İsrâ Sûresi 70. Ayet

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلاً۟  ...

Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 كَرَّمْنَا biz çok ikram ettik ك ر م
3 بَنِي oğullarına ب ن ي
4 ادَمَ Adem
5 وَحَمَلْنَاهُمْ ve onları taşıdık ح م ل
6 فِي
7 الْبَرِّ karada ب ر ر
8 وَالْبَحْرِ ve denizde ب ح ر
9 وَرَزَقْنَاهُمْ ve onları besledik ر ز ق
10 مِنَ
11 الطَّيِّبَاتِ güzel rızıklarla ط ي ب
12 وَفَضَّلْنَاهُمْ ve onları üstün kıldık ف ض ل
13 عَلَىٰ üzerine
14 كَثِيرٍ bir çoğu ك ث ر
15 مِمَّنْ
16 خَلَقْنَا yarattıklarımızın خ ل ق
17 تَفْضِيلًا tam bir üstünlükle ف ض ل
 
“Şan, şeref ve nimetler” diye çevirdiğimiz kerem kavramı, İslâmî literatürde hem Allah’ın insanlara şeref, soyluluk, üstünlük gibi mânevî meziyetler bahşetmesini hem de mal mülk vermesini ifade eder. Böylece âyet insanı dünyada Allah’ın lutfuna en çok mazhar olmuş, en seçkin, en değerli varlık olarak göstermektedir. Tefsirlerde insana seçkinlik kazandıran özellikler akıl, zekâ, temyiz, düşünme, yazma gibi melekelerden başlayarak çeşitli psikolojik ve fizyolojik özelliklere, estetik zevklere, ahlâkî yatkınlıklara, canlı ve cansız varlıklar üzerinde tasarruf yetkisine, ekonomik faaliyetlerde bulunma özelliğine, şehirler ve uygarlıklar kurma kabiliyetine kadar birçok meziyete sahip olmasıyla açıklanmaktadır.
 
 Eski tefsirlerde insan mı melek mi daha üstün diye bir tartışmaya girilmişse de (bk. Râzî, XXI, 16) İbn Âşûr’un belirttiği gibi (XV, 166) burada böyle bir mukayese söz konusu olmayıp insanın bazı varlıkları çeşitli şekillerde kendi hizmetinde kullanması, onlardan yararlanması kastedilmiştir.
 
 Fahreddin er-Râzî, dönemindeki felsefe ve psikoloji birikiminden de yararlanarak insanın asıl şerefini ve diğer yaratılmışlar karşısındaki üstünlüğünü, “eşyanın gerçeklerini aslına uygun olarak kavrama yeteneği olan akıl gücü”yle açıklar. Çünkü “Mârifetullahın aydınlığı akla doğar; akıl yeteneği, madde ve mâna (halk ve emir) âleminin sırlarına ulaşan, sahip olduğu bilgi sayesinde Allah’ın ruhlar ve cisimler âleminde yarattığı varlık türlerini kuşatan güçtür... Böyle olunca insan varlığı, bu âlemdeki bütün varlıkların en değerlisidir...” (XXI, 12).
 
 Burada özellikle insanın taşıma araçları kullanmasına dikkat çekilmiştir. İnsanın hayvanları bu maksatla değerlendirmesi yanında, ayrıca bunun için gemi vb. araçlar yapması anlamlıdır. Çünkü başka hiçbir varlıkta böyle özellikler yoktur. “Bütün bunlar, dünyamızda insanoğlunun, kendisine uyulup itaat edilen mutlak başkan ve yönetici, diğer varlıkların da onun buyruğu altındaki tâbileri olduğunu gösterir” (Râzî, XXI, 15).
 
 Kur’an genellikle insanların hemen her gün yaşadıkları ya da çevrelerinde sürüp gittiği için farkına varamadıkları, fakat aslında son derece anlamlı olayların ibret verici yönlerine dikkat çekerek burada tecelli eden ilâhî güç ve hikmetin açık seçik kanıtlarını görmelerini ister. İnsanların taşıma araçları kullanarak ticaret vb. konulardaki amaçlarını daha kolay ve verimli bir şekilde gerçekleştirmeleri Allah’ın bir lutfudur. Allah’ın “değerli kıldığı” insanoğlunun, bugün taşımacılıkta, uzayın derinliklerine kadar uzanan ulaşım ve iletişim araçları icat edip kullanmada geldiği nokta, Kur’ân-ı Kerîm’in neden özellikle bu konuyu anılmaya ve ibret alınmaya değer gördüğünü de açıklamaktadır. Âyette bunun hemen ardından “kendilerine güzel güzel rızıklar verdik” buyurulmaktadır. Rızık, insanın yararlandığı her türlü imkânı kuşatan geniş kapsamlı bir kavramdır. “Güzel güzel rızıklar”dan maksat, hem helâl hem de hoşa giden rızıklardır. Burada insanın, ihtiyaç duyduğu şeylerin helâlini araması yanında sağlık yönünden daha kaliteli, daha temiz, estetik yönden daha güzel olmasına özen göstermesi gerektiğine de işaret vardır.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 503-504
 

