Ra'd Sûresi 43. Ayet

وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلاًۜ قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۙ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ  ...

İnkâr edenler, “Sen peygamber değilsin” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve bir de yanında kitap (Kur’an) bilgisi bulunanlar yeter.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَقُولُ ve diyorlar ki ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
4 لَسْتَ sen değilsin ل ي س
5 مُرْسَلًا gönderilmiş bir elçi ر س ل
6 قُلْ de ki ق و ل
7 كَفَىٰ yeter ك ف ي
8 بِاللَّهِ Allah’ın
9 شَهِيدًا şahid olması ش ه د
10 بَيْنِي benimle ب ي ن
11 وَبَيْنَكُمْ sizin aranızda ب ي ن
12 وَمَنْ ve bulunanların
13 عِنْدَهُ yanında ع ن د
14 عِلْمُ bilgisi ع ل م
15 الْكِتَابِ Kitap ك ت ب
 

Peygamber için “onun gerçek bir Allah elçisi” olduğunu Allah’ın, kendisinin ve bu konuda bilgi sahibi olanların bilmesi yeterlidir. İnanmayanların ona “Sen peygamber değilsin” demeleri tabii ve etkisizdir. 
 “Kitap bilgisine sahip olanlar”dan maksadın kimler olduğu konusunda iki ihtimal vardır: 
a) Bundan maksat Tevrat ve İncil bilgisine sahip olan yahudi ve hıristiyan âlimleridir; çünkü yukarıda belirtildiği üzere (âyet 36) Kur’an amelî konularda bazı farklılıklar getirse de dinin esasları itibariyle önceki kitaplarla uyuşuyor ve onları tasdik ediyordu (Mâide 5/48); ayrıca onların kitaplarında Hz. Peygamber’in evsafı ile ilgili bilgiler ve geleceğine dair müjdeler vardı; dolayısıyla Ehl-i kitap‘tan kendi dinlerine samimiyetle bağlı olanlar Hz. Muhammed’e indirilen Kur’an’dan da hoşlanıyor ve memnun oluyorlardı. Bu sebeple yüce Allah Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğuna dair onların şahit gösterilmesini elçisine emretmiştir.
 b) Bunlar Varaka b. Nevfel gibi Mekkeliler’den olup yahudi veya hıristiyan olmadıkları halde Tevrat ve İncil’i bilen kimselerdir. Nitekim Hz. Peygamber’e ilk vahiy geldiğinde eşi Hz. Hatice onu Varaka’nın yanına götürmüş, o da Hz. Muhammed’e vahiy getiren meleğin daha önce Hz. Mûsâ’ya vahiy getiren melek olduğunu söylemişti, Mekkeliler de bu olaydan haberdar olmuşlardı (Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3).
 c) Kitap bilgisine sahip olanları belli bir grupla sınırlandırmak yerine, “Allah’ın vahyi, gönderdiği kitaplar konusunda bilgisi olanlar, bunları okuyup anlayarak hakkı bâtıldan ayırma ölçütü kazanmış bulunanlar” şeklinde anlamak daha uygundur. Bu takdirde, yukarıda geçen iki grup dışında, meselâ Kur’an’ı okuyan, bu kitap hakkında yeterli bilgiye sahip olanlar da, “kitap hakkında bilgi sahibi” olanlara dahil sayılacaklardır. Çünkü Hz. Muhammed’in peygamberliğinin en açık ve kesin delili Kur’an’dır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 298-299
 

وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلاًۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Mahmud Safi istînâfiyye olduğu görüşündedir.

و : Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَقُولُ  merfû muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli, لَسْتَ مُرْسَلاً ’dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَسْتَ  nakıs camid fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

تَ  muttasıl zamiri  لَيْسَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. مُرْسَلاً  kelimesi  لَيْسَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. 


 قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۙ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً ‘dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

كَفٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

بِ  zaiddir.  للّٰهِ  lafza-i celâli lafzen mecrur,  كَفٰى  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. 

شَهٖيداً  temyiz olup lafzen mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَيْن۪ي  mekân zarfı,  شَه۪يداً ‘e müteallıktır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بَيْنَكُمْ  mekân zarfı atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.


وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ

 

وَ  atıf harfidir.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûl atıf harfi  وَ ‘la lafza-i celâle matuf olup lafzen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ ‘dir. İrabtan mahalli yoktur.

عِنْدَهُ  mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عِلْمُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  الْكِتَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

 

وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلاًۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması tahkir kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. Müsnedün ileyhin ismi mevsûlle marife kılınması onların adını yahut sıfatlarını açıkça söylemekten imtina edilmesi sebebiyle olabilir.

