Hûd Sûresi 18. Ayet

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْۚ اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ  ...

Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ kim olabilir?
2 أَظْلَمُ daha zalim ظ ل م
3 مِمَّنِ kimseden
4 افْتَرَىٰ uyduran ف ر ي
5 عَلَى karşı
6 اللَّهِ Allah’a
7 كَذِبًا yalan ك ذ ب
8 أُولَٰئِكَ bunlar
9 يُعْرَضُونَ sunulurlar ع ر ض
10 عَلَىٰ üzerine
11 رَبِّهِمْ Rabblerine ر ب ب
12 وَيَقُولُ ve derler ق و ل
13 الْأَشْهَادُ şahitler ش ه د
14 هَٰؤُلَاءِ işte bunlardır
15 الَّذِينَ kimseler
16 كَذَبُوا yalan söyleyen(ler) ك ذ ب
17 عَلَىٰ karşı
18 رَبِّهِمْ Rabblerine ر ب ب
19 أَلَا haberiniz olsun
20 لَعْنَةُ laneti ل ع ن
21 اللَّهِ Allah’ın
22 عَلَى üzerinedir
23 الظَّالِمِينَ zalimlerin ظ ل م
 
Buradaki soru 13. âyette ifade edildiği üzere, “Muhammed Kur’an’ı kendi uydurup Allah’a nisbet ediyor” diyenlere bir reddiye mahiyetinde olup, Allah’a karşı böyle bir isnatta bulunmanın en büyük haksızlık olduğuna, Hz. Peygamber’in böyle bir haksızlık yapmasının mümkün olmadığına işaret eder. İşte bu zalimler âhirette Allah’ın huzuruna çıkarılacaklar ve dünyada işledikleri zulmün hesabını vereceklerdir. O zaman şahitler yani melekler, peygamberler, âlimler, sâlih müminler (krş. en-Nahl 16/84; en-Nisâ 4/41, Şevkânî, II, 556-557; Reşîd Rızâ, XII,) bunların Allah’a karşı yalan uydurup iftira ettiklerine dair şahitlik edecekler ve bunların Allah’ın lânetine uğramalarını isteyeceklerdir. Çünkü bunlar yukarıda anlatılan suçları yanında, insanları Allah yolundan alıkoymaya, bu dosdoğru yolu eğri büğrü göstermeye çalışan ve âhireti inkâr eden kimselerdir. Bu iki âyet-i kerîme, Kur’an’ın Allah kelâmı olduğunu reddetmeye kalkışan, insanların Kur’an’ı ve onun ilkelerini benimsemelerine engel olan; malî, bedenî, ilmî, siyasî, sosyal ve psikolojik gücünü Kur’an’a karşı kullanıp inkâr edilmesini sağlamak için onunla ilgili şüpheler uyandırmaya, onu zaafa uğratmaya ve zararlı göstermeye çalışan kimselerin zalim olduklarını, bu sebeple Allah’ın lânetini hak ettiklerini, yani O’nun rahmetinden mahrum kaldıklarını ifade eder.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 159-160
 
Resûl-i Ekrem’in haber verdiğine göre, Allah Teâlâ kıyamet gününde diğer insanlara göstermeden mü’mine günahlarını bir bir hatırlatacak, o da suçlarını itiraf edecek, artık tamamen mahvolduğunu düşündüğü bir sırada Cenâb-ı Mevlâ ona “ Günahlarını dünya da başkalarından gizlediğim gibi, bugün de hepsini bağışladım” buyuracak ve ona iyiliklerinin yazılı olduğu defter verilecek; sıra kâfirlere ve münafıklara gelince, bütün insanların huzurunda onlara: “ Rab’lerine iftirada bulunanlar işte bunlardır; Allah’ın laneti zâlimlerin üzerine olsun” denecektir.
(Buhâri, Mezâlim 2, Tefsir 11/4; Müslim , Tevbe 52).
 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَظْلَمُ  haberdir. İsm-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  اَظْلَمُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

افْتَرٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  افْتَرٰى  fiiline müteallıktır.  الْكَذِبَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


 اُو۬لٰٓئِكَ يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْۚ 

 

İsim cümlesidir. İsm-i işaret olan  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

يُعْرَضُونَ  cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُعْرَضُونَ  fiili  ن 'un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Muttasıl zamir çoğul و ’ı naib-i faili olarak mahallen merfûdur. 

