Hûd Sûresi 15. Ayet

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ  ...

Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَنْ kimler
2 كَانَ ك و ن
3 يُرِيدُ isterse ر و د
4 الْحَيَاةَ hayatını ح ي ي
5 الدُّنْيَا dünya د ن و
6 وَزِينَتَهَا ve süsünü ز ي ن
7 نُوَفِّ karşılıklarını tam veririz و ف ي
8 إِلَيْهِمْ onlara
9 أَعْمَالَهُمْ yaptıklarının ع م ل
10 فِيهَا orada
11 وَهُمْ ve onlara
12 فِيهَا orada
13 لَا
14 يُبْخَسُونَ bir noksanlık yapılmaz ب خ س
 
Allah Teâlâ –mümin olsun, kâfir olsun– insanların çalışmalarını karşılıksız bırakmaz. İnsanlar Allah’ın kendilerine lutfettiği yeteneklerini hangi alanda çalıştırıp geliştirirlerse Allah da o alanda çalışmalarının karşılığını verir. Nitekim Âl-i İmrân sûresinin 145. âyetinde, “Kim dünya nimetini isterse ondan kendisine veririz; kim âhiret nimetini isterse ona da ondan veririz; ve şükredenleri ödüllendireceğiz” buyurularak insanların emek ve dileklerinin zayi olmayacağı, yaptıklarının karşılığını dünyada ve âhirette alacakları bildirilmektedir. Ancak bu âyetlerden anlaşıldığına göre âhirete inanmayıp sadece dünya hayatını, onun zevklerini, sağlık, güven, bol rızık, nüfuz ve benzeri nimetlerini, ziynetini ve debdebesini isteyip de yeteneklerini yalnız bu yönde kullanan kimselere, Allah emeklerinin karşılığını dünyada eksiksiz olarak verecektir; fakat bunun âhirete faydası olmadığı için orada elde edecekleri sadece cehennem ateşidir, zira bunlar âhirete inanmamış ve oraya hazırlık yapmamışlardır; sadece dünya hayatı için yaptıkları çalışmalar, yatırım ve üretimlerse âhirette hiçbir değer ifade etmez. Âhireti hiçbir şekilde hesaba katmadan ne pahasına olursa olsun yalnızca dünya nimetlerini elde etmek için çalıştıklarından dolayı nasipleri sadece ateş olacaktır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 156-157
 

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ

 

مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart fiilidir. 

كَانَ يُر۪يدُ cümlesi  مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.

كَانَ ’nin ismi müstetir  هو  zamiridir.  يُر۪يدُ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. 

يُر۪يدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

الْحَيٰوةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  الدُّنْيَا  kelimesi,  الْحَيٰوةَ ’nin sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayr-ı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan SIfatlar:

Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ز۪ينَتَهَا  atıf harfi  و ’la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı  نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ’dir. 

نُوَفِّ, illet harfinin  hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. 

اَعْمَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ف۪يهَا  car mecruru  نُوَفِّ  fiiline müteallıktır. 

وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la şartın cevabına matuftur.

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamiri  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ف۪يهَا  car mecruru  يُبْخَسُونَ  kelimesine müteallıktır.

لَا يُبْخَسُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُبْخَسُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

 

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ

 

Cümle, şart üslubunda haberî isnaddır.  مَنْ  mübtedadır.  كانِ ’nin dahil olduğu isim cümlesi hem şart cümlesi hem de  مَنْ ’in haberidir.

نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا  cümlesi şartın cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu terkibin  مَنْ ’in haberi olmasına da cevaz vardır.

هُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ la şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür. İsim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede car-mecrur, önemine binaen amiline takdim edilmiştir.

Müsnedin muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır. 

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır.

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُبْخَسُونَ  ve  نُوَفِّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafiy sanatı vardır. 

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ  ile  اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ  kelimeleri arasında müfred ve cemi arasında güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

“Amellerin karşılığı verilir.” manasında  نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ [amelleri verilir] buyurulması, amellerin karşılığının tam olarak verildiğini ifade eder. (Âşûr)

Burada istemek veya arzu etmekten murad sadece kalbî istek değil fakat bu sonuçları gerçekleştiren girişimlerdir. Yaptıklarından murad da herkesin yaptığı değildir. Zira herkes temenni ettiği, arzuladığı her şeye erişemez. Çünkü bu, hikmete mebni olan ilâhî iradeye bağlıdır. (Ebüssuûd)