لِلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنٰىۜ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِۙ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لِلَّذِينَ | için vardır |
|
2 | اسْتَجَابُوا | buyruğuna uyanlar |
|
3 | لِرَبِّهِمُ | Rablerinin |
|
4 | الْحُسْنَىٰ | en güzel (karşılık) |
|
5 | وَالَّذِينَ | ve kimseler ise |
|
6 | لَمْ |
|
|
7 | يَسْتَجِيبُوا | uymayan(lar) |
|
8 | لَهُ | ona |
|
9 | لَوْ | şayet |
|
10 | أَنَّ |
|
|
11 | لَهُمْ | kendilerinin olsa |
|
12 | مَا | bulunaların |
|
13 | فِي |
|
|
14 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
15 | جَمِيعًا | hepsi |
|
16 | وَمِثْلَهُ | ve bir misli daha |
|
17 | مَعَهُ | yanında |
|
18 | لَافْتَدَوْا | fidye verirlerdi |
|
19 | بِهِ | onu |
|
20 | أُولَٰئِكَ | işte |
|
21 | لَهُمْ | onların |
|
22 | سُوءُ | çok kötüdür |
|
23 | الْحِسَابِ | hesabı |
|
24 | وَمَأْوَاهُمْ | ve varacakları yer |
|
25 | جَهَنَّمُ | cehennemdir |
|
26 | وَبِئْسَ | ve ne kötü |
|
27 | الْمِهَادُ | bir yataktır |
|
لِلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنٰىۜ
لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf mukaddem habere müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَجَابُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اسْتَجَابُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لِرَبِّهِمُ car mecruru اسْتَجَابُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْحُسْنٰى muahhar mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
اسْتَجَابُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi جوب ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ۜ
وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ يَسْتَج۪يبُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَسْتَج۪يبُوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَهُ car mecruru يَسْتَج۪يبُوا fiiline müteallıktır.
لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri, ثبت (sabit oldu) şeklindedir.
لَهُم car mecruru اَنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. مَا müşterek ism-i mevsûl, اَنَّ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
فِي الْاَرْضِ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. جَم۪يعاً hal olup fetha ile mansubdur.
مِثْلَهُ kelimesi atıf harfi وَ ’la müşterek ism-i mevsûle matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَعَ mekân zarfı, مِثْلَهُ ’nun mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.
افْتَدَوْا mahzuf elif üzere damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru افْتَدَوْا fiiline müteallıktır.
افْتَدَوْا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi فدي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِۙ
Cümle الَّذ۪ينَ ’nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur. اُو۬لٰٓئِكَ ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur.
لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِ cümlesi اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَهُم car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. سُٓوءُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. الْحِسَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَأْوٰيهُمْ mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi ى olan isimlere maksûr isimler denir. Maksûr isimler genellikle ى ile biter. Fakat çok az olarak ا ile biten maksûr isimler de vardır. Maksûr isimlerin sonunda yer alan bu harflere elif-i maksûre denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi.
Maksûr isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile mansub halinde takdiri fetha ile mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksûr isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. مَأْوٰيهُمْ burada maksûr isim olduğu için takdiren merfû olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. جَهَنَّمُ haber olup gayri munsariftir.
Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَبِئْسَ الْمِهَادُ۟
وَ haliyyedir. بِئْسَ, zem anlamı taşıyan camid fildir. الْمِهَادُ failidir. بِئْسَ fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, جهنّم şeklindedir.
بِئْسَ zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut مَا ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır:
1. Failinin ال ’lı gelmesi
2. Failinin ال ’lı isme muzâf olarak gelmesi
3. Bu fiillerin مَا harfine bitişik olarak gelmesi
4. Failinin ism-i mevsûl olarak gelmesi
Burada faili ال ’lı gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنٰىۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.
لِلَّذ۪ينَ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. الْحُسْنٰى muahhar mübtedadır.
Mevsûlün sılası اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede bahsedilen kişilerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri, o kimselerin bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında onlara tazim ifade eder.
لِرَبِّهِمُ izafetinde, هِمُ zamirinin Rabb ismine muzâf olması sebebiyle, o kişiler şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Hak ile batılın mevcut halleri ile akıbetleri beyan edildikten sonra burada da, teşvik ve uyarı olarak daveti ikmal etmek üzere hak ile batıl mensuplarının akıbetleri beyan edilmektedir. (Ebüssûud)
وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ۜ
Atıfla gelen, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında onlar için tahkir ifade eder.