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli ise, menfi nakıs fiil  ليس ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu cümle, bu sözün onlar tarafından defalarca söylendiğine işaret etmek ve onların doğruluk delillerini gördükten sonra da yalanlarına devam etmelerindeki acayip hallerini canlandırmak için muzari fiil olarak gelmiştir. (Âşûr)

 

قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۙ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Tekid ifade eden zaid  بِ  harfi nedeniyle mecrur olan lafza-i celâl, fiilin faili olarak merfû mahaldedir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla  اللّٰهِ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden  شَه۪يداً  temyizdir. Temyiz, anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır. Kelimenin nekreliği tazim ifade eder.

َشَه۪يد  kelimesi  شَاهِدُ ’nun mübalağasıdır.  شَاهِدُ , bir hadise vukua gelirken orada olup hadisenin vukuunu gözüyle görendir. Hadise yerine uzak olanlar gözleriyle göremeyeceklerinden, başka vasıta ile olayı öğrenseler bile onlara şahit denmez. Şehit, insanların hazır bulunmadıkça bilemedikleri şeyleri bilen, gören ve haberi olandır.

بَيْنَ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah’ın şahit olarak kâfi olduğu sözünde tağlîb vardır. Allah sadece şahit olarak değil, basîr, semî, hafîz vs. olarak da yeter. 

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu atıf harfi  وَ ‘la lafza-i celâle matuftur.

İsm-i mevsûlun sılası olan  عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ  cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir.

Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  عِنْدَهُ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  عِلْمُ  muahhar mübtedadır. 

عِلْمُ الْكِتَابِ  şeklindeki izafet veciz ifade kastına matuftur.

Ayette latif bir kinaye vardır. ”İlmül kitap”, Peygamber Efendimize inanarak onun risaletinin doğruluğuna şahitlik eden yahudi hahambaşı Abdullah ibni Selam’ın sözünden kinayedir. (Sâbûnî, İbdâul Beyan)

“Bir de yanında kitap bilgisi olanın şahitliği yeter” ile kastedilen Kur’an ve onun mucize nazmı hakkında bilgisi olan, yahut Tevrat bilgisi olan ki o da İbn Selâm ve aynı gruptan olanlardır ya da Levh-i Mahfûz bilgisi olan ki o da Allah Teâlâ’dır. Yani ibadeti hak eden ve Levh-i Mahfûz’dakini yalnız kendisi bilenin şahitliği yeter ki içimizden yalancı olanı rezil eder. Bunu kesra ile  ومِنْ عِنْدِهِ  şeklinde okuyuş da destekler.  عِلْمُ الْكِتَابِ  birinciye göre zarf ile merfû’dur, çünkü mevsûle (مَنْ) itimat etmiştir. Mübteda olup zarfın da haberi olması da caizdir ki bu da sadece ikinci okuyuşta olur. Harf-i cer ve meçhul sıygası ile  و مِنْ عِنْدِهِ عُلِمَ الكتاب  olarak da okunmuştur. (Beyzâvî) 

Meşhur kıraate göre  مَنْ عِنْدَهُ  şeklinde okunması, “Nezdinde, kitap ilmi olan kimse” demek olur.  مِنْ عِنْدِهِ  şeklinde okunmasına göre kelamın başındaki  مِنْ , ibtidâ-i gaye, (yani, mesafenin başlangıcını) ifade etmektedir. Yani, “kitabın ilmi, Allah katından başlamaktadır” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)

Müsnedün ileyh olan küfredenlerin, tevcih manası ihtiva eden ism-i mevsûlle belirlenmesi tahkir ve kınama amaçlıdır.

Sure Kur’an’la ilgili ayetlerle başlamıştı. Son ayet de yine Kur’an’la ilgilidir. Surenin başıyla sonu arasındaki bu anlam ilişkisi teşâbüh-i etrâf ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatıdır. 

يَقُولُ - قُلْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr,  بَيْن۪ي - بَيْنَكُمْۙ kelimeleri arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

Kur’an-ı Kerim’in her suresinde olduğu gibi bu surenin de sona erişi hüsn-i intehâ sanatının güzel bir örneğini teşkil etmektedir.

Surenin genelinde olduğu gibi son sayfadaki ayetlerin fasılaları da dikkate şayandır. Fasılalar surenin okunuşuna apayrı bir musiki katmaktadır. Bu özellik Kur’an’ı dinleyen kişide derin bir tesir bırakır. Ayet sonlarındaki bu mükemmel uyum, seci sanatının en güzel örneklerindendir.

كَفى  fiilinin faili olan lafza-i celâlin önüne gelen  بِ  harfi tekid içindir. Terkibin aslı كَفى اللَّهُ  şeklindedir. 

شَهِيدًا  kelimesi hal veya temyizdir. Yani  كَفى اللَّهُ مِن جِهَةِ الشّاهِدِ (Şahitlik bakımından Allah kâfidir.) demektir. 

الكِتابِ  kelimesindeki tarif; cins içindir, Tevrat ve İncil’i ifade eder. (Âşûr)