İsrâ Sûresi 20. Ayet

كُلاًّ نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُوراً  ...

Rabbinin lütfundan her birine; onlara da, bunlara da veririz. Rabbinin lütfu (hiç kimseye) yasaklanmış değildir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُلًّا hepsine ك ل ل
2 نُمِدُّ uzatırız م د د
3 هَٰؤُلَاءِ onlara da
4 وَهَٰؤُلَاءِ ve onlara da
5 مِنْ -ndan
6 عَطَاءِ mükafatı- ع ط و
7 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
8 وَمَا ve
9 كَانَ değildir ك و ن
10 عَطَاءُ hediyesi ع ط و
11 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
12 مَحْظُورًا kısıtlanmış ح ظ ر
 
Râzî’nin kaydettiği bir yoruma göre 18. âyet 13. âyetin,  “Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik” meâlindeki kısmının açıklaması mahiyetindedir. 13. âyete göre her insanın sorumluluğu kendisine aittir. O halde kim seçimini yalnız dünya çıkarları için kullanır da mal-mülk, mevki-makam elde etmek için çalışırsa bilmelidir ki bir imtihan alanı olan bu dünyada Allah herkese her istediğini değil, fakat kendi istediği kimselere uygun gördüğü şeyleri verir. Ama böyleleri Allah’ın rızâsını değil, kendi dünyevî tutkularını esas aldıkları için artık yergiyi de hak etmiş olacak ve Allah’ın rahmetinden mahrum kalarak cehenneme atılacaklardır (Râzî, XX, 178).
 
 Âyet, bazı dünyevî değerleri elde etmenin gerçek anlamda bir ayrıcalık ve üstünlük olarak algılanmaması gerektiği hususunda anlamlı bir uyarı olarak değerlendirilmelidir. Çünkü Allah’ın bizden beklediği “âhireti istemek”tir. Âhireti istemenin ne anlama geldiği sorusu da önem taşımaktadır. Bu iki âyette “dünya işi yapan, âhiret işi yapan” denmeyip “dünyayı isteyen, âhireti isteyen” denmesi söz konusu sorunun cevabını bulmada büyük önem taşımaktadır. Çünkü burada yapılan iş değil, o işle neyin hedeflendiğinin altı çizilmekte, yani niyetlere dikkat çekilmektedir. Zira insan dünya işi yaparken âhiret iyiliğini hedefleyebileceği gibi âhiret işi yaparken (ibadet ederken) dünya çıkarlarını da hedefleyebilir. Böylece eylemlerin Allah katındaki değerini tayin eden birinci unsur niyetlerimizdir. Bu sebeple Hz. Peygamber, “Ameller niyetlere göredir” buyurmuştur (Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 1). Bir insan, işlerini, hatta ibadetlerini âhireti esas alarak değil de dünya menfaatini kendisine hedef seçerek yaparsa bu kişi dünyayı istemiş olur; fakat ibadet ve itaatleri yanında dünya işi yaparken de bunu Allah’ın hükümlerine uyarak, âhirette Allah’a hesap vereceğini düşünerek, sevabını Allah’tan umarak o işi dürüstlükle yaparsa bu kişi âhireti istemiş olur. Herkes kendi niyetine göre karşılık bulur. 19. âyette hayırlı bir eylemin üç şartına dikkat çekilmektedir: a) Âhiret sevabı istenmeli, b) Sadece istemekle kalmayıp âhireti kazandıracak işler yapılmalı, c) Bütün bunlar inanarak yapılmalı (Zemahşerî, II, 356). Âyette inanmanın şart olarak yer alması, diğerlerinin anlamlı hale gelmesi ve sonuç vermesinin inanmaya bağlı olduğunu göstermektedir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 472-473
 

 عَطْوٌ birşeyi mutlak anlamda veya elle almak anlamına gelir. Bu köke ait if'al formu olan إعْطاء  ise vermek demektir. عَطاء ve عَطِيَّة sözcükleri bilhassa hediye, ihsan, bahşiş ya da bağışla ilgili kullanılır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 14 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli âtâdır.

(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

كُلاًّ نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ

 

 Fiil cümlesidir.  كُلاًّ  mukaddem mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

نُمِدُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur.

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  ism-i işaret  كُلاًّ ’den bedel olarak mahallen mansubdur.  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ , atıf harfi  وَ ’la önceki  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ’ye matuftur.

مِنْ عَطَٓاءِ  car mecruru  نُمِدُّ  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُوراً

 

وَ  haliyyedir. İstînâfiyye olması da caizdir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

عَطَٓاءُ  kelimesi  كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.  رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

مَحْظُوراً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.  مَحْظُوراً  kelimesi sülâsî mücerred olan  حظر  fiilinin ism-i mef’ûludur.
 

كُلاًّ نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُوراً

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. 

Mef’ûlun bih olan  كُلاًّ , amili  نُمِدُّ ’ya takdim edilmiştir. Bu, takdim-tehir sanatıdır.  كُلاًّ ‘deki tenvin, mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır. Takdiri;  كُلَّ الفَرِيقَيْنِ  [Her iki grup] şeklindedir. 

Cümle müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كُلاًّ ’den bedel olarak işaret ismi  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ’nin gelmesi, işaret edilenlere tazim ifade eder. İkinci  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ, birinciye atfedilmiştir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

نُمِدُّ - رَبِّكَ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ  [onlara da bunlara da] ibareleri  كُلاًّ ’den bedeldir,  مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ  [Rabbinin vergisinden] sözü de  نُمِدُّ ’ye müteallıktır. (Beyzâvi)

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ lerde tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır. 

Hal cümlesi olarak  وَ ’la gelen, menfi nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُوراً , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

İtiraziyye veya tezyil cümlesidir. (Âşûr)

كَانَ ’nin ismi  عَطَٓاءُ رَبِّكَ , izafet formunda gelerek, az sözle çok anlam ifade etmiştir. Bu izafette Rabb ismine muzâfun ileyh olması sebebiyle  كَ  zamirinin ait olduğu Hz. Peygamber, şan  ve şeref kazandırmıştır. Yine Rabb ismine muzâf olması,  عَطَٓاءُ  için tazim ifade eder.

مَا كَانُ li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79) 

Ayette “Rabbinin ihsanından” yani nihayeti olmayan geniş hazinesinden denilmesi, bu ihsanların çalışma ile hak edilmiş bir karşılık olmayıp sadece Allah'ın lütfu keremi olduğuna dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)

عَطَٓاءِ - رَبِّكَ  kelimelerinin tekrarı, önemini vurgulamak ve dikkat çekmek içindir. Bu  tekrarlarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.  نُمِدُّ - عَطَٓاءِ  arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah Teâlâ her iki kısma da mallar verir ve mallar, çocuklar ve dünyada izzet, ziynet sebebi olan şeyler vermek suretiyle onlara bol bol rızık verir. Çünkü Allah'ın vergisi, bağışı, a’tâsı (vermesi), mümin-kâfir herkes için boldur. Çünkü herkes, şimdi amel yurdu olan dünyadadır. Binaenaleyh herkesin, her türlü mazeret kapısını kapatmak gerekir. Herkese, salahının (uygun halinin) gerektirdiği kadarıyla dünya metâı vermek gerekir. Bundan dolayı Cenab-ı Hak, a’tâsının (vergi ve bağışlarının) men edilmiş olmadığını beyan buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)