فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يراًۚ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | zaman |
|
2 | أَنْ |
|
|
3 | جَاءَ | geldiği |
|
4 | الْبَشِيرُ | müjdeci |
|
5 | أَلْقَاهُ | koyunca |
|
6 | عَلَىٰ | üzerine |
|
7 | وَجْهِهِ | yüzü |
|
8 | فَارْتَدَّ | derhal |
|
9 | بَصِيرًا | görür oldu |
|
10 | قَالَ | dedi ki |
|
11 | أَلَمْ |
|
|
12 | أَقُلْ | demedim mi? |
|
13 | لَكُمْ | size |
|
14 | إِنِّي | elbett ben |
|
15 | أَعْلَمُ | bilirim |
|
16 | مِنَ | -tan |
|
17 | اللَّهِ | Allah- |
|
18 | مَا | şeyleri |
|
19 | لَا |
|
|
20 | تَعْلَمُونَ | sizin bilmediğiniz |
|
فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يراًۚ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
جَٓاءَ الْبَش۪يرُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْ zaid harftir. جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْبَش۪يرُ fail olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ cümlesidir.
اَلْقٰيهُ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
عَلٰى وَجْهِه۪ car mecruru اَلْقٰيهُ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. ارْتَدَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ’dir.
بَص۪يراً failin hali olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْقٰيهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.
ارْتَدَّ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi ردد ’dır.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli اَلَمْ اَقُلْ ’dır. قَالَ fiilinin mef’ûlün bihi olarak fetha ile mansubdur.
Hemze istifham harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
اَقُلْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. لَكُمْ car mecruru اَقُلْ fiiline müteallıktır.
Mekulü’l-kavli, اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ ’dur. اَقُلْ fiilinin mef’ûlün bihi olarak fetha ile mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
ي muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَعْلَمُ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَعْلَمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
مِنَ اللّٰهِ car mecruru اَعْلَمُ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası لَا تَعْلَمُونَ ’dır. İrabdan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يراًۚ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا, müteallakı اَلْقٰيهُ olan şart manası taşıyan zaman zarfıdır. اَنْ, cümlede tekid ifade eden zaid harftir.
Şart cümlesi جَٓاءَ الْبَش۪يرُ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı فَ karinesi olmadan gelen اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki فَارْتَدَّ بَص۪يراً cümlesi, فَ atıf harfiyle makabline atfedilmiştir.
بَص۪يراً kelimesi ارْتَدَّ ’deki failin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Bu ayette gelen اَنْ harfi zaid olup manayı pekiştirmektedir. Burada zaid harf, ifadeye gecikme ve bekleme olmaması yönünde bir anlam kazandırmaktadır. Yani لَمَّٓا ’dan sonra gelen اَنْ harfi tekid ifade ederek iki fiilin aralıksız olarak peşpeşe meydana geldiğini bildirir. (Zemahşerî, Keşşâf)
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham harfi hemze takriri manadadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen azarlama ve itirafa zorlama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
اَقُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
اَعْلَمُ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası لَا تَعْلَمُونَ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَعْلَمُ - لَا تَعْلَمُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قَالَ - اَقُلْ, kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetin sonunda 86. ayetle iktibas vardır. İki ayet arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları söz konusudur.
ارْتَدَّ : irtidât, bir şeyin, daha önceki haline dönmesidir. Binaenaleyh ayetteki bu tabirin anlamı, “Allah onu, eskiden olduğu gibi görür hale getirdi.” şeklindedir. Alimler bu hususta ihtilaf etmişlerdir: Bazıları, “O tamamen kör olmuştu. Allah Teâlâ onu, işte bu anda görür hale getirdi.” derken diğer bazıları: “Hayır, çok ağlamaktan ve üzüntüden dolayı onun görmesi zayıflamıştı. İşte o gömleği Yakub'un yüzüne atıp Yusuf'un hayatta olduğu müjdesi verilince onun sevinci büyümüş, gönlü ferahlamış ve bütün hüzünleri yok olmuştu. İşte o zaman görmesi yeniden kuvvetlenmiş ve görme eksikliği yok oluvermişti.” İşte o zaman da “Ben size, ‘Bilemeyeceğiniz şeyleri, Allah tarafından olmak üzere ben biliyorum.’ demedim mi?” demiştir. Bundan maksat, onun rüya yolu ile Yusuf'un hayatta olduğunu bilmesidir. Çünkü bu ifadenin, kendinden önceki ile mana cihetinden bir ilgisi vardır. Bu ifade Hz. Yakub'un daha önce söylemiş olduğu, “Ben, kederimi ve hüznümü yalnız Allah'a şikayet ediyorum. Ben, Allah tarafından sizin bilemeyeceğiniz (nice) şeyleri de biliyorum.” şeklindeki sözüne bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)