وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحاًۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِلَىٰ | ve (gönderdik) |
|
2 | ثَمُودَ | Semud halkına |
|
3 | أَخَاهُمْ | kardeşleri |
|
4 | صَالِحًا | Salih’i |
|
5 | قَالَ | şöyle dedi |
|
6 | يَا قَوْمِ | kavmim |
|
7 | اعْبُدُوا | kulluk edin |
|
8 | اللَّهَ | Allah’a |
|
9 | مَا | yoktur |
|
10 | لَكُمْ | sizin |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | إِلَٰهٍ | ilahınız |
|
13 | غَيْرُهُ | O’ndan başka |
|
14 | هُوَ | O |
|
15 | أَنْشَأَكُمْ | sizi yarattı |
|
16 | مِنَ |
|
|
17 | الْأَرْضِ | yerden |
|
18 | وَاسْتَعْمَرَكُمْ | ve size ömür sürdürdü |
|
19 | فِيهَا | orada |
|
20 | فَاسْتَغْفِرُوهُ | O’ndan bağışlanma dileyin |
|
21 | ثُمَّ | sonra |
|
22 | تُوبُوا | tevbe edin |
|
23 | إِلَيْهِ | O’na |
|
24 | إِنَّ | muhakkak ki |
|
25 | رَبِّي | Rabbim |
|
26 | قَرِيبٌ | yakındır |
|
27 | مُجِيبٌ | kabul edendir |
|
وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحاًۢ
وَ atıf harfidir. اِلٰى ثَمُودَ car mecruru mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, أرسلنا (gönderdik) şeklindedir.
ثَمُودَ kelimesi gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve irab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَخَاهُمْ mef’ûlun bih olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. صَالِحاً kelimesi اَخَاهُمْ ’den bedel olup lafzen mansubdur.
قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli, يَا قَوْمِ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nida harfi, قَوْمِ münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim يَ ’sı mahzuftur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اعْبُدُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اللّٰهَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. اِلٰهٍ lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.
مِنْ harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada zaid manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Zaid olan مِنْ harf-i ceri لَيْسَ ’ye benzeyen مَا ’dan sonra geldiğinde umumiyetle “hiç” (istiğrak) manası ifade eder. Buradaki zaid olan مِنْ harf-i cerinin istiğrak manası ifade etmesi cümlenin başına لَيْسَ ’ye benzeyen nefy مَا ’sının gelmesinden dolayıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
غَيْرُهُ kelimesi اِلٰهٍ ’nin sıfatıdır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:
Not: Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
اَنْشَاَكُمْ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
اَنْشَاَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنَ الْاَرْضِ car mecruru اَنْشَاَكُمْ fiiline müteallıktır.
اسْتَعْمَرَكُمْ atıf harfi وَ ’la اَنْشَاَكُمْ ’e matuftur.
اسْتَعْمَرَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ف۪يهَا car mecruru اسْتَعْمَرَكُمْ fiiline müteallıktır.
اسْتَعْمَرَكُمْ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi عمر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أذنبتم فاستغفروه (Günah işlediyseniz istiğfar edin) şeklindedir.
اسْتَغْفِرُو fiili ن ’nun hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ثُمَّ atıf harfidir. ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
تُوبُٓوا fiili ن ’nun hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَيْهِ car mecruru تُوبُٓوا fiiline müteallıktır.
اسْتَغْفِرُوهُ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi غفر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
رَبّ۪ي kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup mukadder fetha ile mansubtur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَر۪يبٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
مُج۪يب kelimesi اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُج۪يب kelimesi, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحاًۢ
Ayet, 50. ayetteki …أرسلنا cümlesine matuftur.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car-mecrur اِلٰى عَادٍ, takdiri أرسلنا [gönderdik] olan mahzuf fiile müteallıktır. Mahzufla birlikte cümle, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Münada olan قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir. Kelimedeki kesra, muzâfun ileyhten ivazdır.
Nidanın cevabı اعْبُدُوا اللّٰهَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ
Ta’liliyye veya beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
Cümlede îcaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. مَا nafiyedir. لَكُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Muahhar mübteda olan اِلٰهٍ, zaid مِنْ sebebiyle lafzen mecrur, mahallen merfûdur. اِلٰهٍ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Kelimeye “hiçbir” manası katmıştır. Bilindiği gibi nefy sıyakında nekre, umum ifade eder.
غَيْرُهُ izafeti اِلٰهٍ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
غَيْرُهُ izafeti gayrının tahkiri içindir.
اِلٰهٍ - اللّٰهَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ
Mekulü’l-kavlin devamı olan isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlenin müsnedi olan اَنْشَاَكُمْ, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Zamir hakkında verilen haberlerin هو مُنْشِئُكم ومُسْتَعْمِرُكم şeklinde değil de fiille gelişi, kasr ifadesi içindir. Yani O’ndan başka sizi topraktan yaratabilecek ve sizi oranın imarında görevli kılabilecek başka kimse yoktur, manasındadır. (Âşûr)
اسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا cümlesi اَنْشَاَكُمْ cümlesine matuf olup müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karînesiyle gelen فَاسْتَغْفِرُوهُ cümlesi, takdiri إن أذنبتم [Eğer günah işlerseniz] olan mukadder şartın cevabı konumundadır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
تُوبُٓوا اِلَيْهِ cümlesi ثُمَّ atıf harfiyle makabline atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ ibaresinde اَرْضِ kelimesi toprak manasında hal-mahal alakasıyla mecaz-ı mürsel olabilir.
وَاسْتَعْمَرَكُمْ - اَنْشَاَكُمْ ve فَاسْتَغْفِرُو - تُوبُٓوا ,رَبّ۪ي - اللّٰهَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette önce istiğfar ve tövbeyi gerektiren ana sebep, sonra istiğfar ve tövbe emri, nihayet istiğfar ve tövbeyi kabul zikredilmiştir. (Ebüssuûd)
اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle gelmesi, Allah’ın rububiyyet sıfatını ön plana çıkarma kastına matuftur.
اِنَّ ’nin ismi, az lafızla çok anlam ifade etme yollarından olan izafetle gelmiştir.
Allah’ın قَر۪يبٌ ve مُج۪يبٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.
Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
قَر۪يبٌ - مُج۪يبٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
القُرْبُ , burada şefkat ve ikram anlamında müstear lafızdır. Çünkü tam zıttı olan البُعْدَ (uzaklık) nefret ve yüz çevirme manaları için müsteardır. Bu Cübeyr İbni Edbat’ın görüşüdür. (Âşûr)
Ayetin fasılası bazı değişikliklerle diğer surelerde tekrarlanmıştır.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi)
Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Bu ayet-i kerimede hitap zamirinden mütekellime dönülmüştür. Bunun sebebi, celâl sahibinin azametini, rahmetini ve duaya icabetini ifade etmektir. Ayrıca bu sıfatları O’na tahsis etmek kastedilmiştir. Zamir ”onların Rabbi” şeklinde devam etseydi, ibadet ettikleri putların kastediliyor olma ihtimali de olabilirdi. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)