Yusuf Sûresi 80. Ayet

فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ  ...

Ondan ümitlerini kesince, kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın Allah adına sizden söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verinceye veya Allah, hakkımda hükmedinceye kadar buradan asla ayrılmayacağım. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 اسْتَيْأَسُوا umudu kesince ي ا س
3 مِنْهُ ondan
4 خَلَصُوا (bir kenara) çekildiler خ ل ص
5 نَجِيًّا fısıldaşarak ن ج و
6 قَالَ dedi ki ق و ل
7 كَبِيرُهُمْ büyükleri ك ب ر
8 أَلَمْ
9 تَعْلَمُوا bilmiyor musunuz? ع ل م
10 أَنَّ ki
11 أَبَاكُمْ babanız ا ب و
12 قَدْ muhakkak
13 أَخَذَ aldı ا خ ذ
14 عَلَيْكُمْ sizden
15 مَوْثِقًا kesin söz و ث ق
16 مِنَ (adına)
17 اللَّهِ Allah
18 وَمِنْ ve
19 قَبْلُ daha önce ق ب ل
20 مَا işlediğiniz
21 فَرَّطْتُمْ kusurunuz ف ر ط
22 فِي hakkında
23 يُوسُفَ Yusuf
24 فَلَنْ asla
25 أَبْرَحَ ayrılmayacağım ب ر ح
26 الْأَرْضَ bu yerden ا ر ض
27 حَتَّىٰ kadar
28 يَأْذَنَ izin verinceye ا ذ ن
29 لِي bana
30 أَبِي babam ا ب و
31 أَوْ yahut
32 يَحْكُمَ hükmedinceye ح ك م
33 اللَّهُ Allah
34 لِي benim için
35 وَهُوَ ve O
36 خَيْرُ en iyisidir خ ي ر
37 الْحَاكِمِينَ hükmedenlerin ح ك م
 
Kardeşlerin büyüklerinden maksat yaşça büyük olan Ruben mi yoksa akılca üstün olan Şem‘ûn (Şimeon) mu olduğu konusunda farklı rivayetler vardır. Taberî yaşça büyük olan Ruben’in kastedildiğini bildiren rivayetlerin daha isabetli olduğu kanaatindedir (bk. XIII, 33-34). Hz. Yûsuf’un kararlı tutumu karşısında, ondan ümitlerini kesen kardeşleri, durumu kendi aralarında görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri Ruben, Bünyâmin hakkında babalarına verdikleri sözü, daha önce de Hz. Yûsuf’a yaptıklarını onlara hatırlattı. Yûsuf’un bu kardeşi, daha önce onu öldürmek isteyen kardeşlerine, onu kuyuya atmalarını teklif etmiş ve ölümden kurtarmıştı (âyet 10; Taberî, XII, 155-156).
 Hz. Ya‘kub’un oğulları, 81. âyetin son cümlesiyle, Bünyâmin’i koruyacaklarına dair babalarına söz verdikleri zaman onun hırsızlık suçundan dolayı Mısır’da alıkonulacağını bilemeyeceklerini ifade etmek istemişlerdi.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 251-252
 

   يأس Ye’ese :

  يَأْسٌ bir şeyden umudun tükenmesi ve ümidin kesilmesidir. Bu anlamda يَئِسَ ve إسْتَيْئَسَ denir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri yeis ve mey’ustur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اسْتَيْـَٔسُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اسْتَيْـَٔسُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْهُ  car mecruru  اسْتَيْـَٔسُوا  fiiline müteallıktır.

Şartın cevabı  خَلَصُوا dur. 

خَلَصُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur. 

نَجِياًّ  kelimesi  خَلَصُوا deki  failin hali olup fetha ile mansubdur.

اسْتَيْـَٔسُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  يأس ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.


قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

كَب۪يرُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli  اَلَمْ تَعْلَمُٓوا dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifham harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

تَعْلَمُٓوا  fiili  ن un hazfiyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  تَعْلَمُٓوا  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubdur.

اَبَاكُمْ  kelimesi اَنَّ ’nin ismi olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti  eliftir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَدْ اَخَذَ  cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

قَدْ  tahkik harfidir.  اَخَذَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.

عَلَيْكُمْ  car mecruru  اَخَذَ  fiiline müteallıktır.

مَوْثِقاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  اَخَذَ  fiiline müteallıktır. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  فَرَّطْتُمْ  fiiline müteallıktır.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

مَا  harfi zaiddir.  فَرَّطْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

ف۪ي يُوسُفَ   car mecruru  فَرَّطْتُمْ  fiiline müteallıktır.  يُوسُفَ  kelimesi gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فَرَّطْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  فرط ’dir.  

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  


 فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ

 

 

فَ  atıf harfidir.  لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.  اَبْرَحَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا dir.

الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  اَبْرَحَ  fiiline müteallıktır.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَأْذَنَ   mansub muzari fiilidir.  ل۪ٓي  car mecruru  يَأْذَنَ  fiiline müteallıktır.

اَب۪ٓي  fail olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim  zamir  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوْ  atıf harfi tahyir/ tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَحْكُمَ  mansub muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. 


 وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ

 

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرُ  haberdir.  الْحَاكِم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْحَاكِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  حكم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَيْرٌ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr)

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh” denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfret müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ 

 

فَ  atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ  cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şartın cevabı  فَ  karinesi olmadan gelen  خَلَصُوا نَجِياًّۜ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نَجِياًّ  kelimesi  خَلَصُوا deki failin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

خَلَصُوا  kelimesi: Arapçada, bir şeye karışmış olan şey, öz olandan ayrıldığı zaman خَلَصَ الشَّىْءُ يَخْلَصُ خُلُوصًا  denir.  Buna göre ayetin manası “Onlar, kardeşleri  olmaksın, tek başlarına kaldılar.” manasındadır. (Fahreddin er-Razi)


قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu cümle خَلَصُوا نَجِيًّا  cümlesinden bedeli iştimal olarak gelmiştir.  ألَمْ تَعْلَمُوا  şeklindeki takriri istifham babalarının kardeşlerini koruyacağına inanmaması dolayısıyla hatırlatmak manasında kullanılmıştır. (Âşûr)

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan …اَلَمْ تَعْلَمُٓوا  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham harfi hemze takrirî manadadır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecahül-i arif sanatı vardır.

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ, faide-i haber inkârî kelamdır.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  تَعْلَمُٓوا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.

اَنَّ ’nin haberi  قَدْ ’la tekid edilmiş mazi fiil cümlesi şeklinde gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Takrirde; muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَلَمْ تَعْلَمُٓوا  ibaresindeki istifham hemzesi inkar anlamı içerir. Onların bilmediğini reddeder. Cümle soru anlamından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Yusuf peygamberin kardeşlerinin durumu ile ilgili bu ayette yani siz bunu inkâr edemezsiniz. Tabii ki babanız sizden Allah adına söz aldı. Bu gerçektir, kesindir. İkrar ve itiraf edin! İstifhâm, söz verildiğini tespit ve tahkik etmeyi amaçlamıştır. (Mustafa Kayapınar, Belâgatta Talebî İnşâ)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1) 


 وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ 

 

 

Cümle mekulü’l-kavle  وَ ’la atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Zaman zarfı  مِنْ قَبْلُ, amili olan  فَرَّطْتُمْ a takdim edilmiştir. Cümledeki  مَا, zaiddir.

Veya  مِنْ قَبْلُ  mukaddem habere müteallıktır. Masdar harfi  مَا  ve akabindeki  فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ  cümlesi, masdar teviliyle muahhar mübtedadır. 

قَبْلُ nun merfû bina edilmesi muzâfun ileyhin hazfine işarettir. Takdiri,  من قبل هذا  [Bundan önce] şeklindedir. 

Cümle mu’teriza,  مَا  masdariyyedir. (Âşûr)


 فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ

 

فَرَّطْتُمْ  cümlesine  فَ  ile atfedilen cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Gaye bildiren masdar ve cer harfi  حَتّٰى  ve akabindeki  يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي  cümlesi masdar teviliyle  اَبْرَحَ  fiiline müteallıktır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Öncesine matuf olan  يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪ي  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

يَحْكُمَ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

اللّٰهُ - اَب  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin son cümlesi, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsned az sözle çok anlam ifade eden izafet şeklinde gelmiştir. 

İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak, sübut ifade eder. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَحْكُمَ  - الْحَاكِم۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Mesel tarikinde olmayan tezyîl cümlesidir. Tezyîl cümleleri ıtnâb sanatıdır.