İsrâ Sûresi 55. Ayet

وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً  ...

Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَرَبُّكَ ve Rabbin ر ب ب
2 أَعْلَمُ daha iyi bilir ع ل م
3 بِمَنْ olanları
4 فِي
5 السَّمَاوَاتِ göklerde س م و
6 وَالْأَرْضِ ve yerde ا ر ض
7 وَلَقَدْ ve andolsun ki
8 فَضَّلْنَا biz üstün kıldık ف ض ل
9 بَعْضَ kimini ب ع ض
10 النَّبِيِّينَ peygamberlerin ن ب ا
11 عَلَىٰ üzerine
12 بَعْضٍ kimi ب ع ض
13 وَاتَيْنَا ve verdik ا ت ي
14 دَاوُودَ Davud’a da
15 زَبُورًا Zebur’u ز ب ر
 
Allah, kullarını en iyi bilen olduğu gibi göklerde ve yerde bulunanları, yani evreni ve evrendekileri de en iyi bilendir; dolayısıyla evrende olup biten bütün olaylar O’nun bilgisiyle oluşmakta ve gerçekleşmektedir. Şu halde Allah’ın hükümlerinde, yapıp yarattıklarında bir eksiklik, yanlışlık, haksızlık aramak abestir. Allah, Hz. Muhammed’i son peygamber olarak seçtiğine göre, bu da O’nun yüce bilgisi ve hikmetiyle olmuştur ve bunda bir yanlışlık, haksızlık yoktur. Peygamberlerden her birinin kendilerine özgü üstünlükleri vardır. Nitekim Allah Teâlâ çeşitli âyetlerde Hz. İbrâhim’i kendisine dost (halîl) edindiğini, Hz. Mûsâ ile konuştuğunu, Hz. Îsâ’yı babasız yarattığını ve küçük yaşta kendisine mûcizeler lutfettiğini, Hz. Süleyman’a ihtişamlı bir hükümdarlık verdiğini, Hz. Muhammed’i âlemlere rahmet olarak gönderdiğini bildirmiştir. Hz. Dâvûd’a büyük bir saltanat verildiği halde âyetin sonunda bu saltanatın değil de, ona verilen kutsal kitabın bir üstünlük sebebi olarak zikredilmesi, ilimde ve dinde üstünlüğün mal-mülk üstünlüğünden daha değerli olduğuna işaret eder. Bir rivayete göre Kureyş Arapları aklî ve mantıkî tartışma usul ve âdâbını bilmedikleri (veya eski dinler hakkında bilgileri olmadığı) için Hz. Peygamber’le tartışmaya girmeden önce yahudilerden taktik alırlardı; yahudiler de onlara son peygamberin Hz. Mûsâ, son ilâhî kitabın da Tevrat olduğunu söylerlerdi. Âyette Dâvûd’a verilen Zebûr hatırlatılarak bizzat yahudi tarihinin bu iddiayı çürüttüğü ortaya konmaktadır (Râzî, XX, 230). Ancak Mekke’de böyle bir yahudi topluluğu bulunmadığına göre Araplar bu görüşmeleri ticarî amaçlı gezileri sırasında veya panayırlarda karşılaştıkları yahudilerle yapmış olabilirler.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 493
 
“Allah Teâlâ  Hz. Davud’a Zebur’u okumayı kolaylaştırmıştı. Davud peygamber kendisinin ve adamlarının bindiği hayvanların sefere hazırlanmasını emrederdi de, hayvanlar daha eğerlenip hazırlanmadan Zebur’u okuyup hatmederdi. Ve yalnızca kendi elinin emegini yerdi. “
(Buhâri, Enbiyâ 37; Tefsir 17/6; Ahmed b. Hanbel , Müsned ,II, 314).
 

وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ 

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  رَبُّكَ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَعْلَمُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اَعْلَمُ ya müteallıktır.

فِي السَّمٰوَاتِ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfi وَ la  السَّمٰوَاتِ ye matuftur. 


  وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً

 

وَ  atıf harfidir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. 

فَضَّلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

بَعْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  النَّبِيّ۪نَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

عَلٰى بَعْضٍ  car mecruru  فَضَّلْنَا  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

دَاوُ۫دَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  زَبُوراً   ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

فَضَّلْنَا   fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  فضل dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ 

 

Cümle  وَ ’la  رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِكُمْۜ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mütekellim Allah, muhatap Hz. Peygamberdir. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber, ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبُّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca müsnedün ileyh konumundaki bu izafet, Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Müsned olan  اَعْلَمُ, ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Harf-i cerle bilikte  اَعْلَمُ ’ya müteallık olan ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası mahzuftur. فِي السَّمٰوَاتِ  bu mahzuf sılaya müteallıktır.  وَالْاَرْضِۜ, car mecrur فِي السَّمٰوَاتِ ’ye tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ  kelimeleri  arasında mürâât-ı nazîr sanatı ve tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

Ayetin başlangıç cümlesi ile önceki ayetin ilk cümlesi arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

Bu kelam, müşriklerin: “Ebu Talib yetiminin peygamber olması, ashabının da çıplak ve aç insanlardan oluşması, onların büyüklerden ve ileri gelenlerden olmaması pek isabetsizdir.” şeklindeki iddialarını reddetmektedir.

Ayette, “göklerde olanlar” ifadesinin zikredilmesi, o müşriklerin, “Bize melekler indirilmeli değil miydi?” şeklindeki iddialarını çürütmek içindir. Ayette “yerde olanlar” ifadesi ile de müşriklerin, “Bu Kur'an, iki kent (Mekke ile Taif) halkından büyük bir adama indirilmeli değil miydi?” (Zuhruf Suresi, 31) sorusu reddedilmiştir. (Ebüssuûd) 


 وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً

 

Cümle  وَ ’la öncesine atfedilmiştir. İnşâ cümlesi, haber cümlesine aralarındaki anlam bütünlüğü sebebiyle atfedilmiştir. 

لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı haziftir. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap cümlesi …وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder.

قَدْ  harfi mazi fiilin önüne geldiğinde tahkik ve takrib (olayın yaklaştığını), muzari fiilin önüne geldiğinde fiilin vuku bulma ihtimalinin azlığını ifade eder. (İtkan, s. 459)

Aynı üslupta gelen  وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle kasemin cevabına atfedilmiştir.

Burada,  زَبُور  kelimesinin nekre olarak getirilmesi, onun yüceliğine delalet eder. Çünkü Zebur, “mezbûr-yazılmış” anlamındadır. Böylece bu kelime, “yazılmış kitap” anlamında olmuş olur. Binaenaleyh onun bu ayette nekre olarak getirilmiş olmasının anlamı, onun, kitap olma bakımından mükemmel derecede olduğunu göstermek içindir. (Fahreddin er-Râzî)

وَرَبُّكَ اَعْلَمُ - فَضَّلْنَا  kelimeleri arasında gaibden mütekellime geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

Davud’a Zebur’u verdik ifadesinde, Hz. Muhammed’in (s.a.) Zebur’da

zikredildiğine dair bir telmîh vardır. (Dr. Mustafa Aydın Arap Dili Belâgatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)  

Ayette  ر  revîsi (kâfiyesi), الْاَرْضِۜ  ve  بَعْضَ  sözcüklerindeki  ض  revîlerinden farklı olarak gelmiştir. (Dr. Mustafa Aydın Arap Dili Belâgatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)

Bu ayet Davud'un (a.s.) üstün kılınmasının cihetini beyan etmektedir. Zira onun üstün kılınması, kendisine Zebur verildiği içindir; yoksa ona mülk ve saltanat verildiği için değildir.

Bu kelam Peygamberimizin (s.a.) üstün kılındığını bildirmektedir. Zira Peygamberimizin üstün vasıfları ve peygamberlerin sonuncusu olduğu, Zebur'da yazılıdır.

Yine bu ayet işaret ediyor ki: “Şüphesiz dünyaya, Benim iyi vasıflı kullarım varis olacaklardır.” (Enbiya Suresi, 105) ayetindeki iyi vasıflı kullardan murad, Peygamberimiz (s.a.) ile ümmetidir. (Ebüssuûd)