وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَص۪يرَكُمْ اِلَى النَّارِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَجَعَلُوا | ve koştular |
|
2 | لِلَّهِ | Allah’a |
|
3 | أَنْدَادًا | eşler |
|
4 | لِيُضِلُّوا | saptırmak için |
|
5 | عَنْ | -ndan |
|
6 | سَبِيلِهِ | O’nun yolu- |
|
7 | قُلْ | de ki |
|
8 | تَمَتَّعُوا | eğlenin |
|
9 | فَإِنَّ | şüphesiz |
|
10 | مَصِيرَكُمْ | gideceğiniz yer |
|
11 | إِلَى |
|
|
12 | النَّارِ | ateştir |
|
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَعَلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لِلّٰهِ car mecruru جَعَلُوا fiilinin mahzuf ikinci mef’ûlün bihine müteallıktır. اَنْدَاداً mef’ûlün bih olarak fetha ile mansubdur.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِ harfi, يُضِلُّوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte جَعَلُوا fiiline müteallıktır.
يُضِلُّوا fiili نْ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan ( حَتّٰٓى )’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ ) sonra, 5) Vav-ı maiyye ( وَ )’den sonra, 6) Sebep fe ( فَ )’sinden sonra. Burada lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَنْ سَب۪يلِه۪ car mecruru يُضِلُّوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَص۪يرَكُمْ اِلَى النَّارِ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli تَمَتَّعُوا ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
تَمَتَّعُوا fiili نْ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ ta’liliyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
مَص۪يرَكُمْ kelimesi اِنَّ ‘in ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَى النَّار car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.
اِلٰى harf-i ceri mecruruna yönelme, intiha, tahsis, musahabe, zaman zarfı, mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada yönelme manasında gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَمَتَّعُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi متع ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ
Ayet, وَ ’la 28. ayetteki sılaya matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle, جَعَلُوا fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
سَب۪يلِه۪ izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan سَب۪يلِ , şan ve şeref kazanmıştır.
سَب۪يلِه۪ۚ (O’nun yolu) ibaresinde tasrihî istiare vardır. سَبِیلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş, müşebbehün bih (müstear minh) olan yol zikredilmiştir.
لِيُضِلُّوا …… ifadesinin başındaki لِ , netice bildiren “lâm-ı akıbet”dir. Çünkü, putlara tapmak dalalete götüren bir sebeptir. Bunun كي (için) manasında bir lam olması da muhtemeldir. O zaman ifade, “Başkalarını saptırmak için putlar edinen kimseler” manasında olur. Bu kelime damme ile يُضِلُّوا şeklinde okunduğunda, işte bu iki manaya da muhtemeldir; ama nasb ile okunduğunda ise, sadece “akıbet lamı” manasını ifade eder. Buna göre onlar, sadece kendileri sapmak istemişlerdir. Lâm-ı akibet hakkındaki sözün hakikati şudur: Bir şeyden kastedilen husus ancak o işin en son safhasında hasıl olur. (Fahreddin er-Râzî)
سَب۪يلِه۪ۜ (Onun yolu)ndan murad, Allah’ın dini ve Resulüne ittibadır.
جَعَلُوا - لِيُضِلُّوا kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
قُلْ تَمَتَّعُوا
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehdit manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları:
- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.
- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)
Buradaki تَمَتَّعُوا (Faydalanın) emri tehdit ve vaîd anlamındadır. Yani fani dünyanızla keyiflenin, hayvanlar gibi yiyin için. Sonunda döneceğiniz yer cehennem ateşidir demektir. Bu söz tabibin hastaya yemek konusundaki ihtimamı ile ilgili tavsiyesine benzer. Eğer hastalığın sonu ölümse perhiz yapmasını söylemez. “İstediğin her şeyi yiyebilirsin” der. Eğer tabip onu bu konuda uyarıyorsa tabibin öğüdünü dinlemelidir. (Sâbûnî, İbdâ-ul Beyan)
"- De ki: Biraz yaşayın; sonunda gidişiniz o ateşedir." Bu kelamda, her türlü ifadenin üstünde, ağır tehdit ve kuvvetli vaat vardır.
Yahut onların halini tasvir etmek ve onları bu sonuca götüreni ifade etmek üzere de ki: "Biraz yaşayın!.."
Buna göre bu kelam bildiriyor ki, onlar içinde bulundukları zevklere, şehvetlere tamamen daldıkları ve hiçbir şey onları bundan alıkoymadığı için, şehvet ve zevklerin amiri tarafından buna memur edilmişler, onun hükmüne ve emrine boyun eğmişlerdir ve tıpkı itaat edilen bir amirin hizmetine koşan bir memur gibi olmuşlardır. (Ebüssuûd)
Allah Teâlâ "De ki: "(Şimdilik) faydalanın! Çünkü, dönüşünüz muhakkak ki ateşedir" buyurmuştur. Bundan maksad şudur: Dünyada kâfirin durumu nasıl olursa olsun, ahirette başına gelecek ikâba nispetle bu bir faydalanma ve bir nimettir. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak, "De ki: "(Şimdilik) faydalanın" buyurmuştur. Bir de bu hitap, Allah Teâlâ'nın, nimeti küfürle değiştirdiklerini haber verdiği kimselere yöneliktir. Onlar bu dünyada birçok nimet içindeydiler. Dolayısıyla, "(Şimdilik) faydalanın. Çünkü, dönüşünüz muhakkak ki ateşedir" denilmesi uygun olmuştur. Bu emre, "emr-i tehdit" denilir. Bunun bir benzeri de, "Siz dilediğinizi yapın" (Fussilet, 40) ve: "De ki: "Küfrünle biraz eğlenedur. Çünkü sen muhakkak ateş ehlindensin" (Zümer. 8) ayetidir. (Fahreddin er-Râzî)
28-29-30. Ayetlerde بَوَارِۙ ve الْقَرَارُ (Kalma yeri) ile النَّارِ (Ateş) gibi kelimelerde tekellüfsüz murassa’ seci’ vardır. (Safvetü't Tefasir)
تَمَتَّعُوا kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
فَاِنَّ مَص۪يرَكُمْ اِلَى النَّارِ
فَ ta’liliyyedir. إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyh مَص۪يرَكُمْ , az sözle çok anlam kastına matuf olarak izafetle gelmiştir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. اِلَى النَّارِ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.
النَّارِ , cehennemden kinayedir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)