وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَذَٰلِكَ | ve böyece |
|
2 | يَجْتَبِيكَ | seni seçecek |
|
3 | رَبُّكَ | Rabbin |
|
4 | وَيُعَلِّمُكَ | ve sana öğretecektir |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | تَأْوِيلِ | yorumunu |
|
7 | الْأَحَادِيثِ | düşlerin |
|
8 | وَيُتِمُّ | ve tamamlayacaktır |
|
9 | نِعْمَتَهُ | ni’metini |
|
10 | عَلَيْكَ | sana |
|
11 | وَعَلَىٰ | ve üzerine |
|
12 | الِ | soyu |
|
13 | يَعْقُوبَ | Ya’kub |
|
14 | كَمَا | gibi |
|
15 | أَتَمَّهَا | tamamladığı |
|
16 | عَلَىٰ | üzerine |
|
17 | أَبَوَيْكَ | ataları |
|
18 | مِنْ |
|
|
19 | قَبْلُ | daha önce |
|
20 | إِبْرَاهِيمَ | İbrahim |
|
21 | وَإِسْحَاقَ | ve İshak |
|
22 | إِنَّ | şüphesiz |
|
23 | رَبَّكَ | Rabbin |
|
24 | عَلِيمٌ | bilendir |
|
25 | حَكِيمٌ | hüküm ve hikmet sahibidir |
|
وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ
وَ atıf harfidir. كَ harf-i cerdir. مثل ; ‘’gibi’’ demektir. Bu ibare يَجْتَب۪يكَ fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına müteallıktır.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
يَجْتَب۪يكَ fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
رَبُّكَ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ istînâfiyyedir. يُعَلِّمُكَ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ تَأْو۪يلِ car mecruru يُعَلِّمُكَ fiiline müteallıktır. الْاَحَاد۪يثِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يَجْتَب۪يكَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi جبي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. يُتِمُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
نِعْمَتَهُ mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.
عَلَيْكَ car mecruru يُتِمُّ fiiline müteallıktır.
عَلٰٓى اٰلِ kelimesi atıf harfi وَ ‘la عَلَيْكَ ‘ye matuftur. يَعْقُوبَ kelimesi muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَ harf-i cerdir. مَا ve masdar-ı müevvel, كَ harf-i ceriyle birlikte amili يُتِمُّ olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri; يتمّ نعمته إتماما كإتمامها على أبويك şeklindedir.
اَتَمَّهَا merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَلٰٓى اَبَوَيْكَ car mecruru اَتَمَّهَا fiiline müteallıktır. اَبَوَيْكَ müsenna olduğu için ى ile mecrurdur. İzafetten dolayı ن harfi hazf edilmiştir.
Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ قَبْلُ car mecruru اَتَمَّهَا fiiline mütellıktır. قَبْلُ damme ile mebni cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
قَبْلَ ve بَعْدَ kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِبْرٰه۪يمَ kelimesi اَبَوَيْكَ ‘den bedel olup gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır.
اِسْحٰقَ kelimesi atıf harfi وَ ‘la اِبْرٰه۪يمَ ‘e matuftur.
اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
رَبَّكَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَل۪يمٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. حَك۪يمٌ۟ ise اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
عَل۪يمٌ - حَك۪يمٌ۟ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ
Ayet nidanın cevabına وَ ’la atfedilmiştir.
Ayette îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ , amili يَجْتَب۪يكَ olan mahzuf bir mef’ûlü mutlaka müteallıktır.
يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle gelmesi, Allah’ın rububiyet sıfatını ön plana çıkarma kastına matuftur.
رَبَّكَ izafetinde كَ zamirinin Rabb ismine muzâfun ileyh olması dolayısıyla Hz. Yusuf şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın, rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, S. 101)
كَذٰلِكَ [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki istimali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Alimler, ayette bahsedilen bu يَجْتَب۪يكَ [beğenip seçme] ile neyin kastedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden Hasan el-Basrî: "Rabbin sana nübüvvet vermek suretiyle seni seçti" manasını verirken, başkaları, "Bununla, derecesinin yüksekliği, mertebesinin büyüklüğü kastedilmiştir. Yusuf (as)'a tam tamına nübüvvet verilmiş olmasına ayette bir delalet yoktur" demişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
كَذٰلِكَ Kur’an’da genel olarak üç manada gelir:
Ba’s hakkında (Kalem 33),
مثل (gibi) manasında (Araf 40-41)
Bir konuyu pekiştirmek için (Ali İmran 47) gelir.
Bu ayette de önceki konuyu yerleştirmek amacıyla gelmiştir. Müşebbehin, yani önce bahsedilen şeyin konumu öyle bir yerdedir ki ona benzetecek bir şey yoktur. Sadece kendisine benzetilebilir. Bu mübalağalı bir ifadedir.
