olarak mübtedadır.  

فِي السَّمٰوَاتِ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır. الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.  

 

 وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

 

وَ  itiraziyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تُغْنِي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.

الْاٰيَاتُ  faildir. النُّذُرُ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

عَنْ قَوْمٍ car mecruru  تُغْنِي  fiiline müteallıktır.

لَا يُؤْمِنُونَ  cümlesi  قَوْمٍ ’nin  sıfatı olarak mahallen mecrurdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُؤْمِنُونَ  fiili  ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُؤْمِنُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلِ  fiiiilinin mekulü’l-kavli olan  انْظُرُوا  cümlesi de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda talebi inşaî isnad olan  مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ  cümlesi,  انْظُرُوا fiilinin mef’ûlü konumundadır. Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır. İstifham ismi  مَاذَا,  müsnedün ileyhtir.  فِي السَّمٰوَاتِ, mahzuf habere müteallıktır. İstifham üslubunda gelen bu cümle, gerçek manada soru kastı taşımadığından mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Nahivciler, ayetin başındaki  مَا  edatının şu iki manaya gelebileceğini söylemişlerdir:

a. Bu ayetler ve inzârlar, “Allah’ın, iman etmeyeceklerine hükmettiği kimselere bir fayda vermez” manasında mâ-i nâfiye’dir. Bu senin, “infak etmezsen malın sana fayda vermez” sözün gibi olur.

b. Bu, “onlardan o azabı hangi şey def edebilir ki” manasında, istifham ifade eden مَا  edatıdır. Buna göre bu cümle istifham-ı inkârî olmuş olur. (Fahreddin er- Râzî)

Ayetteki  انْظُرُوا  emri düşünün anlamında mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

مَا ’larda cinas,  السَّمٰوَاتِ  ve  الْاَرْضِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Cümle, içerdiği muhtevanın önemine binaen  قُلْ emriyle başlamıştır. (Âşûr)


وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

 

وَ  itiraziye,  مَا  nafiyedir. Cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İtiraz cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.

لَا يُؤْمِنُون  cümlesi,  قَوْمٍ  için sıfattır. Cümlenin muzari fiil sıygasında gelmesi, bu sıfatın yenilenerek devam ettiğine işaret etmiştir.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğine işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.