فَاِلَّمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ بِعِلْمِ اللّٰهِ وَاَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِلَّمْ | eğer |
|
2 | يَسْتَجِيبُوا | cevap veremezlerse |
|
3 | لَكُمْ | size |
|
4 | فَاعْلَمُوا | bilin ki |
|
5 | أَنَّمَا | doğrusu o |
|
6 | أُنْزِلَ | indirilmiştir |
|
7 | بِعِلْمِ | ilmiyle |
|
8 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
9 | وَأَنْ | ve şüphesiz |
|
10 | لَا | yoktur |
|
11 | إِلَٰهَ | ilah |
|
12 | إِلَّا | başka |
|
13 | هُوَ | O’ndan |
|
14 | فَهَلْ | artık olur musunuz? |
|
15 | أَنْتُمْ | size |
|
16 | مُسْلِمُونَ | Müslüman |
|
فَاِلَّمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ بِعِلْمِ اللّٰهِ وَاَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ
فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَسْتَج۪يبُوا, fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Şart cümlesidir.
لَكُمْ car mecruru يَسْتَج۪يبُوا fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنَّمَا, kâffe ve mekfufedir. Kâffe; “men eden, alıkoyan” anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
اُنْزِلَ fetha üzere mebni, mazi meçhul fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
بِعِلْمِ car mecruru naib-i failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, ملتبسا بعلم الله (Allah’ın ilmiyle kuşatıcıdır.) şeklindedir.
اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
و atıf harfidir. اَنْ tekid ifade eden muhaffefe اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri; أنه şeklindedir.
لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harftir. اِلٰهَ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. اِلَّا istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir.
Munfasıl zamir هُوَ mahzuf haberin zamirinden bedeldir.
فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;
إذا تبين لكم ذلك فهل أنتم مُسْلِمُونَ ( Bu size apaçık olduğunda, siz artık Müslüman oluyor musunuz?) şeklindedir.
هَلْ emir manasında istifham harfidir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
مُسْلِمُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
مُسْلِمُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan ifal babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِلَّمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ بِعِلْمِ اللّٰهِ وَاَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ
فَ istînâfiyyedir. Ayet şart üslubunda gelmiş talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan لَّمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الِاسْتِجابَةُ; İcabet etmektir. Buradaki سْ ve تِ tekid içindir. Sosyal yardım ve yardım edileni destekleme ile ilgili kullanılmıştır. Mecaz-ı mürseldir. Çünkü sosyal destek çoğu zaman yardım çağrısından kaynaklanır. Yardıma hazır olduğunda gelip çağrıya cevap vermeye الِاسْتِجابَةُ denir. (Âşûr)
Muzari fiiller hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder ve tecessüm özelliğiyle muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek onu etkiler.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi اعْلَمُٓوا, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindeki اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ بِعِلْمِ اللّٰهِ cümlesine dahil olan اَنَّـمَٓا, kasr edatıdır. Kasrla tekid edilen fiil cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
وَاَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ cümlesindeki اَنْ, ismi hazfedilmiş, muhaffefe اَنَّ ’dir. Haberi, cinsini nefyeden لَٓا ’nın dahil olduğu isim cümlesidir. Kasrla tekid edilmiş, faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. İsmi اِلٰهَ olan لَٓا ’nın haberinin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri, موجود (vardır) olabilir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
هُوَ, mahzuf haberdeki zamirden bedeldir. Bedel, ıtnâb sanatı babındandır.
لَٓا ve اِلَّا ile oluşan kasr, kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. Kasr لَٓا ’nın ismi ve haberi arasındadır. اِلٰهَ sıfat/maksûr, هُوَۙ mevsuf/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı hakiki ve kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.
عِلْمِ kelimesinin Allah lafzına izafesi, ilmin şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.
Önceki ayetteki قُلْ hitabından sonra لَكُمْ فَاعْلَمُٓوا diyerek müfredden cemi muhatap sıygasına geçilerek iltifat yapılmıştır.
اللّٰهِ - اِلٰهَ kelimeleri arasında iştikak cinası, mürâât-ı nazîr ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَاعْلَمُٓوا - بِعِلْمِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
“De ki: Öyleyse... getirin” ayeti ve ondan sonrasında hitap bir kişiye (Hz. Peygambere) yönelik olmakla birlikte “eğer... size cevap vermezlerse” ayetinde “sana” denilmeyişiyle ile ilgili olarak açıklama şöyledir: Bu ifade tekil olan muhataptan tazim ve tefhim kastı ile çoğula tahvil (iltifat) yapılmıştır. Nitekim başkan olana kimi zaman çoğul kipleri ile hitap edildiği de olur. Bununla birlikte “size” deki zamir ile “bilin”deki zamir bütün herkese aittir. Herkes bilsin ki bu Kitap ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir, demektir. Bu Mücahid’in görüşüdür. (Kurtubî)
“Eğer onun uydurulmuş olduğu iddiasında doğru iseniz…” sözü, dinin ispatı hususunda mutlaka aklî ve naklî delillerin izah edilmesi gerektiğine delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)
Mütekellimin kendi iddiasını ispat etmek ve rakibinin iddiasını çürütmek için kelam ilmine nispet edilen kesin aklî delilleri kullanmasına el-mezhebü’l-kelâmî denilmiştir. Bu ayette de Allah Teâlâ aklî delillerle müşriklerin sözlerinin, düşüncelerinin batıl olduğunu ortaya koyuyor.
Eğer size cevap veremezlerse sözünün esas anlamı, yardıma çağırdıkları ne varsa yardımda aciz kalmışlardır, demektir.
Ayet önce peygamberimize hitapla başlıyor sonra eğer sana cevap vermezlerse yerine “size” şeklindeki çoğul zamire dönüyor. Bu iltifat üslubu Hz. Peygambere tazim içindir. (Beyzâvî)
فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
فَ, takdiri إذا تبين لكم ذلك (Bu size apaçık olduğunda) olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mübteda ve haberden müteşekkil cevap cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen emir manası taşıdığı ve tevbih murad edildiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
هَلْ, belâgi bir nükte için isim cümlesinin başına gelebilir. Bu nükte de zamana bağlı olmaksızın bu fiilin devam etmesini istemektir. Buralarda hemze de gelebilirdi ama o zaman bu belâgi nükte kaybolurdu. Çünkü hemze, âdeten ismin başına gelebilir. Ama هَلْ âdeten fiilin başına geldiği için muhatabın dikkatini çeker. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ [Artık Müslüman oluyor musunuz?] benzeri sorularda bulunan talep manası, gereğini yapmaya ve özrün kalmadığına tenbih olduğundan, gayet etkili bir davettir. (Beyzâvî)
İlâhlarının cevap veremeyecekleri kesin iken, şüphe ifade eden şart cümlesinin kullanılmış olması, onlarla istihza etmek ve onların akıllarının son derece zayıf olduğunu belirtmek içindir. (Ebüssuûd)