Hûd Sûresi 45. Ayet

وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِم۪ينَ  ...

Nûh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَادَىٰ ve seslendi ن د و
2 نُوحٌ Nuh
3 رَبَّهُ Rabbine ر ب ب
4 فَقَالَ ve dedi ki ق و ل
5 رَبِّ Rabbim ر ب ب
6 إِنَّ şüphesiz
7 ابْنِي oğlum ب ن ي
8 مِنْ
9 أَهْلِي benim ailemdendir ا ه ل
10 وَإِنَّ ve şüphesiz
11 وَعْدَكَ senin vaadin و ع د
12 الْحَقُّ haktır ح ق ق
13 وَأَنْتَ ve sen
14 أَحْكَمُ en iyi hükmedenisin ح ك م
15 الْحَاكِمِينَ hükmedenlerin ح ك م
 
Nûh’un oğlu iman etmediği için onun kendi ailesinden sayılmadığı, iman olmayınca tek başına kan bağının birçok hak ve ödev için yeterli olmadığı bildirilmektedir. Çünkü inkârcıları kurtarmak Hz. Nûh’un gönderiliş hikmetine aykırıydı. Nûh insanları bir olan Allah’a iman etmeye ve O’ndan başkasına kulluk etmemeye çağırmak, onları inkârcılık ve putperestlikten kurtarmak için gönderilmiştir. Oysa onlar peygambere isyan ve işkence etmişler, hatta davetine son vermediği takdirde onu öldüreceklerini söylemişlerdir. Artık böyle zalimlerin kurtuluşu söz konusu değildir. Bu sebeple yüce Allah, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir şeyi kendisinden istememesi hususunda Nûh’u uyarmakta ve onun gibi büyük bir peygamberin bu tür isteklerden sakınmasını ve cahillerden olmamasını tavsiye etmektedir. Bu uyarı Hz. Nûh’un bir iman zaafına düştüğü anlamına gelmez. Nitekim kendisinin bu uyarıya verdiği karşılık onun Allah’a teslimiyetinin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Şüphesiz o da diğer peygamberler gibi bir beşer olarak çocuk sevgisi ve benzeri insanî duygulara sahipti. Oğlunun tûfandan kurtulması için Allah’a yalvarması da bu duygudan kaynaklanıyordu. Cenâb-ı Allah bir peygamberin inkârcı biri hakkında böyle bir istekte bulunmasının doğru olmadığını bildirdi ve böyle hatalara düşmemesini tavsiye etti. Nitekim Hz. Peygamber’e de buna benzer bir uyarı yapılmıştır (bk. Tevbe 9/113). İbn Âşûr, Hz. Nûh’un bu isteğinin gemi karaya oturduktan sonra ve oğlunun dünyada kurtulmasından ümidini kesmiş olduğu bir anda gerçekleştiğini dikkate alarak Nûh’un bu talebinin oğlunun âhirette bağışlanmasına yönelik olduğu kanaatine varmıştır (XII, 83-85).
 

وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  نَادٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  نُوحٌ  fail olup lafzen merfûdur.

رَبَّهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Mekulü’l-kavli,  رَبِّ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur.  رَبِّ  kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.

Nidanın cevabı  اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي ’dir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

ابْن۪ي  kelimesi  اِنَّ ‘nin ismi olup mukadder fetha ile mansubtur, muttasıl zamir  ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنْ اَهْل۪ي  car mecruru  اِنَّ ’nin  mahzuf haberine müteallıktır.

اِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la nidanın cevabına matuftur.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

وَعْدَكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.

الْحَقُّ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.


 وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِم۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  اَنْتَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَحْكَمُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.

الْحَاكِم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْحَاكِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  حكم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  ile makabline atfedilen  قَالَ رَبِّ  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي  cümlesi ise nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Nida harfi ve muzâfun ileyhin hazfi, mütekellimin, münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

رَبَّهُ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan Nuh’a (as) ait  هُ  zamiri, şan ve şeref kazanmıştır. (Âşûr) 

Nidanın cevabı olan  اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır.  اِنَّ ‘nin haberi mahzuftur.  مِنْ اَهْل۪ي  bu mahzuf habere müteallıktır.

Aynı üslupta gelerek nidanın cevabına matuf olan  اِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. (Âşûr)

اِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ  cümlesi lâzım-ı faide-i haberdir. Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilirler. (Âşûr) 

Her iki cümledeki müsnedün ileyhin izafetle marife olması veciz ifade kastına matuftur.

Nidanın cevabı, haberî isnad olmasına rağmen dua manasında olduğu için muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

الْحَقُّ  şeklindeki müsnedin marife olması; ona bağlı olan şeyin gerçek olduğunu temin eder. Gerçek olan da onun vaadidir. Yoksa mutlak hak olması değildir. Bu marifelikte mübalağa kastı da vardır. 

وَعْدَكَ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  وَعْدَ , şan ve şeref kazanmıştır.

رَبَّ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

نَادٰى  fiili, ‘istedi’ manasında sebebiyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Burada hak olduğu ifade edilen vaat ya o kurtarma vaadidir ya da bütün ilâhî vaatler haktır; aksinin olması mümkün değildir. (Ebüssuûd) 


وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِم۪ينَ

 

Ayetin, nidanın cevabına matuf son cümlesi, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsned az sözle çok anlam ifade eden izafet şeklinde gelmiştir. 

İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 اَحْكَمُ  ve  الْحَاكِم۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.