عَلٰى رَبِّهِمْ  car mecruru  يُعْرَضُونَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir.  يَقُولُ  merfû muzari fiildir.  الْاَشْهَادُ  fail olup lafzen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli, هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i işaret  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَذَبُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَذَبُوا  mazi fiildir. Muttasıl zamir çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

عَلٰى رَبِّهِمْ  car mecruru  كَذَبُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  


 اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ

 

اَلَا  tenbih harfidir. 

لَعْنَةُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

عَلَى الظَّالِم۪ينَ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.  الظَّالِم۪ينَ ’nin cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ 

 

وَ, istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnad olup, sübut ifade eden isim cümlesidir.

İstifham ismi  مَنْ  mübteda konumundadır. İnkârî manadadır.

Soru kastı taşımayıp tevbih ve inkâri anlama gelen cümle, mecâz-ı mürsel mürekkebtir. 

Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olduğu istifhamda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.

Müsned olan  اَظْلَمُ  ism-i tafdil kalıbındadır. Mübalağa ifade eder. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelmiş haberî isnaddır. 

مَنْ  lafzının tekrarında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

Ayetteki istifham, Allah’a yalan iftira etmekle zulmeden bu kişilerin başına gelecek felaketi haber veren büyük bir tehdit anlamında mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

كَذِباًۜ  -  كَذَبُوا  ,اَظْلَمُ  -  الظَّالِم۪ينَۙ  kelimeleri arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

افْتَرٰى  -  كَذِباً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayetin bu cümlesinde  اَظْلَمُ [daha zalim] deniyorsa da burada her “zalimden daha zalim” manası kastedilir. Nitekim daha sonra “Şüphesiz ki onlar, ahirette en çok zarara uğrayanların ta kendileridir.” buyrulur ki bu ifade o manayı teyid eder. (Ebüssuûd)


 اُو۬لٰٓئِكَ يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْۚ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mübteda olan işaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ nin haberi  يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ, müspet muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.

Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.

Burada  عَلٰى رَبِّهِمْ [Rabblerine] denmesi, onların Allah'tan başkalarını rab edinmelerinin batıllığına işaret eder. (Ebüssuûd)

Ayette  يُعْرَضُونَ  fiilinin  عَلَى harf-i ceriyle müteaddi olarak gelmesi, iradenin hazır olduğunu ifade eder ve Allah’ın onlar üzerindeki kudretine imada bulunur. (Âşûr)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ  cümlesi,  يُعْرَضُونَ  cümlesine matuftur.

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Cümlede müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olarak gelmesi, işaret edilene dikkat çekip tahkir etmek içindir. Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur. Mevsûlün sılası olan  كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْۚ mazi, fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

رَبِّهِمْۚ  izafeti muzâfın şanı, muzâfun ileyhin tahkiri içindir. 

رَبِّهِمْۚ  izafetinde Rabb isminin inanmayanlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

رَبِّهِمْ  lafzının tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

اُو۬لٰٓئِكَ  ve  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  işaret isimleri, zalimleri ve yalancıları kınama ve tevbih içindir.


اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş tenbih harfi  اَلَا  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ  cümlesi şahitliğin son sözleridir. Tenbih harfiyle başlaması, teşhir makamına uygun olmuştur. Haber onları tahkir ve ayıplama şeklinde dua şeklinde kullanılmıştır. (Âşûr)

Müsnedün ileyh az sözle çok anlam ifade etme yollarından olan izafetle gelmiştir.

Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır. عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ ’nin müteallakı olan haber mahzuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

لَعْنَةُ اللّٰهِ  izafeti, lafza-i celâle muzâf olan  لَعْنَةُ ’ya tazim ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَلَا  tahdîd (teşvik) ilişkisi kurar. Fiilin teşvik yoluyla ve şiddetli bir şekilde yerine getirilmesini talep eder. Arz için kullanıldığında ise fiilin yumuşak bir biçimde yapılmasının istenmesidir. Diğer tahdîd edatlarındaki özelliğe sahip olup tevbih ve tendim ifade etmez.  (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)