قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | يَا قَوْمِ | kavmim |
|
3 | أَرَأَيْتُمْ | söyleyin bakalım |
|
4 | إِنْ | eğer |
|
5 | كُنْتُ | ben isem |
|
6 | عَلَىٰ | üzere |
|
7 | بَيِّنَةٍ | açık bir belge |
|
8 | مِنْ | -den |
|
9 | رَبِّي | Rabbim- |
|
10 | وَرَزَقَنِي | ve beni rızıklandırmışsa |
|
11 | مِنْهُ | kendi katından |
|
12 | رِزْقًا | bir rızıkla |
|
13 | حَسَنًا | güzel |
|
14 | وَمَا | ve |
|
15 | أُرِيدُ | istemiyorum |
|
16 | أَنْ |
|
|
17 | أُخَالِفَكُمْ | size aykırı hareket etmek |
|
18 | إِلَىٰ |
|
|
19 | مَا | şeylerde |
|
20 | أَنْهَاكُمْ | sizi menettiğim |
|
21 | عَنْهُ | ondan |
|
22 | إِنْ |
|
|
23 | أُرِيدُ | istiyorum |
|
24 | إِلَّا | ancak |
|
25 | الْإِصْلَاحَ | ıslah etmek |
|
26 | مَا |
|
|
27 | اسْتَطَعْتُ | gücümün yettiğince |
|
28 | وَمَا | ve yoktur |
|
29 | تَوْفِيقِي | bir başarım |
|
30 | إِلَّا | başka |
|
31 | بِاللَّهِ | Allah’ın (verdiğinden) |
|
32 | عَلَيْهِ | O’na |
|
33 | تَوَكَّلْتُ | güvendim |
|
34 | وَإِلَيْهِ | ve O’na |
|
35 | أُنِيبُ | gönülden yönelirim |
|
قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقاً حَسَناًۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, يَا قَوْمِ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nidadır. قَوْمِ münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim ي ’sı mahzuftur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nidanın cevabı اَرَاَيْتُمْ ’dur. Hemze istifham harfidir. رَاَيْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ cümlesi fiille mef’ûlu arasında meydana gelen itiraz cümlesidir.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
عَلٰى بَيِّنَةٍ car mecruru كُنْتُ ’nun mahzuf haberine müteallıktır.
مِنْ رَبّ۪ي car mecruru بَيِّنَةٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevabının öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَزَقَن۪ي fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Sonundaki نِ vikayedir Muttasıl zamir ى mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْهُ car mecruru رَزَقَن۪ي fiiline müteallıktır. رِزْقاً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. حَسَناً kelimesi رِزْقاً ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-i (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ulü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ
وَ atıf harfidir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اُر۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, مَٓا اُر۪يدُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اُخَالِفَكُمْ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûl, اِلٰى har-i ceriyle birlikte اُخَالِفَكُمْ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَنْهٰيكُمْ عَنْهُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَنْهٰيكُمْ elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَنْهُ car mecruru اَنْهٰيكُمْ fiiline müteallıktır.
اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اُر۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
اِلَّا hasr edatıdır. الْاِصْلَاحَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مَا ve masdar-ı müevvel, اُر۪يدُ fiiline müteallıktır. اسْتَطَعْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen mansubdur.
اسْتَطَعْتُ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’al babındandır. Sülâsî fiili طوع ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَوْف۪يق۪ٓي mübteda olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. بِاللّٰهِ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ
عَلَيْهِ car mecruru تَوَكَّلْتُ fiiline müteallıktır. تَوَكَّلْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اِلَيْهِ car mecruru اُن۪يبُ fiiline müteallıktır. اُن۪يبُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
تَوَكَّلْتُ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وكل ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp, takrir ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَرَاَيْتَكُمْ , dikkat çekme tabirlerinden biridir.
اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقاً حَسَناًۜ
اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ cümlesi, şart üslubunda gelmiş itiraziyedir. Müspet mazi fiil sıygasındaki كُنْتُ, şart fiilidir. Şartın cevabının öncesinin delaletiyle hazf edilmesi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
بَيِّنَةٍ ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.
رَبّ۪ي izafetinde muzâfun ileyh olan ي zamiri şeref kazanmıştır.
رَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقاً حَسَناً cümlesi, itiraziye cümlesine matuf olup müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
حَسَناً kelimesi, رِزْقاً için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tâbi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının mevsufunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
رِزْقاً حَسَناً ’deki tenvin rızkın güzelliğinin tarif edilemeyecek derecede olduğuna işaret etmektedir.
