ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | bu böyledir |
|
2 | بِأَنَّهُمُ | şüphesiz onların |
|
3 | اسْتَحَبُّوا | tercih etmelerindendir |
|
4 | الْحَيَاةَ | hayatını |
|
5 | الدُّنْيَا | dünya |
|
6 | عَلَى |
|
|
7 | الْاخِرَةِ | ahirete |
|
8 | وَأَنَّ | ve şüphesiz |
|
9 | اللَّهَ | Allah’ın |
|
10 | لَا |
|
|
11 | يَهْدِي | doğru yola iletmeyeceğindendir |
|
12 | الْقَوْمَ | kavmi |
|
13 | الْكَافِرِينَ | inkar eden |
|
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olup mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle birlikte ذٰلِكَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. هُمُ muttasıl zamir اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
بِ harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık-bedel, istiane, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اسْتَحَبُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الْحَيٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةَ ’in sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
الدُّنْيَا kelimesi maksur isimdir. Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi.
Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.
Burada الدُّنْيَا kelimesi hakiki ve müfred sıfat olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلَى الْاٰخِرَةِ car mecruru اسْتَحَبُّوا fiiline müteallıktır.
اسْتَحَبُّوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi حبّ ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
İsim cümlesidir. اَنَّ ve masdar-ı müevvel atıf harfi وَ ’la önceki masdar-ı müevvele matuftur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur, cümleye masdar anlamı verir.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْد۪ي fiili, ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الْقَوْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi الْقَوْمَ ’in sıfatı olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْكَافِر۪ينَ kelimesi, sülâsî mücerredi olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
Cümle, sübut ifade eden isim cümlesi formunda olup faide-i haber ibtida-i kelamdır.
ذٰلِكَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular. Onların azaba uğramalarının sebebine dikkat çekmek ve tehdit maksadıyla gelmiştir.
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu اَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde اَنَّ ’nin haberinin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder.
بِاَنَّهُمُ ’a dahil olan بِ harfi sebebiyyedir. (Aşûr)
أَنَّ ve masdar-ı müevvel, sebep bildiren بِ harfi nedeniyle mecrur mahalde olup ذَ ٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
İşaret isminde istiare vardır. ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذَ ٰلِكَ ile müşarun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşarun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)
Dünya hayatı dedikten sonra sadece ahiret lafzıyla yetinilmiş, hayat hazf edilmiştir. Bu ihtibâk sanatıdır. İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)
الْاٰخِرَةِ ve الدُّنْيَا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
اسْتَحَبُّوا kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
وَ atıf harfidir. Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi olan وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ , masdar tevilinde, ayetteki ilk masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, teberrük ve telezzüz amacına matuftur.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Menfi fiil cümlesi formunda gelen müsned, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de muzari fiil olması hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.
Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْكَافِر۪ينَ kelimesi, الْقَوْمَ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. (Âşûr) Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ [Kâfir kavim] hal-mahal alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Kâfir olan kavim değil insanlardır.
يَهْدِي - الْكَافِر۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Allah Teâlâ, sonra kendisinin onları iman etmekten alıkoyduğunu iyice beyan ederek “Onlar öyle kimselerdir ki Allah, kalplerinin, kulaklarının ve gözlerinin üstüne mühür basmıştır.” buyurmuştur. Kâdî şöyle der: “Mühürleme iman etmeye mani değildir. Şunlar, bunun delilleridir:
1. Allah Teâlâ bu sözü, onları kınamak ve zemmetmek sadedinde zikretmiştir. Binaenaleyh eğer onlar, bu mühürleme sebebi ile iman edememiş olsalardı, bu zemme müstehak olmazlardı.
2. Allah Teâlâ, bu mühürleme hususunda, kulağı, gözü ve kalbi birlikte zikretmiştir. Halbuki kulak ve göz olmadığı zaman, bu ikisiyle ilgili mühürleme bir tarafa, bu kimsenin kalben mümin olmasının mümkün olacağı malumdur.
3. Allah onları, “gafil” olarak nitelemiştir. Bir şeyden yasaklanan, ondan gafil olarak nitelenemez. Böylece ayetteki tab' (mühürleme) ile muradın, kalpte yarattığı alametler ve işaretler olduğu sabit olur.
Biz Bakara Suresi 7. ayette “tab ve hatm (mühürlemek, damgalamak)” kelimelerinin tefsirini yapmıştık. Ben derim ki: Bu kelimeler, pek çok açıklamalar ve güçlü cevaplarla birlikte, hem Bakara Suresindeki o ayette hem de ilgili diğer ayetlerde ele alınmıştır. Dolayısıyla burada tekrar etmenin faydası yoktur.” (Fahreddin er-Râzî)