اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ
اَنْ tefsiriyye harfidir. لَا nehiy harfi olup cümle olumsuz emir manasındadır.
تَعْبُدُٓوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzaridir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. اللّٰهَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
Muttasıl zamir olan ي harfi اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَخَافُ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اَخَافُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
Muzari fiillerin zamirlerinden bazıları (أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ...) fail (özne) konumunda olduklarında zorunlu olarak müstetir olurlar, yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلَيْكُمْ car mecruru اَخَافُ fiiline müteallıktır.
عَذَابَ kelimesi اَخَافُ fiilinin mef’ûlün bihi olup fetha ile mansubdur. يَوْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَلِيمٍ kelimesi يَوْمٍ ’in sıfatıdır. Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. Burada اَلِيمٍ kelimesi hakiki ve müfred sıfat olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ
Tefsiriyye olan اَنْ ’i takip eden لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَ cümlesi olumsuz emir sıygasında talebi inşâ cümlesidir.
Nehiy harfi ve istisna harfiyle oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiille mef’ûlü arasındadır. Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vâki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)Buradaki اَنْ harfinin muhaffefe olması da caizdir. Böylece hemzenin fethalı okunmasıyla أنِّي لَكم نَذِيرٌ مُبِينٌ cümlesinden bedel olur. İsmi mahzuf zamir-i şandır. Takdiri şöyledir: أنَّهُ لا تَعْبُدُوا إلّا اللَّهَ (Âşûr)
لَا ve اِلَّا ile gelen kasr üslubu sadece Allah’a kulluk edilmesini kesin bir dille ifade eder. “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin.” ifadesi, nefyden yapılan istisnadır. Bu da, müstesnadan başkasının nefyini gerektirir.
لَا تَعْبُدُٓوا (Kulluk etmeyin!) ifadesi اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙ (Ben sizin için bir uyarıcıyım.) cümlesinden bedeldir yani “Allah’tan başkasına” kulluk etmeyin diye... Veya اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا cümlesindeki اَنْ harfi, اَرْسَلْنَا ’ya veya نَذ۪يرٌ ’e müteallık olup tefsir içindir. (Keşşâf, Fahreddin er-Râzî)
تَعْبُدُٓوا kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.
Müsnedin muzari fiil cümlesi formunda gelmesi hudûs, hükmü takviye ifade etmiştir.
Car mecrur عَلَيْكُمْ , önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
Ayette sözü edilen “gün” aslında “acıklı” değil; “acılarla dolu” bir gündür. Yani acıları tadacak olan günün kendisi değil, o günü yaşayacak olan insanlardır. Bu ifadede mecazî isnad vardır. “Acı” olgusunu zihinlerde somutlaştırmak için bilerek seçilmiştir. Yani o günün kendisi acılarla yüklüdür. Âşûr da aynı görüştedir.
1. ve 3. ayetle iktibas sanatı vardır.
Allah Teâlâ daha sonra “Allah'tan başkasına ibadet etmeyin.” buyurmuştur. Bundan dolayı bu ifade, ayetteki, “Şüphesiz ki ben sizin için apaçık bir nezirim.” ifadesinden bedeldir. Sonra da Cenab-ı Hakk bu ifadeyi, “Hakikat, ben sizin başınıza acıklı bir günün azabının gelmesinden endişe ediyorum.” ifadesiyle tekid etmiştir. O büyük acı, o günde gerçekleşeceği için bu acı, o güne izafe edilmiştir. Bu, arapların “gündüzün oruç, gecen namaz” sözü gibidir. (Fahreddin er-Râzî)