كَ teşbih harfidir. Bir şeyi, mana itibariyle başka bir şeye benzetmek için kullanılır. Kuran’da bazan, iki şey arasında eşitliği belirtmek için, bazan da izah için gelir.
كَ zamiri ayette yedi defa tekrarlanmıştır. Tekrirden asıl maksat ifadeyi güçlendirmek olmakla birlikte muhatabın dikkatini çekmek ve bu yolla sözün tesirini artırmaktır.
وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ
وَ , istînâfiyyedir. يُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تَأْو۪يلِ kelimesi Kur’an’da bir şeyin akıbetini bildirmek manasında kullanılmıştır.
Aynı üslupta gelen …وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا cümlesi, makabline وَ ‘la atfedilmiştir.
Teşbih harfi كَ nedeniyle mecrur mahaldeki masdariyye ve akabindeki اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ cümlesi, masdar teviliyle, يُتِمُّ fiiline müteallıktır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَيُعَلِّمُكَ [sana öğretecek] ifadesi yeni başlayan bir cümle olup, yukarıdaki benzetmenin (işte böylece…. ifadesinin kapsamına dahil değildir. Burada adeta “O sana öğretecek, senin üzerindeki nimetini tamamlayacak.” denilmiştir. Onlar üzerindeki nimetin tamamlanması demek, onlara verilen dünya nimetine ahiret nimetini de eklemek demektir ki bu da onları dünyada peygamber ve hükümdar kılması, oradan da cennette yüksek derecelere intikal ettirmesidir. (Keşşâf)
كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ [O’nu, anne babana tamamladığı gibi] ifadesi mürsel ve mücmel teşbihtir. (Safvetü't Tefasir)
يُتِمُّ - اَتَمَّ ve عَل۪يمٌ - يُعَلِّمُكَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِبْرٰه۪يمَ - اِسْحٰقَۜ - يَعْقُوبَ ve يُعَلِّمُكَ - تَأْو۪يلِ - الْاَحَاد۪يثِ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette geçen يَجْتَب۪يكَ tabirini "nübüvvet" diye tefsir edenlerin, bu ifadede bahsedilen يُتِمُّ نِعْمَتَهُ [nimetini tamamlamak] tabirini de "nübüvvet" diye tefsir etmeleri imkânsızdır. Aksi halde, ayette bir tekrar söz konusu olmuş olur. Tam aksine, buradaki يُتِمُّ نِعْمَتَهُ [nimeti tamamlama] deyimi, dünyevî ve uhrevî saadetler olarak tefsir edilir. Dünyevî mutluluklara gelince: Bunlar, çocukların, hizmetçilerin ve taraftarların çok olması; mal, makam ve maiyyetin çok olması ve onun insanların kalplerindeki saygınlığı, güzel bir medih ve övgü ile yad edilmesidir... Uhrevî saadetlere gelince: Bunlar da onun pek çok ilim, üstün hasletler elde etmesi ve marifetullah bilgisine gark olmasıdır.( Fahreddin er-Râzî)
وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ cümlesi, teşbihe dahil değildir. Yakub (as) bu sözleriyle yorum ve izah olarak söylediklerini pekiştirmek, gerçekliğini tespit etmek ve anlattıklarıyla Yusuf'u tatmin etmek istemektedir.
Burada olayların yorumundan murad, rüya yorumudur. Bu da o ilmin tamamıdır yahut onun yararlı bir kısmıdır ki onunla, Yusuf, babasının söylediklerine muttali olacak.
Bu kelamın, makablini tekid ve kendisinden sonra gelecekleri kabule teşvik ettiği açıktır. (Ebüssuûd)
Teşbihin gerçekleşmesi için kendisine teşbih yapılan şeyin bütün vasıflarının, teşbih edilen şeyde de bulunması gerekmez. Kendisine teşbih edilende nimetin tamamlanması ile iktifa edilmesi ve peygamberlik için seçildiğinin belirtilmemesi, zikredilen ile yetinmek kabilindendir. Zira nimetin tamamlanması, peygamberlik için seçilmeyi gerektiren nimetlerin önce olmasını mutlaka gerektirmektedir. (Ebüssuûd)
اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟
Cümlenin اِنَّ ile başlaması tekid için değil, ihtimam içindir. Çünkü Yusuf (as)ın Allah‘ın hikmetinden ve ilminden şüphesi yoktur. İhtimam, ta’lil ifadesine engeldir. (Âşûr)
Ta’lil hükmündeki cümle fasılla gelmiştir. إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle gelmesi, Allah’ın rububiyet sıfatını ön plana çıkarma kastına matuftur.
رَبَّكَ izafetinde كَ zamirinin Rabb ismine muzâfun ileyh olması dolayısıyla Hz. Yusuf şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın, rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
عَل۪يمٌ - حَك۪يمٌ۟ kelimeleri faîl vezninde mübalağa sıygasıdır, aralarında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Allah’ın عَل۪يمٌ ve حَك۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.
(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.