İsrâ Sûresi 19. Ayet

وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً  ...

Kim de mü’min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kim de
2 أَرَادَ isterse ر و د
3 الْاخِرَةَ ahireti ا خ ر
4 وَسَعَىٰ ve çalışırsa س ع ي
5 لَهَا ona
6 سَعْيَهَا yaraşır biçimde س ع ي
7 وَهُوَ ve o
8 مُؤْمِنٌ inanarak ا م ن
9 فَأُولَٰئِكَ öylelerinin
10 كَانَ ك و ن
11 سَعْيُهُمْ çalışmalarının س ع ي
12 مَشْكُورًا karşılığı verilir ش ك ر
 
Râzî’nin kaydettiği bir yoruma göre 18. âyet 13. âyetin,  “Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik” meâlindeki kısmının açıklaması mahiyetindedir. 13. âyete göre her insanın sorumluluğu kendisine aittir. O halde kim seçimini yalnız dünya çıkarları için kullanır da mal-mülk, mevki-makam elde etmek için çalışırsa bilmelidir ki bir imtihan alanı olan bu dünyada Allah herkese her istediğini değil, fakat kendi istediği kimselere uygun gördüğü şeyleri verir. Ama böyleleri Allah’ın rızâsını değil, kendi dünyevî tutkularını esas aldıkları için artık yergiyi de hak etmiş olacak ve Allah’ın rahmetinden mahrum kalarak cehenneme atılacaklardır (Râzî, XX, 178).
 
 Âyet, bazı dünyevî değerleri elde etmenin gerçek anlamda bir ayrıcalık ve üstünlük olarak algılanmaması gerektiği hususunda anlamlı bir uyarı olarak değerlendirilmelidir. Çünkü Allah’ın bizden beklediği “âhireti istemek”tir. Âhireti istemenin ne anlama geldiği sorusu da önem taşımaktadır. Bu iki âyette “dünya işi yapan, âhiret işi yapan” denmeyip “dünyayı isteyen, âhireti isteyen” denmesi söz konusu sorunun cevabını bulmada büyük önem taşımaktadır. Çünkü burada yapılan iş değil, o işle neyin hedeflendiğinin altı çizilmekte, yani niyetlere dikkat çekilmektedir. Zira insan dünya işi yaparken âhiret iyiliğini hedefleyebileceği gibi âhiret işi yaparken (ibadet ederken) dünya çıkarlarını da hedefleyebilir. Böylece eylemlerin Allah katındaki değerini tayin eden birinci unsur niyetlerimizdir. Bu sebeple Hz. Peygamber, “Ameller niyetlere göredir” buyurmuştur (Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 1). Bir insan, işlerini, hatta ibadetlerini âhireti esas alarak değil de dünya menfaatini kendisine hedef seçerek yaparsa bu kişi dünyayı istemiş olur; fakat ibadet ve itaatleri yanında dünya işi yaparken de bunu Allah’ın hükümlerine uyarak, âhirette Allah’a hesap vereceğini düşünerek, sevabını Allah’tan umarak o işi dürüstlükle yaparsa bu kişi âhireti istemiş olur. Herkes kendi niyetine göre karşılık bulur. 19. âyette hayırlı bir eylemin üç şartına dikkat çekilmektedir: a) Âhiret sevabı istenmeli, b) Sadece istemekle kalmayıp âhireti kazandıracak işler yapılmalı, c) Bütün bunlar inanarak yapılmalı (Zemahşerî, II, 356). Âyette inanmanın şart olarak yer alması, diğerlerinin anlamlı hale gelmesi ve sonuç vermesinin inanmaya bağlı olduğunu göstermektedir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 472-473
 

وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً

 

وَ  atıf harfidir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَرَادَ الْاٰخِرَةَ  cümlesi  مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.

اَرَادَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.  الْاٰخِرَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

سَعٰى  fiili atıf harfi  و la  اَرَادَ ye matuftur.  سَعٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.

لَهَا  car mecruru  سَعٰى  fiiline müteallıktır.  سَعْيَهَا  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.

Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَهُوَ مُؤْمِنٌ  cümlesi  سَعٰى ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مُؤْمِنٌ   mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. 

İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً  cümlesi işaret isminin haberi olarak mahallen merfûdur.

سَعْيُهُمْ  cümlesi  كَانَ nin ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَشْكُوراً  kelimesi  كَانَ nin haberi olarak lafzen mansubdur.  مَشْكُوراً  sülâsî mücerred olan  شكر  fiilinin ism-i mef’ûlüdür.
 

وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً

 

Ayet  وَ ’la  مَنْ كَانَ يُر۪يدُ  cümlesine atfedilmiştir. Cihet-i câmia tezâyüftür. İki cümle arasında, inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

Cümle, şart üslubunda haberî isnaddır.  مَنْ  mübtedadır.

Müsnedin mazi fiil sıygasında gelişi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Aynı üsluptaki  سَعٰى لَهَا سَعْيَهَا  cümlesi,  وَ  harfiyle makabline atfedilmiştir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

سَعٰى  fiilinin failinden hal olan  وَهُوَ مُؤْمِنٌ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Cümlenin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَهُوَ مُؤْمِن  cümlesinin isim cümlesi olarak gelişi, sebat ve devamlılık ifade eder. Yani imanın kendilerinde kök saldığı kimseler demektir. (Âşûr)

Şartın cevabı olarak  فَ  karinesiyle gelen  اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenlerin önemini vurgulayarak tazim ifade etmiştir.

اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberi, nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Onların gayretlerini Allah’ın, tartışmasız kıymete haiz kabul ettiğini anlıyoruz.

Burada makbul olmanın iman ve ahirete değil, sadece çalışmaya bağlanması, bunun asıl umde (ilke) olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

سَعْيُهُمْ  kelimesi  كَان ’nin ismidir. Müsnedün ileyhin izafet formunda gelmesi veciz ifade içindir.

اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً  Cümlenin ism-i işaretle başlamasının manası: ism-i işaretten önce sayılan vasıflara sahip olan kişilerin, ism-i işaretten sonraki habere layık ve nail olacaklarını tenbih içindir. (Âşûr)

سَعْيَهَا - سَعْيُهُمْ  kelimeleri arasında müfred ve cemi arasında güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

سَعٰى - سَعْيَهَا - سَعْيُهُمْ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak, reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Önceki ayetin ilk şart cümlesiyle bu ayetteki şart cümlesi mukabele oluşturmuştur.