وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَجَاءَهُ | ve geldi |
|
2 | قَوْمُهُ | kavmi |
|
3 | يُهْرَعُونَ | koşarak |
|
4 | إِلَيْهِ | ona |
|
5 | وَمِنْ |
|
|
6 | قَبْلُ | ve daha önce |
|
7 | كَانُوا |
|
|
8 | يَعْمَلُونَ | işliyorlardı |
|
9 | السَّيِّئَاتِ | kötü işler |
|
10 | قَالَ | dedi ki |
|
11 | يَا قَوْمِ | kavmim |
|
12 | هَٰؤُلَاءِ | şunlar |
|
13 | بَنَاتِي | kızlarımdır |
|
14 | هُنَّ | onlar |
|
15 | أَطْهَرُ | daha temizdir |
|
16 | لَكُمْ | sizin için |
|
17 | فَاتَّقُوا | korkun |
|
18 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
19 | وَلَا | ve |
|
20 | تُخْزُونِ | beni rezil etmeyin |
|
21 | فِي | arasında |
|
22 | ضَيْفِي | konuklarım |
|
23 | أَلَيْسَ | yok mudur? |
|
24 | مِنْكُمْ | içinizde |
|
25 | رَجُلٌ | bir adam |
|
26 | رَشِيدٌ | aklı başında |
|
Elçiler Hz. İbrâhim’den ayrılıp Sodom’a gelerek Lût’a misafir oldular. Hz. Lût, onların melek olduğunu bilmediği için kavminin onlara sarkıntılık edebileceğini düşünerek kaygılandı. Şehir halkı hemen Lût’un evine doğru akın etmeye başladılar. Peygamber, kavminin babası hükmünde olduğu için onların kızlarını kendi kızları yerinde kabul edip kavminin onlarla evlenmelerini teklif ederek misafirlerini korumaya çalıştı. Bununla birlikte kendi kızlarıyla evlenmelerini teklif ettiği kanaatinde olanlar da vardır. Kitâb-ı Mukaddes’te bildirildiği üzere (Tekvîn 19/8) Lût’un kendi kızlarını teklif edip onlardan yararlanmalarına müsaade ettiği görüşünde olanlar da vardır; ancak bu tür çirkinlikleri ortadan kaldırmak için gönderilmiş olan bir peygamberin böyle bir davranışta bulunması mümkün değildir (bilgi için ayrıca bk. Hicr 15/51-74).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 187-188
وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ
وَ atıf harfidir. جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
قَوْمُهُ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ cümlesi قَوْمُهُ kelimesinin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) fiil cümlesi olarak geldiğinde başında “و” gelebilir de gelmeyebilir de. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُهْرَعُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيْهِ car mecruru يُهْرَعُونَ fiiline müteallıktır.
وَ haliyyedir. مِنْ قَبْلُ car mecruru يَعْمَلُونَ fiiline müteallıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
قَبْلَ ve بَعْدَ kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ cümlesi قَوْمُهُ kelimesinin hali olarak mahallen mansubtur.
كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur.
يَعْمَلُونَ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
يَعْمَلُونَ fiili ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
السَّيِّـَٔاتِ kelimesi mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.
قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli يَا قَوْمِ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nidadır. قَوْمِ münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim ي ’sı mahzuftur.
Nidanın cevabı هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي ’dur.
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ismi işareti mübteda olarak mahallen merfûdur.
بَنَات۪ي kelimesi haber olup mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Munfasıl zamir هُنَّ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَطْهَرُ haber olup lafzen merfûdur.
لَكُمْ car mecruru اَطْهَرُ kelimesine müteallıktır.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كنتم راشدين فاتّقوا الله (Doğru yolu bulduysanız Allah'a karşı takvalı olun) şeklindedir.
اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُخْزُونِ fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Hazf edilen ي ise mef‘ûlun bihtir.
ف۪ي ضَيْف۪ي car mecruru تُخْزُونِ fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, في شأن ضيفي (Misafirlerime karşı) şeklindedir.
اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ
Hemze istifham harfidir. لَيْسَ nakıs camid fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.
لَيْسَ nakıs fiillerdendir. Nakıs fiiller şunlardır.
1. كَانَ
2. لَيْس
3. صَارَ ve benzerleri: اَصْبَحَ – اَضْحَى – اَمْسَى – ظَلَّ – بَاتَ
4. Süreklilik bildirenler: مَا زَالَ – مَا بَرِحَ – مَا فَتِئَ – مَا اِنْفَكَّ
5. مَا دَامَ
Bu fiiller, isim cümlesinin başına gelerek mübtedayı ref haberi de nasb eder. Mübteda bunların ismi, haber de haberi olur. Bunlara kendinden sonra gelenin îrabını değiştirdikleri için de “nevasıh” adı verilir.
