وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | ve yoktur |
|
2 | مِنْ | hiçbir |
|
3 | دَابَّةٍ | canlı |
|
4 | فِي |
|
|
5 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
6 | إِلَّا |
|
|
7 | عَلَى | ait olmayan |
|
8 | اللَّهِ | Allah’a |
|
9 | رِزْقُهَا | rızkı |
|
10 | وَيَعْلَمُ | ve O bilir |
|
11 | مُسْتَقَرَّهَا | onun karar kıldığı yeri |
|
12 | وَمُسْتَوْدَعَهَا | ve emanet bırakıldığı yeri |
|
13 | كُلٌّ | (bunların) hepsi |
|
14 | فِي |
|
|
15 | كِتَابٍ | bir Kitap’tadır |
|
16 | مُبِينٍ | apaçık |
|
ودع: Rahat, huzur, sukûnet manalarına gelen دَعَة kelimesi; genelde basit ve değersiz anlamında kullanılır. تَوْدِيع (وَدَّعَ) ise ‘yolcuya, Allah (cc) yolculuğun tasasını ondan alıp götürsün diye ve ona دَعَة (rahat/huzur) ulaştırsın diye dua etmendir. Literatürde bu ifade yolcuyu uğurlama ya da geçirme, ve terk etme anlamında kullanılır hale gelmiştir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri tevdî etmek, vedâ, elvedâ, mevduat, mudi’ ve vediadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ
وَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. مِنْ zaiddir. دَٓابَّةٍ lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur.
فِي الْاَرْضِ car mecruru دَٓابَّةٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
اِلَّا hasr edatıdır. عَلَى اللّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
رِزْقُهَا muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. يَعْلَمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
مُسْتَقَرَّهَا mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مُسْتَوْدَعَهَا kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
مُسْتَقَرَّهَا - مُسْتَوْدَعَهَا kelimeleri sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’âl babının ism-i mef’ûludur.
كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
İsim cümlesidir. كُلٌّ mübteda olup lafzen merfûdur. فٖي كِتَابٍ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
مُب۪ينٍ kelimesi كِتَابٍ ’in sıfatıdır.
مُب۪ينٍ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُلٌّ ’deki tenvin hazfedilmiş muzâfun ileyhe işarettir.وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ
وَ istînâfiyyedir.
Menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. مِنْ دَٓابَّةٍ ’deki zaid مِنْ harfi tekid ifade eder. Car-mecrur فِي الْاَرْضِ, mübteda olan دَٓابَّةٍ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır.
دَٓابَّةٍ için haber konumundaki عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا cümlesinde, îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur عَلَى اللّٰهِ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. رِزْقُهَا, muahhar mübtedadır.
Yeryüzünde bulunan her canlının rızkının yaratılması ve ona ulaştırılması yalnız Allah'a aittir. Bu, ya tabii yoldan ya da irade yoluyla olur.
Allah lütuf ve rahmetiyle buna kefil olmuştur. Bu konuda vücûb bildiren bir ifade kullanılmıştır. Çünkü Allah'ın buna dair vaadi daha önce gerçekleşmiştir.
Bir de rızkın mutlaka sahibini bulacağını tespit ve mükellefleri Allah'a güvenmeye alıştırmak içindir. (Ebüssuûd)
عَلَى اللّٰهِ şeklindeki car mecrur önce gelmiş, kasr üslubuyla rızkın sadece Allah’a ait olduğunu ifade etmiştir.
Cümle مَا ve اِلَّا ile yapılan kasrla tekid edilmiştir. Kasr mübteda ve haber arasındadır. Bütün canlılar Allah’ın rızıklandırmasına kasredilmiştir. Bütün canlılar maksûr, Allah’ın rızıklandırması maksûrun aleyhtir.
Varlıklar içinde sadece rızkın Allah’a hasrı, örfte Allah’ın rızkın müsebbibi ve takdir edicisi olma durumundan dolayı mecaz-ı aklîdir. (Âşûr)
Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eden يَعْلَمُ cümlesi haber cümlesine matuftur. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
مُسْتَقَرَّهَا - مُسْتَوْدَعَهَا kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مُسْتَقَرَّ “Müstekar”, o canlının yeryüzündeki, dünyadaki yeridir. مُسْتَوْدَعَ “Müstevda” ise o canlının, sulbte veya rahimde, yahut da yumurtada karar kılmadan önce bırakılmış olduğu yerdir. Ferrâ, “Canlı mahlukun gece-gündüz sığındığı yere müstekar, ölüp kaldığı yere ise müstevda denilmiştir.” (Fahreddin er-Râzî)
Zeccâc şöyle demektedir: دَٓابَّةٍ kelimesi her canlıya verilen bir addır. Zira “dabbe” kelimesi, debîb (kımıldama, debelenme) kelimesinden alınmış bir isimdir. Bu lafza, müenneslik ةٍ ’si getirilerek, erkek olsun dişi olsun ruh sahibi her canlı hakkında kullanılmıştır. Ancak ne var ki bu kelime, Arapların örfünde hassaten at için kullanılmaktadır. Bu ayette bu lafızla kastedilen ise aslî lügat manasıdır. Bu sebeple bu ifadenin içine bütün canlılar girmektedir. Bu husus müfessirler arasında müttefekun aleyh olan bir husustur. Buradaki عَلَى harf-i ceri vücûb ifade eder. Bu da canlılara rızık vermenin Allah’a vacip olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)
كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Ta’lil hükmünde istinafiyye olan son cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Sübut ifade eden isim cümlesinde îcaz-ı hazif sanatı vardır.
كُلٌّ ’deki tenvin; hazfedilmiş muzâfun ileyhe işarettir. Takdiri, …كلّ شيء في الحياة (hayattaki her şey...) olabilir.
Car mecrur ف۪ي كِتَابٍ, mahzuf habere müteallıktır.
مُب۪ينٍ kelimesi كِتَابٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
كِتَابٍ ’deki tenvin tazim içindir.
مُب۪ينٍ, hem بَانَ hem de اَبَانَ fiilinden geliyor olabilir. Bu yüzden hem “açık” hem de “açıklayıcı” anlamındadır.
Bütün canlıların rızıkları, karar kıldıkları yerler, emanet olarak bulundukları mekânlar, levh-i mahfuzda tespit edilmiştir. Bunlar levh-i mahfuza bakan melekler için açıktır. Yahut levh-i mahfuz, içinde tespit edilmiş olanları bakanlara açıklar. (Ebüssuûd)