وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَضَيْنَا | ve şu hükmü verdik |
|
2 | إِلَىٰ |
|
|
3 | بَنِي | oğullarına |
|
4 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
5 | فِي |
|
|
6 | الْكِتَابِ | Kitapta |
|
7 | لَتُفْسِدُنَّ | bozgunculuk yapacaksınız |
|
8 | فِي |
|
|
9 | الْأَرْضِ | o ülkede |
|
10 | مَرَّتَيْنِ | iki kez |
|
11 | وَلَتَعْلُنَّ | ve çok böbürleneceksiniz |
|
12 | عُلُوًّا | büyüklenme ile |
|
13 | كَبِيرًا | kibirli |
|
وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. قَضَيْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. اِلٰى بَن۪ٓي car mecruru قَضَيْنَٓا fiiline müteallıktır.
بَن۪ٓي muzâftır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti ى’dir. İzafetten dolayı ن harfi hazf edilmiştir.
اِسْرَٓاء۪يلَ muzâfun ileyh olup gayrı munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فِي الْكِتَابِ car mecruru قَضَيْنَٓا fiiline müteallıktır.
لَ mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. تُفْسِدُنَّ fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. تُفْسِدُنَّ fiili ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. İki sakin bir araya geldiği için fail mahzuftur.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur'an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
فِي الْاَرْضِ car mecruru تُفْسِدُنَّ fiiline müteallıktır. مَرَّتَيْنِ mef’ûlu mutlaktan naib olup müsenna olduğu için ي ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. لَ mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. تَعْـلُنَّ fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. تَعْـلُنَّ fiili ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. İki sakin bir araya geldiği için fail mahzuftur.
عُـلُواًّ mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. كَب۪يراً kelimesi عُـلُواًّ ’in sıfatı olup lafzen mansubdur.وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ
İkinci ayetteki …اٰتَيْنَا cümlesine matuf olan ayet, müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
قَضَيْنَٓا fiiline müteallık car mecrur فِي الْكِتَابِ ibaresindeki فِي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla الْكِتَابِ, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü kitap, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Kitaptaki hükümlerin kesinliğini belirtmek için bu üslup kullanılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
الْكِتَابِ ’la Tevrat kastedilmiştir.
قَضَيْ eşyayı muhkem bir tarzda ayırıp biçmektir. Bu ayette ise “Onlara bunu bildirdik, haber verdik ve vahyettik” manasındadır. (Fahreddin er-Râzî)
لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً
لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasemle ve şeddeli nunla tekid edilmiş cevap cümlesi لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
مَرَّتَيْنِ amili لَتُفْسِدُنَّ olan mahzuf masdardan naib, mef’ûlu mutlaktır. Masdarın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Aynı üslupta gelerek makabline atfedilen وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
كَب۪يراً, mef’ûlü mutlak olan عُـلُواًّ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Bu ayette لَتُفْسِدُنَّ ve لَتَعْـلُنَّ fiillerinin başındaki muvattie lamı ve sonundaki şeddeli nun harfi tehdit manası vermektedir. Bu cümle muktezâ-i zâhire uygun olup, tazir ve tehekküm içindir. Yani “Fesadı seven bir kavim olarak yazıklar olsun size ki iki defa fesat çıkaracak ve azgınlıkta yükseleceksiniz.” demektir.
Bu ayetlere baktığımızda da peş peşe üç ayetten ilkinde Musa (a.s.) ve kavminden, sonraki ayette Nuh’un (a.s.), sonrakinde tekrar Hz. Musa’nın peygamber olarak gönderildiği toplumdan bahsedildiği görülmektedir. İstitrat metodu ile adeta İsrailoğullarına neslinizin devamını sağlayan Nuh’un (a.s.) toplumunun halinden örnek alın; şirke düşüp Allah’tan başkasını vekil kabul etmeyin ve peygamber gibi kul olma yolunda çaba sarfedin denilmektedir. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
…لَتَعْـلُنَّ mahzuf kasemin ya da قَضَيْنَٓا 'nın cevabıdır, o zaman قَضَيْنَٓا kasem yerine geçirilmiş olur. (Beyzâvî)
لَتَعْـلُنَّ ile عُـلُواًّ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cenab-ı Hakk, “Fesat çıkaracaksınız.” buyurmuştur. Allah Teâlâ bu tabirle onların günahlarını ve Tevrat'ın hükümlerinin aksine hareket edeceklerini kastetmiştir. Ayetteki, “yeryüzünde” kelimesi, “Mısır topraklarında” demektir, “...ve muhakkak büyük bir serkeşlik yapıp kabaracaksınız” ifadesi de “sizin insanlara haksız yere hükümranlığınız, büyük bir istila olacak” demektir. Çünkü her zorba için “kabardı, büyüdü” denir. (Fahreddin er-Râzî) Bunlar, Ninova Kralı Sanherib ile ordusuydu.
Diğer bir görüşe göre bunlar, Kral Lehrasbe'nin kumandanı Buhtunnasr ile ordusu idi. Bir başka görüşe ise Câlût ile ordusu idi. Bu ordu İsrailoğulları'nın alimlerini ve büyüklerini öldürdü; Tevrat'ı yaktı, mescidi tahrip etti ve İsrailoğulları'ndan yetmiş bin kişiyi esir aldı. İşte bu da ilâhî sünnetin gereği, zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına musallat kılmak kabilindendir. (Ebüssuûd)