وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْراًۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزاً تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَدَخَلَ | ve girdi |
|
2 | مَعَهُ | onunla beraber |
|
3 | السِّجْنَ | zindana |
|
4 | فَتَيَانِ | iki genç daha |
|
5 | قَالَ | dedi ki |
|
6 | أَحَدُهُمَا | onlardan biri |
|
7 | إِنِّي | şüphesiz ben |
|
8 | أَرَانِي | (düşümde) görüyorum |
|
9 | أَعْصِرُ | sıktığımı |
|
10 | خَمْرًا | şarap |
|
11 | وَقَالَ | ve dedi |
|
12 | الْاخَرُ | öteki de |
|
13 | إِنِّي | ben de |
|
14 | أَرَانِي | görüyorum ki |
|
15 | أَحْمِلُ | taşıyorum |
|
16 | فَوْقَ | üstünde |
|
17 | رَأْسِي | başımın |
|
18 | خُبْزًا | ekmek |
|
19 | تَأْكُلُ | yiyor |
|
20 | الطَّيْرُ | kuşlar |
|
21 | مِنْهُ | ondan |
|
22 | نَبِّئْنَا | bize haber ver |
|
23 | بِتَأْوِيلِهِ | bunun yorumunu |
|
24 | إِنَّا | zira biz |
|
25 | نَرَاكَ | seni görüyoruz |
|
26 | مِنَ |
|
|
27 | الْمُحْسِنِينَ | güzel davrananlardan |
|
وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. دَخَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. مَعَ zaman zarfı, دَخَلَ fiiline müteallıktır.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
السِّجْنَ mef’ûlün bih olarak fetha ile mansubdur. فَتَيَانِ fail olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.
قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْراًۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اَحَدُ fail olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l-kavli اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
ي muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَرٰين۪ٓي fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَرٰين۪ٓي merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
Sonundaki نِ vikayedir. Muttasıl zamir ي harfi mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
اَعْصِرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
Muzari fiillerin (أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ...) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevâzendir yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَمْراً mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزاً تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْاٰخَرُ fail olup damme ile merfûdur.
Mekulü’l-kavli اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
ي muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَرٰين۪ٓي fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَرٰين۪ٓي merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
Sonundaki نِ vikayedir. Muttasıl zamir ي harfi mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
اَحْمِلُ merfû muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنا ’dir.
فَوْقَ mekân zarfı, اَحْمِلُ fiiline müteallıktır. رَأْس۪ي muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.
Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
خُبْزاً ikinci mef’ûlün bih olarak fetha ile mansubdur.
تَأْكُلُ fiili, خُبْزاً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.
Burada sıfat cümle olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَأْكُلُ merfû muzari fiildir. الطَّيْرُ fail olup lafzen merfûdur.
مِنْهُ car mecruru تَأْكُلُ fiiline müteallıktır.
نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ
Fiil cümlesidir. نَبِّئْنَا sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mütekellim zamiri نَا mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
بِتَأْو۪يلِ car mecruru نَبِّئْنَا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahellen mecrurdur.
نَبِّئْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsîsi نبأ ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.
اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olup mahallen mansubdur.
نَرٰيكَ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
نَرٰيكَ mukadder elif üzere merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ car mecruru نَرٰيكَ fiiline müteallıktır. الْمُحْسِن۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُحْسِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ
وَ atıftır. İki ayet arasında meskûtun anh vardır. Cümle takdiri, فسجن يوسف ومعه دخل السجن فتيان (Hemen yanında iki kişiyle beraber Yusuf hapse girdi) olan mahzuf müstenefeye matuftur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَعَهُ şeklindeki izafetin takdimi, onunla birlikte hapse sadece iki gencin girdiğini vurgular.
قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْراًۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Hal konumundaki اَعْصِرُ خَمْراً cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
خَمْراً (şarap) sıkılan bir şey değildir. Sıkılan üzümdür. Bu sebeple ayette kevniyet alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Yani üzümün sıkılması şarap olmasından öncedir. (Sâbûnî)
Her iki zindan arkadaşı da rüya gördüklerini اَرٰين۪ٓي şeklinde muzari fiille ifade etmişlerdir. Burada şimdiki zaman kipi, geçmiş bir halin hikâyesi için kullanılmıştır. (Safvetü't Tefasir, 43. ayetin notlarından)
Ayetin tefsîrinde Beyzâvî, alakasını da bizzat zikrederek, mecazı şu şekilde açıklar: Ayette geçen خَمْراً (şarap) lafzı üzüm manasınadır. Yüce Allah ilerideki halini göz önünde bulundurarak “üzüm”den “şarap” diye söz etti. Yani “şarap sıkıyorum” ifadesi, ilerde böyle olacağı nazar-ı itibara alınarak “şarap olacak üzüm sıkıyorum” anlamında kullanılmıştır. Mürsel mecazın bu türüne “i’tibar-i ma yeulu ileyh/i’tibar-i ma seyekun (geleceği göz önünde bulundurmak) adı verilir. Burada “şarap” lafzının hakiki manada kullanılmasına engel karine lafızda yer alan “sıkmak” ifadesidir. Çünkü şarap sıvıdır. Sıvı ise sıkılmaz. O halde şarap lafzı, şarap olacak üzüm lafzı yerine mecazen kullanılmıştır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)
وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزاً تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ
Öncesine وَ ’la atfedilen cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Hal konumundaki اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ cümlesi خُبْزاً için sıfattır. Muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Sıfatlar ıtnâb sanatıdır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
Beyânî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.
Müsnedin mazi fiil sıygasında gelişi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
الْمُحْسِن۪ينَ ifadesi, “rüya tabirini iyi yapanlardansın” anlamına gelir. (Keşşâf)
اِنّ۪ٓي ,اَرٰين۪ٓي ,قَالَ kelimelerinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, اَرٰين۪ٓي - نَرٰيكَ kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.