قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ۩
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | امِنُوا | siz inanın |
|
3 | بِهِ | ona |
|
4 | أَوْ | veya |
|
5 | لَا |
|
|
6 | تُؤْمِنُوا | inanmayın |
|
7 | إِنَّ | şüphesiz |
|
8 | الَّذِينَ | kimselere |
|
9 | أُوتُوا | verilen(ler) |
|
10 | الْعِلْمَ | bilgi |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | قَبْلِهِ | daha önce |
|
13 | إِذَا | zaman |
|
14 | يُتْلَىٰ | okunduğu |
|
15 | عَلَيْهِمْ | kendilerine |
|
16 | يَخِرُّونَ | onlar derhal kapanırlar |
|
17 | لِلْأَذْقَانِ | çeneleri üstüne |
|
18 | سُجَّدًا | secdeye |
|
قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Mekulü’l-kavli, اٰمِنُوا بِه۪ٓ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اٰمِنُوا fiili نَ ’un hazfıyla emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِه۪ٓ car mecruru اٰمِنُوا fiiline müteallıktır.
اَوْ atıf harfidir. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُؤْمِنُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism- i mevsûl, إنّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا ’dür. Îrabdan mahalli yoktur.
Şart ve cevap cümlesi, إنّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اُو۫تُوا damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
الْعِلْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْ قَبْلِه۪ٓ car mecruru اُو۫تُوا fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bkz. Meczum Muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c. Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُتْلٰى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يُتْلٰى elif üzere mukadder damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَلَيْهِمْ car mecruru يُتْلٰى fiiline müteallıktır.
فَ karinesi olmadan gelen يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ cümlesi şartın cevabıdır.
يَخِرُّونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. لِلْاَذْقَانِ car mecruru يَخِرُّونَ fiiline müteallıktır.
سُجَّداً hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۫تُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Peygamber Efendimize emirle başlayan cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُوا cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mekulü’l-kavle muhayyerlik ifade eden اَوْ atıf harfiyle atfedilen اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aralarında inşâî olmak bakımından mutabakat bulunan cümleler tezat sebebiyle birbirine atfedilmiştir.
لَا تُؤْمِنُوا cümlesindeki لَا harfi nehiy değil nefy harfidir. Tesviye murad edilen emirler böyle olur. Yüz çevirme, aşağılama ve kayıtsız kalmaktan kinayedir. Bu manaya Resulullah’ı sav teselli de idmac edilmiştir. (Âşûr)
اٰمِنُوا بِه۪ٓ cümlesiyle, لَا تُؤْمِنُواۜ cümlesi arasında mukabele, fiiller arasında iştikak cinası, reddü’l-acüz ale’s-sadr ve tıbâk-ı selb sanatları vardır.,
Mekulü’l-kavl olan cümlede, اٰمِنُوا بِه۪ٓ sözünden sonraki لَا تُؤْمِنُواۜ ’de cümlenin öncesinden anlaşıldığı için بِه۪ٓ hazf edilmiştir.
آمن fiili (emniyette olmak) بِ harf-i ceriyle inanmak manasına gelir. Fiillerin harf-i cerlerle farklı anlam kazanmasına tazmin denir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنّ ’nin ismi olan has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sıla cümlesi اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ , müspet mazi fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil, mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ cümlesi; onların inanmasıyla inanmaması arasında fark olmadığı manası için veya قُلْ fiili için ya da her ikisi için ta’lil cümlesidir. Ta’lil cümlesi bir çok cümleden sonra gelir, bunun için fasıl yapılmıştır. Buradaki اِنَّ tefriğ fa’sı konumundadır. Yani “Kur’an’a iman etmeniz ve etmemeniz arasında bir fark yoktur.” demektir. (Âşûr)
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri azim içindir.
بِه۪ٓ ,مِنْ قَبْلِه۪ٓ ,يُتْلٰى ’daki zamirler Kur’an’a aittir. Kelam, alışılmış hazif şekillerinden biri olan muzâfun hazfı şeklinde gelmiştir. Yani onlar Kur’an inmeden önce de onu doğruluğuna iman etmişlerdi. (Âşûr)
Şart ve cevaptan müteşekkil اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir.
Şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan يُتْلٰى عَلَيْهِمْ şart cümlesidir.
Şartın cevabı فَ karinesi olmadan gelen يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداً cümlesidir. Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.
Muzari fiilin tercih edilmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
سُجَّداً haldir. Zül-hal, يَخِرُّونَ fiilindeki zamirdir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
لِلْاَذْقَانِ ibaresindeki لِ harfi, عَلى manasındadır. (Âşûr)
اِنَّ ile başlayan ta’lil cümlesi Peygambere (s.a.) teselli babındandır. (İrab, Derviş)
يَخِرُّونَ - سُجَّداًۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Çeneleri üstüne kapanırlar ifadesi, onların son derece korku, endişe ve haşyet içinde olmalarından kinayedir. (Fahreddin er-Râzî)