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلاً۟

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

كَرَّمْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  بَن۪ٓي  mef’ûlun bih olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti  ى ’dir. İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. 

اٰدَمَ  muzâfun ileyh olup cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

حَمَلْنَا  cümlesi atıf harfi  وَ la  كَرَّمْنَا ’ya matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَمَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فِي الْبَرِّ  car mecruru  حَمَلْنَا  fiiline müteallıktır.  فِي  harf-i ceri mecruruna mekân zarfı, zaman zarfı, söz ve görüş konusu olarak, vardır - mevcuttur, hal, sebep, mukayese, karşılaştırma gibi manalar kazandırabilir. Burada mekân zarfı manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْبَحْرِ  atıf harfi  وَ ’la  الْبَرِّ ’e matuftur.

رَزَقْنَا  cümlesi atıf harfi  وَ la  حَمَلْنَا ya matuftur.  رَزَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مِنَ الطَّيِّبَاتِ  car mecruru  رَزَقْنَا ya müteallıktır.

فَضَّلْنَا  cümlesi atıf harfi  وَ la  رَزَقْنَا ya matuftur.

فَضَّلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

عَلٰى كَث۪يرٍ  car mecruru  فَضَّلْنَا  fiiline müteallıktır.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte كَث۪يرٍ ün sıfatına müteallıktır.

خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  تَفْض۪يلاً۟  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir.Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَفْض۪يلاً۟  lafzı burda tekid için gelen mef’ûlu mutlak çeşidinden gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَرَّمْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كرم ’dir.

فَضَّلْنَاهُمْ  fiilleri sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  فضل ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلاً۟

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  ise cümlenin mukadder bir yeminin cevabı olduğunun işaretidir.

Mukadder kasem sebebiyle ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabı olan  وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ  cümlesi  لَ  ve  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümle müşriklere ibret ve minnet dolayısıyla gelen itiraziyyedir. (Âşûr)

Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap ise insanlardır.

بَن۪ٓي اٰدَمَ  ifadesi, insandan kinayedir. Tağlîb yoluyla müennesi de kapsar. 

Aynı üslupta gelen  وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ  ile  وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ  ve  وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يل  cümleleri hükümde ortaklık sebebiyle …كَرَّمْنَا  cümlesine atfedilmiştir.

Fiillerin mazi fiil sıygasında gelmesi sebat, hudûs, temekkün ve istikrar, fiillerin azamet amirine isnadı tazim ifade etmiştir. 

حَمَلْنَا - رَزَقْنَا - فَضَّلْنَا - خَلَقْنَا - كَرَّمْنَا  fiillerindeki  نَا  zamiri Allah’a ait azamet zamiridir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Denizde taşıma ibaresi, denizin içindeki gemilerdeki taşımayı ifade eder. Haml kelimesinin bu şekildeki  kullanımı, rahile ile taşımaktan istiaredir. Bu şekildeki kullanım o kadar çok yaygınlaşmıştır ki neredeyse asıl hale gelmiştir. (Âşûr)

Müşterek ism-i mevsûl  مَّنْ, mecrur mahalde olup  مِنَ  harf-i ceriyle birlikte كَث۪يرٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Sılası olan müspet mazi fiil sıygasındaki  خَلَقْنَا تَفْض۪يلاً۟  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

تَفْض۪يلاً۟  mef’ûlu mutlaktır.  فَضَّلْنَاهُمْ  fiilini tekid eder. 

تَفْضِيلًا  sözünün mef’ûlu mutlak olarak gelmesi tazim içindir. Yani büyük bir üstünlük demektir. (Âşûr)

بَرّ - بَحْرِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

فَضَّلْنَاهُمْ - تَفْض۪يلاً۟  kelimelerinde cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

كَرَّمْنَا da cem’ edilen nimetler,  حَمَلْنَا  ,رَزَقْنَا  ,فَضَّلْنَا  şeklinde sayılmıştır. Cem' ma’at-taksim sanatıdır.