Mevsûlün sılası لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ, menfi muzari fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الَّذ۪ينَ ’nin haberi şart cümlesi olarak gelmiştir. لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ şart cümlesidir. Cevap lamı ile gelen, mazi fiil sıygasındaki لَافْتَدَوْا بِه۪ۜ, cevap cümlesidir.
Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar ve tekit harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ, masdar teviliyle mahzuf şart fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. Masdar-ı müevvel cümlesinde takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda yerindeki müşterek ismi mevsûlün sılası da mahzuftur. فِي الْاَرْضِ, bu mahzuf sılaya müteallıktır. اَنَّ ile tekid edilmiş bu masdar cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nahivciler لَوْ edatını, şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
جَم۪يعاً lafzî tekiddir. Mübalağa ifade eder.
Bu kelam, onları bekleyen azabın, hiçbir ifade ile anlatılamayacak kadar korkunç olduğunu bildirmektedir. (Ebussuûd)
افْتَدَوْا (fidye verme), iki şeyden birisini diğerine bedel (karşılık) olarak vermektir. Ayetteki, “Onu muhakkak feda eder (fidye olarak verirdi).” fiilinin ikinci mef’ûlü hazfedilmiş olup bu, “Onlar onu, kendi canlarına karşılık fidye olarak verirdi.” demektir. Yani onlar bütün bu malları, kendilerini Allah’ın azabından kurtarmak için fidye olarak verirlerdi” anlamındadır. Buradaki بِه۪ۜ zamiri “yeryüzünde bulunan şeyler” ifadesindeki “şeyler”e yani مَا edatına racidir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayette tefrik sanatı vardır. Rabblerine icabet edenlerin durumuyla, etmeyenlerin durumu arasındaki fark tefrik sanatı üslubuyla bildirilmiştir.
اسْتَجَابُوا - لَمْ يَسْتَج۪يبُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
الَّذ۪ينَ kelimesinin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
لِلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنٰى cümlesi ile …وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِۙ
الَّذ۪ينَ ’nin ikinci haberi olan cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, o kimseleri tahkir amacına matuftur. اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberi لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِۙ, faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Az sözle çok anlam ifade etmek üzere izafetle gelen سُٓوءُ الْحِسَابِۙ, muahhar mübtedadır.
الْحُسْنٰى - سُٓوءُ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
İsm-i işaret olan اُو۬لٰٓئِكَ, sığınağı cehennem olanları tahkir ve kınama amaçlıdır.
وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ۟
Makabline وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ, sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedün ileyhin izafetle gelmesi, tahkir içindir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cehennemin sığınılacak yer olması ifadesinde istiare vardır. Alay içindir. Sığınılacak yer insanın sıkıntılardan kaçarak kurtulduğu yerdir, onlar kendilerinin rahat olacaklarını zannettiler. “İşte size rahat, alın rahat yatağı” der gibidir. Onlar bu dünyada din ile alay ediyorlardı, bu sözlerde de onlara karşı alay vardır.
Kaçacak hiçbir yeri olmayanlar adeta kurtuluş yeri olarak cehenneme giderler.
Ayetin fasılası olan وَبِئْسَ الْمِهَادُ۟ cümlesindeki وَ, haliyyedir. Cümle gayrı talebî inşâî isnaddır. Zem fiili olan بِئْس ’nin mahsusu, mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri, جهنم’dir.
Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder.
Burada cehennem kelimesinin sarih olarak zikredilmiş olması, bundan önce onun karşıtı olarak zikredilen güzel mükâfatın da cennet olduğunu teyit etmektedir. (Ebussuûd)
الْمِهَاد [Yatak] lafzı, tehekkümî istiaredir. Dünyada rahatı, zevki, safayı tercih edip Allah’ın ayetlerini alaya alanlar aynı alay üslubu ile cezalandırılmıştır.
Azapla müjdelemek de öyledir. Onlar bu dünyada din ile alay ediyorlardı, bu sözlerde de onlara karşı alay vardır.
مَأْوٰيهُمْ sığınılacak yerdir. İnsanın, kötü ve zor bir durumdan uzaklaşmak için korunmak amacıyla saklandığı yere sığınak denir. Allah Teâlâ’nın cehennemi sığınak olarak vasıflandırması onların durumunun ne kadar korkunç olduğunu ortaya koyar. Cehennem sığınaksa onlara daha nasıl bir azap vardır? Bu, mübalağa sanatıdır.
الْمِهَادُ - مَأْوٰيهُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatları vardır.