وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَذَٰلِكَ | işte böyledir |
|
2 | أَخْذُ | yakalaması |
|
3 | رَبِّكَ | Rabbinin |
|
4 | إِذَا | zaman |
|
5 | أَخَذَ | yakaladığı |
|
6 | الْقُرَىٰ | şehirleri |
|
7 | وَهِيَ | ve o |
|
8 | ظَالِمَةٌ | zulmeden |
|
9 | إِنَّ | şüphesiz |
|
10 | أَخْذَهُ | O’nun yakalaması |
|
11 | أَلِيمٌ | pek acı |
|
12 | شَدِيدٌ | pek şiddetlidir |
|
وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ
وَ atıf harfidir. كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. İşaret ismi ذٰلِكَ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَخْذُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِذَٓا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
اَخَذَ الْقُرٰى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَخَذَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الْقُرٰى mefûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
وَهِيَ ظَالِمَةٌ cümlesi الْقُرٰى ’nın hali olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هِيَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ظَالِمَةٌ mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.
ظَالِمَةٌ kelimesi sülâsî mücerred olan ظلم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
اَخْذَهُٓ kelimesi, اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَل۪يمٌ kelimesi, اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfudur. شَدِيدٌ ise اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
اَل۪يمٌ - شَد۪يدٌ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ
Ayet ما ظلمناهم cümlesine matuftur. İlk cümle isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır.
كَذٰلِكَ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. اَخْذُ muahhar mübtedadır.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)
اَخْذُ رَبِّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması كَ zamirine, yine Rabb ismine muzâf olması اَخْذُ ’ya şan ve şeref kazandırmıştır.
اَخَذَ الْقُرٰ şeklindeki mazi fiil cümlesi, zaman zarfı اِذَٓا ’nın muzâfun ileyhidir. Şarttan mücerret olan اِذَٓا, masdar kalıbındaki اَخْذُ ’ya müteallıktır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Hal وَ ’ıyla gelen وَهِيَ ظَالِمَةٌ, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْقُرٰى lafzı, mahalliyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Mahal zikredilmiş o mahalde yaşayanlar kastedilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
اَخْذُ - اَخَذَ - اَخْذَ ayette üç kez tekrarlanması Allah’ın ele geçirmesinin, cezalandırmasının şiddetinin ve korkunçluğunun idrakine yardımcı olmaktadır. Ayrıca bu kelimelerde iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
اَخَذَ الْقُرٰى [O şehirleri yakaladığında] ifadesi, şehirler halkından mecazdır. Yani o şehirlerin halkını yakaladığında demektir. (Safvetu't Tefasir)
Zulüm olduğu zaman bunun vaki olacağına delalet etmek için şart harfi olarak اِن değil, اِذَٓا gelmiştir. Yani ayet-i kerimede, اِن اَخَذَ الْقُرٰى (eğer karyeleri ahz ederse/yakalarsa) buyurulmamıştır. “Zulüm ortaya çıkıp ülkede yayılınca Rabbimiz onları yakaladı.” demektir. Çünkü اِذَٓا harfi, çoğunlukla vuku bulmuş veya vuku bulması beklenen olayların başında zikredilmiştir. اِن ise böyle değildir; imkânsız, nadir ya da vukû bulması şüpheli durumlarda kullanılır. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 3, s. 333)
اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌ cümlesinde [zalim olan memleketleri] ifadesi, her zalime ibret dersi olması için onların, zulümleri sebebi ile ilâhî azaba yakalandıklarını bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ
Ayetin son cümlesi, ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ’nin ismi, veciz ifade kastına binaen, izafet formunda gelmiştir.
اَخْذَهُٓ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اَخْذَ, şan ve şeref kazanmıştır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan اَل۪يمٌ ve شَد۪يدٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.
Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
اَل۪يمٌ - شَد۪يدٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Bu ayet, Allah Teâlâ'nın اَل۪يمٌ ve شَد۪يدٌ diye nitelediği o yakalamasına düşmemek için, zulme yönelen ve onu yapan kimsenin bu zulmünü tövbeyle Allah'a rücu ile tedavi etmesinin gerekli olduğuna; bu hükümlerin öncekilere tahsis edilmiş olmasının zannedilmemesi gerektiğine delalet eder. (Ebüssuûd, Ruhu’l Beyan)
اَخْذَ [yakalamak] fiili için iki sıfat zikredilmiştir: Elîm ve şedîd. Bu iki sıfat bir arada zikredilerek Allah'ın yakalamasının korkunçluğu ve azameti beyan edilmiştir. Çünkü zikredilen bu iki sıfatın her birinin kendine mahsus bir azameti ve korkunçluğu vardır. İkisi bir arada olunca bu korkunçluk ne raddeye ulaşır bir düşünün! (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 3, s. 333)
Bu tezyîl cümlesinden maksat, Mekke ehlinden olan arap müşriklerini ve diğerlerini tehdit ile tariz etmektir. (Âşûr)