İsrâ Sûresi 30. Ayet

اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً۟  ...

Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
3 يَبْسُطُ açar (bol bol verir) ب س ط
4 الرِّزْقَ rızkı ر ز ق
5 لِمَنْ kimseye
6 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
7 وَيَقْدِرُ ve kısar ق د ر
8 إِنَّهُ çünkü O
9 كَانَ ك و ن
10 بِعِبَادِهِ kullarını ع ب د
11 خَبِيرًا bilir خ ب ر
12 بَصِيرًا görür ب ص ر
 
Allah rabdir, dolayısıyla elimizdeki şeylerin asıl sahibidir ve bunları O vermiştir. “Mülk O’nun elindedir” (Yâsîn 36/83; Mülk 67/1); kiminin rızkını bollaştırır, kimininkini de kısar. Âyetin son cümlesi, bunun hikmetsiz ve anlamsız olmadığına işaret etmektedir. Allah her kulunun durumunu görür, bilir. Genellikle herkes zengin olmak ister, fakirlikten korkar. Fakat Allah, hikmeti uyarınca kimine az kimine çok verir. Ama ne çok vermesi mutlak anlamda hayır, ne de az vermesi mutlak anlamda şerdir. Zenginlik yüzünden maddî veya mânevî birçok şeyini, hatta inancını, sevdiklerini veya hayatını kaybedenler olduğu gibi fakirlik sebebiyle birçok kayıptan kurtulanlar, mânevî kazançlara kavuşanlar da vardır. Zenginlik kimini kurtarır, kimini de mahveder. Bununla birlikte varlık yokluğa yeğlenir. Onun için âyetlerde “Allah’tan fakirlik isteyin” anlamına gelebilecek hiçbir ifadeye yer verilmemiş; “Mal, rızık, servet isteyin” denilmiş; fakat bunun da hakkının verilmesi gerektiği bildirilmiştir (meselâ bk. Nisâ 4/32; Ankebût 29/17; Rûm 30/46; Cum‘a 62/10). Hz. Peygamber’in de fakirlik konusunda insanları uyardığını ve fakirlikten Allah’a sığındığını bildiren hadisler vardır (bk. Müsned, II, 305, 325, 354, 540; VI, 57, 207; Nesâî, “İstiâze”, 14, 16).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 479-480
 

اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَبْسُطُ  fiil cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfudur.  يَبْسُطُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

الرِّزْقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  لِ harf-i ceriyle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ dur.  يَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir.Faili müstetir olup takdiri هو dir.

وَ  atıf harfidir.  يَقْدِرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.


 اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.  كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانَ nin ismi müstetir olup takdiri هو dir. 

بِعِبَادِه۪  car mecruru  خَب۪يراً e müteallıktır.

خَب۪يراً  kelimesi  كَانَ nin haberi olup fetha ile mansubdur.  بَص۪يراً  kelimesi كَانَ nin ikinci haberi olup fetha ile mansubdur. 

خَب۪يراً - بَص۪يراً  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبَّكَ  izafetinde, Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberidir. Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl,  لِ  harfiyle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline müteallıktır. Sılası olan  يَشَٓاءُ   cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

اِنَّ ’nin haberi olan …يَبْسُطُ  cümlesine  وَ ’la atfedilen  وَيَقْدِرُۜ  cümlesinin atıf sebebi tezattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

يَبْسُطُ  (Bol verir) ile يَقْدِرُ  (Daraltır) lafızları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)

Bu ayette ihtibâk sanatı vardır. Önceki lafızdan anlaşıldığı için ikinci cümlede  رزق لمن يشاء  ibaresi hazf edilmiştir.


 اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً۟

 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَانَ ’nin iki haberi olan  خَب۪يراً بَص۪يراً۟  kelimeleri mübalağa kalıbındadır. Aralarında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Aralarında  وَ  olmaması Allah’a ait bu iki sıfatın her ikisinin birden mevcudiyetine işarettir.

Car mecrur  بِعِبَادِه۪ , ihtimam için amili  خَب۪يراً ’e takdim edilmiştir. 

بِعِبَادِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait olan zamire muzâf olması  عِبَادِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَnin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. Aynı zamanda bu cümle lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Haberdar olmasıyla kastedilen cezasını verecek olmasıdır.

الخَبِيرُ  kelimesi haberle bilen,  العالِمُ  görmekle bilen demektir. Bu iki isim ilâhi ilimle alakalı olan iki yüce isimdir. (Âşûr)