لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُوماً مَخْذُولاً۟
لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُوماً مَخْذُولاً۟
Fiil cümlesidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَجْعَلْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
مَعَ mekân zarfı, mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِلٰهاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اٰخَرَ kelimesi اِلٰهاً ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ , sebebiyyedir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir. Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir.
تَقْعُدَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أَنْتَ ’dir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَذْمُوماً hal olup fetha ile mansubdur. مَخْذُولاً۟ kelimesi ise ikinci hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَذْمُوماً kelimesi sülâsî mücerred olan ذمم fiilinin ism-i mef’ûludur.
مَخْذُولاً۟ kelimesi sülâsî mücerred olan خذل fiilinin ism-i mef’ûludur.لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُوماً مَخْذُولاً۟
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları:
- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.
- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)
اٰخَرَ kelimesi, اِلٰهاً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
اِلٰهاً ’deki tenvin nev ve tahkir ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umuma işarettir.
Sebep ifade eden masdar harfi fâ-u sebebiyyenin gizli أن ’le masdar yaptığı فَتَقْعُدَ مَذْمُوماً مَخْذُولاً cümlesi, makablindeki nehiyden anlaşılan masdar manasına matuftur.
مَذْمُوماً - مَخْذُولاً kelimeleri haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümle tezyîldir. Müslümanlar ve müşriklerin hallerinin farklılığın ifade için fezlekedir. (Âşûr)
Müfessirler şöyle demişlerdir: “Bu zahiren, Hz. Peygambere (sav) bir hitaptır. Fakat mana bakımından, bütün mükellefleri içine almaktadır. (Fahreddin er-Râzî)
Bu hitap Resulullah (sav) içindir; fakat ondan murad Resulullah'ın ümmetidir. Bu Resulullah ile ümmetinin, heyecanına heyecan katmak ve onların tevhid inancı ateşini daha da alevlendirmek içindir. (Yoksa Resulullah için tevhidin dışında bir şey söz konusu değildir). Yahut bu hitap, buna muhatap olabilen herkes içindir. (Ebüssuûd)
Allah'tan başka bir ilâh edindiğin takdirde melekler ve müminler tarafından kınanırsın ve Allah'ın inayetinden mahrum bir aciz olarak kalırsın.
Bu kelam, tevhid ehlinin hem melekler ile müminlerin övgüsüne hem de Allah'ın inayetine sahip olduğunu zımnen bildirmektedir. (Ebüssuûd)
Cenab-ı Hakk'ın, “Sonra kınanmış ve kendi başına bırakılmış olursun.” cümlesindeki فَتَقْعُدَ (oturma) lafzının ne demek olduğu hususunda şu izah yapılmıştır.
İyilikleri yapabilen kimse, onları yapmaya çaba sarf eder. Gayret ise ancak faaliyette bulunmak olur. Ama bunu yapamayan kimse ise sa'y-ü gayret edemez, aksine herhangi bir talepte bulunamaz, çakılıp kalır. Hiç şüphesiz kıyam hayırları elde edebilmekten, oturmak ise acziyet ve zayıflıktan bir kinaye olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)
فَتَقْعُدَ kelimesi فَ ’den sonra gelen bir muzari fiil olup, mukadder bir أَنْ ile mansub kılınmıştır. Bu, senin tıpkı, “Bizden ayrılma, senden uzaklaşırız.” demen gibidir ki bu ifadenin takdirî manası, “Senden, ayrılma meydana gelmesin. Aksi halde bizden de seni terk etmek fiili sadır olur!” şeklinde olur. Binaenaleyh فَ ’den sonra başında فَ atıf harfi bulunan önceki bir cümleye müteallıktır. Nahivciler bunu, ikincisi birincisinin neticesi olması hususunda ceza cümlesine benzediği için cevap cümlesi diye isimlendirmişlerdir. Mana, “Ayrılma eğer ayrılırsan, ben senden uzaklaşırım.” şeklindedir. Ayetin takdiri de “Allah ile beraber başka bir tanrı edinme. Eğer Allah ile beraber başka bir tanrı edinirsen kınanmış ve tek başına bırakılmış olarak oturup kalırsın.” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)