Hûd Sûresi 27. Ayet

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ  ...

Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقَالَ dediler ki ق و ل
2 الْمَلَأُ ileri gelenleri م ل ا
3 الَّذِينَ
4 كَفَرُوا inkar eden ك ف ر
5 مِنْ -nden
6 قَوْمِهِ kavmi- ق و م
7 مَا
8 نَرَاكَ biz seni görmüyoruz ر ا ي
9 إِلَّا başka
10 بَشَرًا bir insandan ب ش ر
11 مِثْلَنَا bizim gibi م ث ل
12 وَمَا ve
13 نَرَاكَ görmüyoruz ر ا ي
14 اتَّبَعَكَ sana uyduğunu ت ب ع
15 إِلَّا başkasının
16 الَّذِينَ olandan
17 هُمْ kendisi
18 أَرَاذِلُنَا en aşağılıklarımız ر ذ ل
19 بَادِيَ sığ (görüşlü) ب د و
20 الرَّأْيِ (sığ) görüşlü ر ا ي
21 وَمَا ve
22 نَرَىٰ görmüyoruz ر ا ي
23 لَكُمْ sizin
24 عَلَيْنَا bize karşı
25 مِنْ hiç
26 فَضْلٍ üstünlüğünüzü ف ض ل
27 بَلْ aksine
28 نَظُنُّكُمْ zannediyoruz ki siz ظ ن ن
29 كَاذِبِينَ yalancılarsınız ك ذ ب
 
“İleri gelenler” diye tercüme ettiğimiz mele’ kelimesi, “kavmin zenginleri ve soylularından oluşan eşraf ve lider kesimi, ileri gelenleri” mânasında Kur’an’da sıkça kullanılmaktadır. İşte bunlardan inkârcı olanlar üstünlüğü maddî güçte yani zenginlik, kabilenin genişliği ve adamlarının çokluğunda gördükleri için Nûh’a inanan sıradan insanları küçümsediler. Halbuki peygamberlere ilk inananların çoğu, ilâhî mesajın, kendilerine bu dünyada daha âdil ve eşitlikçi bir toplumsal düzen, âhirette de ebedî mutluluk vaad ettiği, toplumun alt tabakalarına mensup köle, yoksul ve ezilenlerden oluşuyordu. Peygamberlerin üstlendiği görev de, ıslahatçı karakteri sebebiyledir ki, toplumun mevcut düzenini elinde tutan varlıklı ve imtiyazlı kişiler ve gruplar nezdinde daima hoşnutsuzluğa yol açmıştır.
 “Sığ görüşlü” diye tercüme ettiğimiz bâdiye’r-re’y tamlamasına müfessirler –kıraat farklarını da dikkate alarak– “görünüşte” veya “açıkça belli olan” şeklinde farklı anlamlar vermişlerdir. Buna göre meâl şöyle olur: a) “Sana sadece ayak takımımızın görünüşte uyduğunu görmekteyiz”, b) “Sana sadece ayak takımı oldukları açıkça belli olan kimselerin uyduğunu görmekteyiz” (Râzî, XVII, 212).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 165
 
Resûl-i Ekrem Bizans Kralı Herakliyus’u İslam’a davet etmek üzere bir mektup gönderdiğinde, kral o günlerde Suriye’de bulunan Arap tüccarları huzuruna getirtmiş, içlerinden Peygamber Efendimize soyca yakın olan Ebû Süfyân’ı karşısına alarak ona Resûl-i Ekrem Efendimiz hakkında sorular sormaya başlamış ve bu arada “ Ona inananlar toplumun ileri gelenleri mi , yoksa zayıf ve güçsüzleri mi?” diye sormuş, zayıf ve güçsüzlerin inandığını öğrenince de , “zaten bütün peygamberlerin davetini önce zayıf ve güçsüz olanlar kabul etmiştir” demişti.
(Buhâri, Bed’ü’l-vahy 6 ; Müslim, Cihâd 74).
 
رذل Razele : رَذْلٌ kötü, bozuk, rezil, iğrenç ya da tasvip edilmeyen bir şey olması sebebiyle arzulanmayan, istenmeyen, içtinap ve imtina edilen ya da vazgeçilen şeydir. Kuran-ı Kerim’de sadece ismi tafdil kalıbında ( kelimeye daha, en, pek ve çok anlamı katar) أرْذَلُ ve onun çoğulu olan أراذِلُ şekillerinde geçmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de isim olarak 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri rezil, erzel (i ömür) ve rezalettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا

 


Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْمَلَأُ  fail olup lafzen merfûdur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  الْمَلَأُ ’nun sıfatı olarak mahallen merfudur. İsm-i mevsûlün sılası  كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ قَوْمِه۪ٓ  car mecruru  كَفَرُوا deki failin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli,  مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا ’dır.  قَالَ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَرٰيكَ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  بَشَراً  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  مِثْلَنَا  kelimesi  بَشَراً ‘in sıfatıdır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ 

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَرٰيكَ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

اتَّبَعَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  هُمْ اَرَاذِلُنَا ’dır. Îrabdan mahalli yoktur.

