Nahl Sûresi 99. Ayet

اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ  ...

Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّهُ çünkü
2 لَيْسَ yoktur ل ي س
3 لَهُ o(şeyta)nın
4 سُلْطَانٌ bir gücü س ل ط
5 عَلَى üzerinde
6 الَّذِينَ
7 امَنُوا inananlar ا م ن
8 وَعَلَىٰ ve üzerinde
9 رَبِّهِمْ Rablerine ر ب ب
10 يَتَوَكَّلُونَ dayananlar و ك ل
 
Hitap Hz. Peygamber’e olmakla birlikte onun şahsında bütün insanların dikkati, bunca hikmetli bilgi ve uyarılar içeren Kur’an’a çekilmektedir; çünkü bu ve benzeri müjde, irşad ve uyarılarıyla Kur’ân-ı Kerîm insanlığa en doğru ve en güvenilir rehberdir. Fakat Kur’an’ın rehberliğinden yararlanabilmek için âyette, “kovulmuş şeytan”ın vesveselerine karşı Allah Teâlâ’ya sığınmamız öğütlenmekte; böylece dolaylı olarak zihin ve kalbimizi kötü duygu ve düşüncelerden uzaklaştırıp Kur’an’ın ışığına açmamız gerektiğine işaret edilmektedir. Bu öğüt dolayısıyla müslümanların Kur’an okumaya başlarken “besmele”den önce “eûzü” çekmeleri gelenek olmuştur (ayrıca bk. Fâtiha 1/1, “eûzü”nün tefsiri).
 
 Bu şekilde Allah’a inanıp O’na sığınanlar, O’na dayanıp güvenenler üzerinde şeytan hâkimiyet kuramaz. Fakat âyette bunu bildiren ifadenin mutlak olup olmadığı hususunda değişik yorumlar yapılmıştır. Bunlar içinde en isabetli ve gerçekçi görüneni şöyle özetlenebilir: Allah’a imanı, bağlılığı ve güveni tam olanlara şeytan bazı hatalar işletmeyi başarsa da, onları inkâr ve şirk gibi affedilmez bir günaha saptıramayacaktır (bk. İbn Atıyye, III, 420; Kurtubî, X, 183-184). Nitekim Kurtubî, İblîs’in Hz. Âdem ve Havvâ’ya günah işlettiğini hatırlatarak, şeytanın müminlere asla günah işletemeyeceği şeklindeki yorumu gerçekçi bulmaz. 100. âyete göre şeytanın insanlar üzerinde hâkimiyet kurmasının asıl sebebi onların kendi tavırlarıdır. Şeytanı kendilerine velî yapanların onun hâkimiyeti altına girecekleri açıktır.
 
 Şeytan cinlerin hemcinsi ve ulusudur. Allah’a inanıp güvenenlere etkisi olamayacağına göre cinlerden korkmak ve cincilere gitmek için de bir sebep yoktur. Allah’a inanmak ve güvenmek cinlere karşı korunmanın en güvenli yoludur.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 439
 

اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri,  اِنَّ in ismi olarak mahallen mansubdur.  

لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ  cümlesi  اِنَّ in  haberi olarak mahallen merfûdur.

لَيْسَ  nakıs, mazi fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.  لَه  car mecruru  لَيْسَ nin mahzuf haberine müteallıktır.  سُلْطَانٌ  kelimesi  لَيْسَ nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur. 

عَلَى الَّذ۪ينَ  car mecruru  سُلْطَانٌ a müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.


 وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

 

 

وَ  atıf harfidir.  عَلٰى رَبِّهِمْ  car mecruru  يَتَوَكَّلُونَ  fiiline müteallıktır.  رَبِّ  muzâftır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَتَوَكَّلُونَ  fiili  نْ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

يَتَوَكَّلُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  وكل ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا 

 

Ayet, talebin mahzuf cevabına ta’lîliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Yani استعذ بالله من الشيطان تكف شرّه “Şeytandan Allah'a sığınınca onun şerri uzaklaştı. Çünkü …..” demektir.

اِنَّ  ile  tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin haberi nakıs fiil  لَيْسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır.  لَهُ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  سُلْطَانٌ   muahhar mübtedadır.

سُلْطَانٌ ’a müteallık olan has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ ’nin sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  cümlesi  istiaze emrinin yahut onun kastedilen cevabının yani “O, seni korur” gibi bir gizli cümlenin illetidir. (Ebüssuûd)

Şüphe yok ki onun iman edenler ve Rablerine güvenenler üzerinde gücü yoktur, otorite ve yetkisi yoktur; çünkü onun emirlerini dinlemez ve vesveselerini kabul etmezler. Ancak nadiren ve gaflet anlarında böyle şey olabilir. Bunun içindir ki eûzu çekmeleri emredilmiştir. Eûzu emrinden sonra otoritesinden bahsedilmesi onun herkes için geçerli bir yetkisinin olduğu akla gelmemesi içindir. (Beyzâvi)

 

 وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

 

وَ ’la sılaya atfedilen cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrurun amiline takdimi kasr ifade etmektedir.  عَلٰى رَبِّهِمْ  maksûrun aleyh/mevsûf,  يَتَوَكَّلُونَ  sıfat/maksûrdur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Yani sadece ve sadece rablerine tevekkül ederler.

رَبِّهِمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan  هِمْ  zamiri dolayısıyla iman edenler şeref kazanmıştır. Ayrıca Rabb isminin onlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini vurgulamak manası vardır. O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber vermektedir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.  

اٰمَنُوا  ile  يَتَوَكَّلُونَ  kelimeleri arasında maziden muzariye geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

İman edenler ibaresinden sonra tevekkül edenler sıfatı, hususun umuma atfı babında ıtnâbdır. Çünkü iman eden zaten Allah’a tevekkül eder.