Yusuf Sûresi 81. Ayet

اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ  ...

“Siz babanıza dönün ve deyin ki: “Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti, biz ancak bildiğimize şahitlik ettik. (Sana söz verdiğimiz zaman) gaybı (oğlunun hırsızlık edeceğini) bilemezdik.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ارْجِعُوا dönün ر ج ع
2 إِلَىٰ
3 أَبِيكُمْ babanıza ا ب و
4 فَقُولُوا deyin ki ق و ل
5 يَا أَبَانَا babamız ا ب و
6 إِنَّ şüphesiz
7 ابْنَكَ oğlun ب ن ي
8 سَرَقَ hırsızlık etti س ر ق
9 وَمَا değiliz
10 شَهِدْنَا biz şahid ش ه د
11 إِلَّا dışındakine
12 بِمَا şeyin
13 عَلِمْنَا bildiğimiz ع ل م
14 وَمَا ve
15 كُنَّا biz değiliz ك و ن
16 لِلْغَيْبِ gaybın غ ي ب
17 حَافِظِينَ muhafızları ح ف ظ
 
Kardeşlerin büyüklerinden maksat yaşça büyük olan Ruben mi yoksa akılca üstün olan Şem‘ûn (Şimeon) mu olduğu konusunda farklı rivayetler vardır. Taberî yaşça büyük olan Ruben’in kastedildiğini bildiren rivayetlerin daha isabetli olduğu kanaatindedir (bk. XIII, 33-34). Hz. Yûsuf’un kararlı tutumu karşısında, ondan ümitlerini kesen kardeşleri, durumu kendi aralarında görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri Ruben, Bünyâmin hakkında babalarına verdikleri sözü, daha önce de Hz. Yûsuf’a yaptıklarını onlara hatırlattı. Yûsuf’un bu kardeşi, daha önce onu öldürmek isteyen kardeşlerine, onu kuyuya atmalarını teklif etmiş ve ölümden kurtarmıştı (âyet 10; Taberî, XII, 155-156).
 Hz. Ya‘kub’un oğulları, 81. âyetin son cümlesiyle, Bünyâmin’i koruyacaklarına dair babalarına söz verdikleri zaman onun hırsızlık suçundan dolayı Mısır’da alıkonulacağını bilemeyeceklerini ifade etmek istemişlerdi.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 251-252
 

اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ 

 

Fiil cümlesidir.  اِرْجِعُٓوا  fiili  ن ’un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ı  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلٰٓى اَب۪يكُمْ  car mecruru  اِرْجِعُٓوا  fiiline müteallıktır.

اَب۪ي harfle îrab olan beş isimden biri olup cer alameti  ى dir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قُولُوا  fiili  ن un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ı  fail olarak mahallen merfûdur.

يَٓا اَبَانَٓا  itiraziyye cümlesidir. Nidanın cevabı mahzuftur.

يَٓا  nida harfi,  اَبَانَٓا  münadadır. اَبَانَٓا  münada olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir. Mütekellim zamir  ناَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mekulü’l-kavli  اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ dir.  قُولُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

ابْنَكَ  kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

سَرَقَ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

سَرَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir. 


 وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا 

 

وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  شَهِدْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir.

Mütekellim zamiri  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  شَهِدْنَٓا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  عَلِمْنَا dır. Îrabtan mahalli yoktur. 

عَلِمْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur. 

 

 وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  كُنَّا  sükun üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كُنَّا ’nın ismi, mütekellim olan  نَا  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

لِلْغَيْبِ  car mecruru  حَافِظ۪ينَ ye müteallıktır. 

حَافِظ۪ينَ  kelimesi  كُنَّا ’nın haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar. 

حَافِظ۪ينَ   kelimesi sülâsî mücerred olan  حفظ  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ 

 

Ayet, mekulü’l-kavle dahildir. Büyüklerinden birinin söylediği söz devam etmektedir.  اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Öncesine matuf olan  فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا  cümlesi de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İtiraziyye olan  يَٓا اَبَانَٓا  cümlesi, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı mahzuftur. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

قُولُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hükmü takviye hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

اَبَانَٓا - اَب۪يكُمْ  kelimeleri arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr,  اَب۪يكُمْ - ابْنَكَ ,عَلِمْنَا - شَهِدْنَٓا  kelime grupları arasında ise mürâât-ı nazîr sanatları vardır.


 وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا 

 

Cümle menfi fiil cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.  مَا  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr, fiille müteallıkı arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Maksûr olan  شَهِدْنَٓا, maksûrun aleyh olan  بِمَا عَلِمْنَا ya hasredilmiştir. 

Kardeşler, babalarını inandırmak için sözlerini kasr üslubuyla kuvvetlendirmişlerdir.


وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ

 

Cümle  وَ ’la öncesine matuftur. Menfi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  لِلْغَيْبِ ’nin amili olan  حَافِظ۪ينَ ’ye takdimi, konudaki önemine binaendir.

Kardeşler sözlerine olumsuz  كَان ’yi ilave edip, car mecruru takdim ederek ikna çabalarını sürdürmüştür.

مَا كَانُ ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79)

كَان ’nin  haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)

لِلْغَيْبِ - عَلِمْنَا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.