عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَب۪يرُ الْمُتَعَالِ
عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَب۪يرُ الْمُتَعَالِ
عَالِمُ mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, هو şeklindedir. الْغَيْبِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الشَّهَادَةِ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْغَيْبِ ’ye matuftur.
الْكَب۪يرُ kelimesi ikinci mübteda olup lafzen merfûdur. الْمُتَعَالِ üçüncü haber olup mahzuf ي üzere mukadder damme ile merfûdur.
عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَب۪يرُ الْمُتَعَالِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır. عَالِمُ takdiri هو olan mahzuf mübtedanın haberidir. Mahzufla birlikte cümle sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned veciz ifade için izafetle gelmiştir.
الْكَب۪يرُ, marife gelmiş ikinci الْمُتَعَالِ ise üçüncü haberdir
الْكَب۪يرُ ve الْمُتَعَالِ sıfatlarının mekân ve zamandan münezzeh olan Allah Teâlâ’ya isnadı mecazî üsluptur.
Malum olduğu üzere masdarla vasıflanmak mübalağa ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 4, s. 112)
الْمُتَعَالِ kelimesi, humasî تعالى fiilinin ism-i failidir. Kelimenin aslı المتعالِو ’dur. Kelimedeki kesra, hafiflik için hazfedilen ي ’ye işarettir.
الْغَيْبِ - الشَّهَادَةِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Burada müsnedün ileyhin Allah Teâlâ olduğu o kadar açıktır ki zikretmeye gerek olmamıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عَالِمُ sıfatının iki masdara muzâf oluşu, bu masdarlardaki özelliği bilmenin en son derecesini ifade eder.
عَالِمُ - الشَّهَادَةِ ve الْكَب۪يرُ - الْمُتَعَالِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
Vâhidî: “Buradaki الْغَيْبِ kelimesi, الغائب (kaybolan, gaip olan) manası kastedilen bir masdardır. الشَّهَادَةِ kelimesiyle de شاهد manası murad edilmiştir.” demiştir. Alimler, الغائب ve شاهد ile neyin kastedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları: “الغائب, malum olan, şahit de mevcut olandır” demişlerdir. Bazıları da: “الغائب, hislerden, idrakten uzak olan; شاهد ise hazır ve mevcut olandır.” demiştir. Diğer bazıları ise: “الغائب, insanların bilmediği; شاهد de bildiği şeylerdir.” demişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)