Yunus Sûresi 97. Ayet

وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ  ...

Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü (hükmü) gerçekleşmiş olanlar, kendilerine bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar inanmazlar.  (96 - 97. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ bile
2 جَاءَتْهُمْ gelse ج ي ا
3 كُلُّ bütün ك ل ل
4 ايَةٍ ayetler ا ي ي
5 حَتَّىٰ kadar
6 يَرَوُا görünceye ر ا ي
7 الْعَذَابَ azabı ع ذ ب
8 الْأَلِيمَ acıklı ا ل م
 
Yüce Allah birçok âyette insanı sınamak için yarattığını ve bu sebeple ona hem iyiyi hem de kötüyü seçme özgürlüğü verdiğini, kendisine tanınan bütün fırsatları ısrarla reddeden ve inkârcılıkta direnenlerin acı bir âkıbete duçar olacaklarını bildirmiştir. İşte burada, bir kısım insanların bu ilâhî kanun gereğince belirtilen kötü sonu hak etmiş olacakları haber verilerek, onların da iman etmesi için olağan üstü çaba gösteren Resûlullah ve müminler teselli edilmekte, bu gibi kimselerin elem veren azabı görmedikçe imana gelmeyecekleri ifade edilmektedir. Başka bazı âyetlerin tefsiri sırasında da belirtildiği üzere, bu ifadenin katı bir kadercilik felsefesine kapı araladığı düşünülmemelidir; zira Allah’ın ezelî ilmiyle bu tür kimseleri bilmesi imtihan düzenini bozan bir husus olmadığı gibi, Allah’ın bilgisi bizim mahiyetini kavrayabileceğimiz bir bilgi de değildir. Aksine buradaki bildirim, ilâhî yasanın işletileceğinden emin olunmasını sağlayan bir vaad anlamı da taşımaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 137
 

وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ

 

جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ  cümlesi  لَا يُؤْمِنُونَ deki failin hali olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir.  لَوْ  gayri cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و  (vâv-ı haliyye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren  وsız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَتْ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

كُلُّ  fail olup lafzen merfudur. Aynı zamanda muzâftır.  اٰيَةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  يَرَوُا  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vâvu’l-maiyyeden (وَ) sonra, 6) Sebep fe’sinden (فَ) sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  لَا يُؤْمِنُونَ  fiiline müteallıktır.

يَرَوُا  fiili  ن ’un hazfıyla mansub muzaridir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

الْعَذَابَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  الْاَلٖيمَ  kelimesi,  الْعَذَابَ nin sıfatı olup lafzen mansubdur.  الْاَلٖيمَ  mübalağalı ism-i faildir.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ

 

Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi olan  جَٓاءَتْهُمْ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. 

اٰيَةٍ ’deki tenvin kesret (çokluk), nev (tür) ve tazim ifade eder.

Gaye ve cer harfi  حَتّٰى  ve masdar yaptığı  يَرَوُا الْعَذَابَ  cümlesi, önceki ayetteki  لَا يُؤْمِنُونَ  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mübalağalı ism-i fail kalıbındaki  الْاَلٖيمَ  kelimesi,  الْعَذَابَ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

جَٓاءَ  fiilinin ayetlere isnadı, aklî mecazdır.

Cenab-ı Hakk, ”kendilerine herhangi bir ayet (mucize) gelmiş olsa dahi acıklı bir azabı görmedikçe” buyurmuştur. Bu, “Onlara, bir sınırı, haddi hesabı olmayan deliller gelse bile kesinlikle iman etmeyecekler; zira delil, ancak Allah’ın yardımıyla doğruya iletir. Bundan dolayı o yardım etme işi tahakkuk etmeyince (gerçekleşmeyince) o deliller boşa gider.” demektir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr) 

لَوْ  harfi mübalağa için vasliyye yani bağlantıdır. (Âşûr) 

Azabı görmek, başlarına bela gelmesinden kinayedir. (Âşûr)