Yunus Sûresi 70. Ayet

مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟  ...

Onlar için dünyada (geçici) bir yararlanma vardır. Sonra dönüşleri bizedir. Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَتَاعٌ bir geçim sürerler م ت ع
2 فِي
3 الدُّنْيَا dünyada د ن و
4 ثُمَّ sonra
5 إِلَيْنَا bizedir
6 مَرْجِعُهُمْ dönüşleri ر ج ع
7 ثُمَّ sonra
8 نُذِيقُهُمُ tattırırız ذ و ق
9 الْعَذَابَ azabı ع ذ ب
10 الشَّدِيدَ şiddetli ش د د
11 بِمَا dolayı
12 كَانُوا olmalarından ك و ن
13 يَكْفُرُونَ inkâr ediyor(lar) ك ف ر
 

Putperest Araplar, genellikle kendi zenginlik ve soyluluklarını müslümanlara karşı bir meziyet, yollarının doğruluğuna bir kanıt olarak ileri sürerler; şirk anlamına gelen iddialarda bulunarak bâtıl dinlerini korumaya çalışırken dolaylı olarak bu statülerini yaşatmayı da amaçlarlardı. Âyette onların bu dünyada meziyet diye böbürlendikleri zenginlik ve soyluluk gibi imkân ve şartların geçici menfaatlerden ibaret olduğu hatırlatıldıktan sonra, insanların bunlara aldanıp da böyle yalan yanlış inançlara kapılmamaları istenmektedir. Nihayet herkes gibi onlar da sonunda Allah’ın huzuruna dönecek, bu inkârcı ve zalimce tutumları sebebiyle şiddetle cezalandırılacaklardır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 121

 

مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟

 

İsim cümlesidir.  مَتَاعٌ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri, افتراؤهم ’dur.

فِي الدُّنْيَا  car mecruru   مَتَاعٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. 

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr) Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

اِلَيْنَا  car mecruru mahzuf mukaddem mahzuf habere müteallıktır.

مَرْجِعُهُمْ  muahhar mübteda olarak lafzen merfûdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.

نُذ۪يقُهُمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

الْعَذَابَ  kelimesi  نُذ۪يقُ  fiilinin  ikinci mef’ûlu olup fetha ile mansubdur.  الشَّد۪يدَ  kelimesi الْعَذَابَ ‘nin sıfatı olup lafzen mansubdur.

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  نُذ۪يقُ  fiiline müteallıktır.  كَانُوا; isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

يَكْفُرُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَكْفُرُونَ۟  fiili  ن ’un sübutuyla merfu muzari fiildir. Muttasıl zamir cemi  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
 

مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. İsim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümledeki  مَتَاعٌ  kelimesi, takdiri  افتراؤهم  (Onların iftirası) olan mahzuf mübtedanın haberidir. Ayet beyanî istînâftır. (Âşûr)

مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا  ifadesi mahzûf mübtedanın haberidir. Ya da mübtedadır, haberi mahzuftur. Yani  لهم تمتؤون في الدنيا  demektir. (Beyzâvî)

Ayetin ikinci cümlesi  ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ, rütbeten terahi ifade eden atıf harfi  ثُمَّ  ile makabline atfedilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  اِلَيْنَا, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

Haberin takdimi ihtimam içindir. (Âşûr)

Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette azamet zamirine geçilerek iltifat sanatı yapılmıştır.


ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟

 

Yine  ثُمَّ  ile istînâfa atfedilen cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ  ifadesi, tehekkümî istiaredir. Azap, acı bir yiyeceğe benzetilip bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak zikredilmiştir. Gerçek anlamda tatmak duyu organı ile algılamak demektir. Burada tatma fiili kişinin azabı ne kadar kuvvetle hissettiğini ifade eder. Câmi’ hissetmektir.

الشَّد۪يدَ  kelimesi,  الْعَذَابَ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu  عَذَابٌ ’a müteallıktır. Sılası olan  كَانُوا يَكْفُرُونَ۟  cümlesi,  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَان ’nin  haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103, Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı: 41)  

Ayette fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir.

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, s. 190-191)

 ثُمَّ ’nin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.