İsim cümlesindeki mübteda ve haberin özellikleri ve birbirine uyumu nasılsa, nakıs fiillerin isim ve haberi arasındaki uyum ve özellikleri de öyledir.
كَانَ ve benzerlerinin isim ve haberlerinin îrab durumları şöyledir:
a) Müfred olduklarında; ismi damme (-ُ) ile merfû, haberi fetha (-َ) ile mansub olur.
b) Tesniye olduklarında; ismi elif (ا) ile merfû, haberi cezimli yâ (يْ) ile mansub olur.
c) Cemi müzekker salim olduklarında; ismi (و) ile merfû, haberi sakin yâ (ي) ile mansub olur.
d) Cemi müennes salim olduklarında; ismi damme (اتُ) ile merfû, haberi kesra (اتِ) ile mansub olur.
Nakıs fiillerin haberleri isim cümlesinin haberi gibi müfred, cümle (isim, fiil) veya şibh-i cümle (zarflı, harfi cerli isim) olarak gelebilir.
Nakıs fiillerin mazi, muzari, masdar, emir gibi bütün kipleri aynı şekilde amel eder.
لَيْسَ isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْكُم car mecruru لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
رَجُلٌ kelimesi لَيْسَ ’nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur.
رَش۪يدٌ kelimesi رَجُلٌ ’un sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَش۪يدٌ kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbıdır.
Sıfat-ı müşebbehe; benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ
Önceki ayetteki şart ve cevap cümlesine matuftur.
Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
…يُهْرَعُونَ cümlesi, قَوْمُ 'nun halidir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tâbi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Hal konumunda olan كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ cümlesi, isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)
قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Münada olan قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi, nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir. Kelimedeki kesra, muzâfun ileyhten ivazdır.
Nidanın cevabı olan هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ, mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi işaret edilene dikkat çekmek içindir.
هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ isim cümlesi, beyanî istînâf veya بَنَات۪ي ’den haldir. Sübut ifade eden cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ rabıtadır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. فَاتَّقُوا اللّٰهَ cümlesi mahzuf şartın cevabıdır. Cevap cümlesi اتَّقُوا اللّٰهَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Takdiri, إن كنتم راشدين (Doğru yolu bulduysanız) şeklindeki mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan لَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪ي cümlesi de cevap cümlesine matuftur.
تُخْزُونِ fiilinin mef’ûlü olan mütekellim ي ’sı mahzuftur. Esre bu mahzuftan ivazdır.
ف۪ي ضَيْف۪يۜ ibaresindeki فٖي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. فٖي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla misafirler, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada فٖي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü misafirler hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak durumun vehametini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
بَنَات۪ي - رَجُلٌ arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
İbn Abbâs der ki: Burada “reşîd”den kasıt mümin manasıdır. Ebû Malik ise münkerden alıkoyan kimse diye açıklamıştır. Reşid’in reşed anlamında olduğu da söylenmiştir. Reşed ve reşâd hidayet ve istikamet demektir. (Kurtubî)
İbni Kuteybe de şöyle demiştir: Burada ضَيْف۪ misafirler manasınadır, tekil çoğula delalet eder, هَؤُلَاء رسولي ووكيلي (bunlar benim elçim ve vekilimdir) dediğin gibi. (Zâdu’l-Mesîr Tefsiri)
اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle tefsiriyye hükmündedir.
İstifham üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda geldiği halde gerçek manada soru olmayıp takrir ve tevbih amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
رَش۪يدٌ kelimesi رَجُلٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ (Sizden, aklı başında bir adam yok mu?) sorusu, hayret ve kınama ifade eder. (Safvetu't Tefasir) Mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ (Sizden, aklı başında bir adam yok mu?) sorusunda, muhatap durumunda olan Lut kavmi bizzat musibet ve bela kaynağı olduğu için مِنْكُمْ takdim edilerek inkâr ve tevbih kastedilmiştir.
Car mecrurun önemine binaen amiline takdimi, takdim-tehir sanatıdır.
اَلَيْسَ üslubunda Hud/78 hariç tüm ayetlerde (11 ayette) takrir anlamı mevcuttur. (Suyûtî, Muştereku’l-Aķrân, II, 187; el-Lebedî, Hemzetu’l-İstifhâm fi’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 219-220)