رِزْقاً - اُر۪يدُ - اِلَّا - اِنْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr, mevsûl olan مَا ve nefy harfi olan مَٓا arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مِنْهُ ’deki zamir Allah'a aittir yani kendi katından ve elde etmek için çalışıp çabalamadan yardımı ile vermesinden demektir. (Beyzâvî)
وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ
Nidanın cevabına matuf olup menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَنْ ve akabindeki muzari fiil cümlesi اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ, masdar teviliyle mef’ûl konumundadır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا, harf-i cerle birlikte اُخَالِفَكُمْ fiiline müteallıktır. Sılası olan اَنْهٰيكُمْ, muzari fiil sıygasında gelmiştir.
اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy manasındaki اِنْ ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, cümleyi iki kez tekid etmiştir. Kasr fiille mef’ûlü arasındadır. اُر۪يدُ maksûr, الْاِصْلَاحَ maksûrun aleyhtir.
Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اُر۪يدُ fiiline müteallık zaman zarfı konumundaki masdar harfi مَا ’nın sılası olan اسْتَطَعْتُۜ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَا اسْتَطَعْتُ cümlesi zarftır; yani düzeltmeye gücüm yettiği ve imkânım olduğu sürece, bu konuda hiçbir çabayı esirgemeyeceğim. Veya ıslah kelimesinden bedeldir yani gücümün yettiği kadar. Ayrıca burada mahzuf ve mukadder bir muzâf da olabilir. (Keşşâf)
وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ
Nidanın cevabına matuf olan bu cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Zamandan bağımsız, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. مَا ve اِلَّا ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
بِاللّٰهِ ’nin müteallakı olan haber mahzuftur.
عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ
Şuayb’ın (a.s.) sözlerinin devamı olarak istînâfiyyedir. Fasılla gelmiş cümlenin fasıl sebebi kemâl-i ittisaldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede car mecrur, kasr manası için amiline takdim edilmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Aynı üslupta gelen وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ cümlesi makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
تَوَكَّلْتُ - اُن۪يبُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Arka arkaya 4 kasır cümlesi gelmiştir. İlki اِنْ ve اِلَّا ile kurulmuş kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. Diğer üç kasr cümlesinin birincisinde nefy harfi مَا ve اِلَّا istisna edatıyla (اِلَّا ve مَا), ikinci عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ ve üçüncü وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ cümlelerinde ise müteallakın fiile takdim edilmesiyle kasr yapılmıştır. Her üç örnekte de sıfat mevsufa kasredilmiştir.
Bu cümleler; تَوْف۪يق۪ٓي ,توكلي و أنابتي مقصور علي الله takdirindedir. Yani muvaffakiyet, tevekkül ve inâbe kavramları maksûr, Allah lafzı ise maksûrun aleyhtir. Bu özellikler gerçek manada sadece Allah’a tahsis edildiği için buradaki kasr, kasr-ı hakikidir.
[Başarım tamamen Allah’a bağlıdır.] Yani yaptığım yapmadığım her şeyde başarıyla gerçeği bulmam ve işimin Allah rızasına uygun olması tamamen O’nun yardım ve desteğiyledir. Hz. Şuayb işlerini Rabbinin iradesine uygun yapması için O’ndan muvaffakiyet dilemekte; kendisini desteklemesini ve düşmanına karşı üstün getirmesini istemektedir. Bu ifade zımnen, kâfirlere yönelik bir tehdit ve onların kendisine yönelik ümitlerini kestirme anlamına gelmektedir. (Keşşâf)
Beyzâvî, Şuayb’ın (a.s.) Allah’tan aldığı mesajı eksiksiz olarak halkına tebliğ ettikten sonra yukarıda sarf ettiği sözlerini izah ederken bu ifadelerin kasr ifade ettiğini söyler ve şu izahları yapar: “Başarmam ancak Allah’ın hidayeti ve yardımı iledir. Sadece O’na tevekkül edip işimi O’na havale ettim. Çünkü her şeye gücü yeten O’dur. O’nun dışındakiler aciz, hatta yok hükmündedirler. Dönüşüm de sadece Allaha’dır.” Bu ifadelerde katıksız tevhid inancı, ahireti bilme, bütün işlerde başarıyı Allah’ın yardımına bağlama, her şeyiyle O’na yönelme, kâfirlerin ümitlerini tamamen kesme, onların düşmanlıklarına aldırış etmeme ve onları ceza için Allah’a dönecekleri şeklinde tehdit etme anlamları bulunmaktadır. (Beyzâvî, III, 255; Konevî, X, 179)
Şuayb’ın (a.s.), “Yalnız O'na yönelirim.” sözüne gelince bu da meâd (ahiret) bilgisine bir işaret olup hasr ifade eder. Çünkü bu söz, insanların Allah'tan başka dönecekleri, başvuracakları bir merci olmadığına delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)