فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَۜ لَمَّٓا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَوْلَا | bulunsaydı ya! |
|
2 | كَانَتْ |
|
|
3 | قَرْيَةٌ | bir kasaba |
|
4 | امَنَتْ | iman eden |
|
5 | فَنَفَعَهَا | kendine yarar sağlayan |
|
6 | إِيمَانُهَا | imanı |
|
7 | إِلَّا | dışında |
|
8 | قَوْمَ | kavminin |
|
9 | يُونُسَ | Yunus |
|
10 | لَمَّا | ne zaman ki |
|
11 | امَنُوا | iman ettiler |
|
12 | كَشَفْنَا | kaldırdık |
|
13 | عَنْهُمْ | üzerlerinden |
|
14 | عَذَابَ | azabını |
|
15 | الْخِزْيِ | rezillik |
|
16 | فِي |
|
|
17 | الْحَيَاةِ | hayatında |
|
18 | الدُّنْيَا | dünya |
|
19 | وَمَتَّعْنَاهُمْ | ve onları yararlandırdık |
|
20 | إِلَىٰ | -ye kadar |
|
21 | حِينٍ | belli bir süre- |
|
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَۜ
ف atıf harfidir. لَوْلَٓا cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani “değil mi?” manasındadır.
كَانَتْ nakıs mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
قَرْيَة kelimesi كَانَتْ ’in ismi olup lafzen merfûdur.
اٰمَنَتْ cümlesi كَانَتْ ’in haberi olarak mahallen mansubtur.
اٰمَنَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى'dir. نَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا cümlesi atıf harfi فَ ile اٰمَنَتْ cümlesine atfedilmiştir.
نَفَعَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هَٓا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ا۪يمَانُ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا istisna harfidir. قَوْمَ müstesna olup fetha ile mansubdur.
يُونُسَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvin ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍ
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
اٰمَنُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰمَنُوا damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Şartın cevabı كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ ’dir.
كَشَفْنَا şart cümlesi olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
عَنْهُمْ car mecruru كَشَفْنَا fiiline müteallıktır.
عَذَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْخِزْيِ muzâfun ileyh olup lafzen mecrurdur.
فِي الْحَيٰوةِ car mecruru عَذَابَ 'ye müteallıktır.
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةِ ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab bakımından uyar:
Not: Gayr-ı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan SIfatlar:
Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَتَّعْنَاهُمْ cümlesi atıf harfi وَ ‘la şartın cevabına matuftur.
مَتَّعْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِلٰى ح۪ينٍ car mecruru مَتَّعْنَا fiiline müteallıktır.
مَتَّعْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi متع ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَۜ
فَ atıftır. Ayet, önceki ayetteki istînâfa atfedilmiştir.
لَوْلَا tevbih ve pişmanlığa teşvik için gelmiştir.
Menfi nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Cümledeki istisnanın muttasıl olduğu da (قَرْيَةٌ kelimesinden maksat orada yaşayan halk olduğu için) munkatıa olduğu da söylenmiştir. قَوْمَ يُونُسَۜ, müstesnadır.
Cümlenin başındaki لَوْلَٓا tahdid (teşvik) harfidir. Tevbih manasına gelmiştir. Bu mana sözün gelişinden anlaşılır. Bu harften sonra fiil gelir.
Bu cümlenin olumsuz manasında olması da caizdir, çünkü teşvik edatı لَوْلَا bu manayı içermektedir. O zaman istisna muttasıl olur. Çünkü kentlerden maksat halklarıdır. Sanki şöyle demiş gibidir: Asi şehir halklarından bu durumda iman edip de imanı fayda veren biri olmadı, ancak Yunus kavmi bundan müstesnadır. Bedel olarak ref kıraati da bunu desteklemektedir. (Beyzâvî)
اٰمَنَتْ - ا۪يمَانُهَٓا - اٰمَنُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
Bu harf hep maziye dahil olur ve pişmanlığa delalet eder. Sanki muhâtabın yaptığı işe pişman olmasını ister. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
قَرْيَةٌ - قَوْمَ kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu ayet, Yunus’un (a.s.) kavminin, inkâr ettikten sonra iman ettiklerine ve o imanlarından da yararlandıklarına delalet eder ki, bu da kâfirlerin iki kısım olduğunu gösterir:
Bu ayetteki لَوْلَا ’nın açıklanması hakkında iki izah bulunmaktadır:
a. Olumsuzluk manasınadır.
b. لَوْلَا, hellâ (keşke..., olsaydı ya!) anlamındadır. (Fahreddin er-Râzî)
لَوْلا ’nın anlamlarından biri de tevbihdir. İşte burada, yapılan hataya kinaye olarak, tevbihi gerektiren bir manada kullanılmıştır. Çünkü ayette geçen memleket halkı helak olmuştur(gelip geçmiştir). Bu sebeple لَوْلا ifadesinin asıl manası التَّحْضِيضُ yani bir fiilin yapılmasını, teşvik ederek talep etmektir. Fiille geldiği vakit fiil vuku bulmuş ise yapılan işin yanlışlığı veyahut kaçırılan işten dolayı pişmanlık ve kınanma manaları taşır. (Âşûr)
لَمَّٓا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan şart cümlesi اٰمَنُوا, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ, faide-i haber ibtidaî kelam olan müspet mazi fiil cümlesidir.
Aynı üsluptaki وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍ cümlesi, şartın cevabına matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
الْخِزْيِ kelimesi, عَذَابَ 'nin muzafun ileyhidir. İzafet, az sözle çok anlam ifade yollarından biridir.
جَٓاءَ fiilinin ayetlere isnadı, aklî mecazdır.
ح۪ينٍ - لَمَّٓا ve عَذَابَ - الْخِزْيِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الدُّنْيَا - الْاٰخِرَة kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Bu ayet makablini, yani iman imkânına sahip oldukları halde kötü seçimlerinden dolayı, Allah'ın hükmü aleyhlerinde tecelli eden ve iman etmeleri imkânsız olan insanların durumunu açıklar. (Ebüssuûd)