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَرَاذِلُنَا  haber olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بَادِيَ  zaman zarfı,  اتَّبَعَكَ  fiiline müteallıktır.  الرَّأْيِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اتَّبَعَكَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

بَادِيَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  بدو  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَرٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

لَكُمْ  car mecruru  نَرٰى  fiilinin mahzuf ikinci mef’ûlune müteallıktır.  عَلَيْنَا  car mecruru   فَضْلٍ ’in mahzuf haline müteallıktır.

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  فَضْلٍ  lafzen mecrur, birinci mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada zaid manada kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Zaid olan  مِنْ  harf-i ceri  لَيْسَ ’ye benzeyen  مَا ’dan sonra geldiğinde umumiyetle “hiç” (istiğrak manası) ifade eder. Buradaki zaid olan  مِنْ  harf-i cerinin istiğrak manası ifade etmesi cümlenin başına  لَيْسَ ’ye benzeyen nefy  مَا ’sının gelmesinden dolayıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

  

 بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ

 

بَلْ  idrâb harfi, hükmü iptal için gelmiştir.  بَلْ : Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder. Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَظُنُّكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

كَاذِب۪ينَ  ikinci mef’ûlün bih olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

كَاذِب۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كذب  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا

 

Ayet  فَ  ile mukadder kasem cümlesine atfedilmiştir.

Cümle, mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidâi kelamdır.  الْمَلَأُ  için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا, menfi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle  kasr üslubuyla tekid edilmiştir.  مَا  ve  اِلَّا ’nın oluşturduğu kasr, fiille mef’ûlü arasındadır. 

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vâki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مِثْلَنَا  kelimesi  بَشَراً  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

بَشَراً ’deki tenvin nev ifade eder.

الْمَلَأُ ; kavmin eşrafı, ileri gelenleri demektir. Bu, Arapların bir şey tıka basa dolduğunda kullandıkları deyimlerinden alınmıştır. Bu deyimin kullanılışı “çok meşgul, işleri pek yoğun olup işlerini güzelce düzenleyen kişiler” manasınadır. Onlar, bu şeref üzerlerinde görüldüğü için bu kelime ile tavsif edilmişlerdir, kalplere heybet, meclislere de saygı saldıkları için üstün akıl ve isabetli fikirlerle dopdolu oldukları için bu adı almışlardır. (Beyzâvî, Âşûr)

Türkiye’de de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ihtiyar heyetine “mele” denir.

Biz seni ancak bizim gibi bir beşer olarak görüyoruz.” Burada onların küfürle vasıflandırılmaları, kendilerini zemmetmek ve daha baştan onların küfrünü tescil etmek içindir; yoksa onların eşrafından bazılarının kâfir olmadıklarını bildirmek için değildir. (Ebüssuûd, Âşûr)


 وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ 

 

Makabline matuf olan cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.  مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille fail arasında, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.

Fail konumunda olan ism-i mevsûlün sılası  هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen bir grup olduğunu belirtmesi yanında, onları tahkir manası taşır. Bu, onların, kendilerini diğer insanlarla karışmaktan daha üstün gördükleri için O'na uymadıklarının ve eğer onları kendisinden uzaklaştırırsa ona uyacakları manasında tarizdir. (Âşûr) 
أراذِلُ  kelimesinin cemi olan mütekellim zamirine izafesi kabilenin tayini içindir. Yani bizim kavmimizin en rezilleri demektir. (Âşûr) 
الرَّأْيُ ; aklın görmesidir.  رأى fiilinden müştaktır (türemiştir).  رأى ’nın bilmek ve zannetmek manasında kullanılması gibidir. (Âşûr)
بادِئَ  kelimesinin  الرَّأْيِ  kelimesine izafeti, sıfatın mevsûfa izafetidir. (Âşûr)

 


 وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ 

 

Mekulü’l-kavle dahil olan cümle, makabline  وَ ’la atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

فَضْلٍ ’deki tenvin, kıllet ve nev manasındadır.

اَرَاذِلُنَا  فَضْلٍ  kelimeleri  arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

الرَّأْيِ  نَرٰى  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

الَّذ۪ينَ  مَا  -  نَرٰى  -  اِلَّا  kelimelerinin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

الفَضْلُ (Fazilet), şeref ve kemalin artmasıdır. Onların faziletinin üzerlerinde görünmemesi, faziletli olmadıklarının delilidir. Çünkü eseri gizli olmayan bir şeyin görülmemesi yokluğuna delildir. (Âşûr)

 


 بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İdrâb harfi  بَلۡ  intikal içindir. Cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil sıygası cümleye teceddüt ve tecessüm anlamları katmıştır.  

ظُنُّ  fiili, zannetmek ve kesin bilmek olmak üzere iki zıt anlama sahiptir. 

كَفَرُوا  -  كَاذِب۪ينَ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.Buradaki  الظَّنُّ  kelimesi  الَّذِينَ يَظُنُّونَ أنَّهم مُلاقُو رَبِّهِمْ  (Bakara Suresi, 46) ayet-i kerimesindeki gibi kesin bilgi manasındadır. Bu, yaygın bir kullanım şeklidir. (Âşûr)