Hûd Sûresi 16. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ  ...

İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ bunlar
2 الَّذِينَ kimselerdir
3 لَيْسَ olmayan ل ي س
4 لَهُمْ kendileri için
5 فِي
6 الْاخِرَةِ ahirette ا خ ر
7 إِلَّا başka bir şey
8 النَّارُ ateşten ن و ر
9 وَحَبِطَ ve boşa gitmiştir ح ب ط
10 مَا
11 صَنَعُوا işledikleri ص ن ع
12 فِيهَا orada
13 وَبَاطِلٌ ve geçersizdir ب ط ل
14 مَا
15 كَانُوا oldukları ك و ن
16 يَعْمَلُونَ yapmakta ع م ل
 
Allah Teâlâ –mümin olsun, kâfir olsun– insanların çalışmalarını karşılıksız bırakmaz. İnsanlar Allah’ın kendilerine lutfettiği yeteneklerini hangi alanda çalıştırıp geliştirirlerse Allah da o alanda çalışmalarının karşılığını verir. Nitekim Âl-i İmrân sûresinin 145. âyetinde, “Kim dünya nimetini isterse ondan kendisine veririz; kim âhiret nimetini isterse ona da ondan veririz; ve şükredenleri ödüllendireceğiz” buyurularak insanların emek ve dileklerinin zayi olmayacağı, yaptıklarının karşılığını dünyada ve âhirette alacakları bildirilmektedir. Ancak bu âyetlerden anlaşıldığına göre âhirete inanmayıp sadece dünya hayatını, onun zevklerini, sağlık, güven, bol rızık, nüfuz ve benzeri nimetlerini, ziynetini ve debdebesini isteyip de yeteneklerini yalnız bu yönde kullanan kimselere, Allah emeklerinin karşılığını dünyada eksiksiz olarak verecektir; fakat bunun âhirete faydası olmadığı için orada elde edecekleri sadece cehennem ateşidir, zira bunlar âhirete inanmamış ve oraya hazırlık yapmamışlardır; sadece dünya hayatı için yaptıkları çalışmalar, yatırım ve üretimlerse âhirette hiçbir değer ifade etmez. Âhireti hiçbir şekilde hesaba katmadan ne pahasına olursa olsun yalnızca dünya nimetlerini elde etmek için çalıştıklarından dolayı nasipleri sadece ateş olacaktır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 156-157
 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ 

 

İsim cümlesidir. İsm-i işaret olan  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَيْسَ لَهُمْ  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur. 

لَيْسَ  camid nakıs fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

لَهُمْ  car mecruru  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  

فِي الْاٰخِرَةِ  car mecruru  لَيْسَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. 

اِلَّا  hasr edatıdır. النَّارُ  kelimesi  لَيْسَ ’nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur. 


وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  حَبِطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

مَا  ve masdar-ı müevvel,  حَبِطَ  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. 

صَنَعُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

ف۪يهَا  car mecruru  صَنَعُوا  fiiline müteallıktır. 

بَاطِلٌ مَا كَانُوا  cümlesi atıf harfi  وَ ’la  حَبِطَ  fiiline matuftur.

بَاطِلٌ  mukaddem habere matuf olup lafzen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَانُوا  isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.  

يَعْمَلُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَعْمَلُونَ  fiili  ن ’un sübutuyla merfu muzari fiildir. Muttasıl zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olarak gelmesi, sadece dünya hayatını amaç edinenleri tahkir etmek içindir.Cümle müstenefedir. Ancak ismi-i işaret iki cümleyi birbirine bağlar ve ism-i işaretten önce zikredilen vasıfları temyiz için getirilir. İsm-i işarette, muşârun ileyhin bundan önce zikredilen sıfatlardan dolayı arkadan gelecek şeyleri hak ettiğine dair tenbih vardır. (أُولَئِكَ عَلى هُدًى مِن رَبِّهِمْ) şeklindeki Bakara/5 ayetinde olduğu gibi. (Âşûr)

Haber konumundaki has ism-i mevsul  الَّذ۪ينَ ’nin sılası, nakıs fiil  لَيْسَ ’nin dahil olduğu ve kasr üslubuyla tekid edilmiş isim cümlesidir. Sübut ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

لَهُمْ  car mecruru  لَيْسَ ’nin mahzuf olan mukaddem haberine müteallıktır.  النَّارُۘ  muahhar ismidir.

Haberin ism-i mevsûlle marife olması bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.
اِلَّا النَّارُ  sözü, ahirette onlara verilecek ateşten başka bir şey yoktur manasında istisna-i müferrağdır. Bu, onların ebediyyen ateşte kalacaklarını gösterir. Bu da bize göre onların kâfir olduğuna delalet eder. (Âşûr)

لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُ  [Onlara ahirette ateşten başka bir şey yoktur.] ifadesinde mana, لَيْسَ  ve  اِلَّا  ile oluşturulmuş kasr üslubuyla kesin olarak ifade edilmiştir.


وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

Cümle,  الَّذ۪ينَ ’nin sılasına  وَ ’la atfedilmiştir.

Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  حَبِطَ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  صَنَعُوا  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَحَبِطَ  cümlesine matuf olan  وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ  isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır.  بَاطِلٌ, mukaddem haber, müşterek ism-i mevsûl  مَا, muahhar mübtedadır.

İsm-i mevsûlun sılası olan  كَانُوا يَعْمَلُونَ  cümlesi  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı: 41)

صَنَعُوا - يَعْمَلُونَ  ve  وَبَاطِلٌ - وَحَبِطَ ve الَّذ۪ينَ - مَا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا  ve  وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ  ibareleri arasında gramer yapısı bakımından güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu  (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)