Kehf Sûresi 15. Ayet

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍۜ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ  ...

Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.  (14 - 15. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هَٰؤُلَاءِ şunlar
2 قَوْمُنَا şu kavmimiz ق و م
3 اتَّخَذُوا edindiler ا خ ذ
4 مِنْ
5 دُونِهِ O’ndan başka د و ن
6 الِهَةً tanrılar ا ل ه
7 لَوْلَا gerekmez mi?
8 يَأْتُونَ getirmeleri ا ت ي
9 عَلَيْهِمْ onların
10 بِسُلْطَانٍ bir delil س ل ط
11 بَيِّنٍ açık ب ي ن
12 فَمَنْ kim olabilir?
13 أَظْلَمُ daha zalim ظ ل م
14 مِمَّنِ
15 افْتَرَىٰ uydurandan ف ر ي
16 عَلَى karşı
17 اللَّهِ Allah’a
18 كَذِبًا yalan ك ذ ب
 
Din ve vicdan hürriyeti bulunmayan bir toplumda yaşayan bu gençler, putperest kavimlerine karşı çıkıp göklerin ve yerin rabbinden başkasına ibadet etmeyeceklerini açıkladılar. Ancak gelişmeler karşısında kavimleri arasında Allah’a olan imanlarını serbestçe ifade etme ve inançlarının gereğini yerine getirme imkânı bulamayacaklarını, hatta onların arasında hayat hakkına dahi sahip olamayacaklarını anlayınca, köpeklerini de yanlarına alarak mağaraya sığındılar. Baskı ve zulümden kaçan gençler, Allah’ın yardımını ve bir kurtuluş yolu göstereceğini ümit ederek, “Rabbimiz! Bize rahmet et ve bize bir çıkış yolu hazırla!” diye dua ettiler. Allah onların dualarını kabul etti ve kendilerini orada uzun müddet derin bir uykuya daldırdı. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ 

 

İsim cümlesidir. İsm-i işaret  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  

قَوْمُنَا  ism-i işaretten bedel veya atf-ı beyân olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اتَّخَذُوا  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  اتَّخَذُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْ دُونِه۪ٓ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪ٓ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

اٰلِهَةً  birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir. Ayetteki  اتَّخَذُوا  bu anlamdadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اتَّخَذُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

    

  لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍۜ 

 

لَوْلَٓا  cezm etmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا  yani “Değil mi?” manasındadır. (Âşûr)  

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘’olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

يَأْتُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  سُلْطَانٍ ’nin mahzuf haline müteallıktır.  بِسُلْطَانٍ  car mecruru,  يَأْتُونَ  fiiline müteallıktır.

بَيِّنٍ  kelimesi,  سُلْطَانٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

      

  فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ

 

 

فَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  istifham ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.

اَظْلَمُ  haberdir. İsm-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil,  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. Burada  ال ’sız  مِنْ ’li gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  اَظْلَمُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

افْتَرٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو  ’dir.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru,  افْتَرٰى  fiiline müteallıktır.  الْكَذِبَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

افْتَرٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فري ’dır.

İftial babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İftiale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ

 

Faide-i haber, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle olan  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً , lâzım-ı haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. Mütekellim Ashab-ı Kehf’tir.

Müsnedün ileyhin işaret ismi olarak gelmesi kavmi tahkir içindir.  قَوْمُنَا , işaret isminden bedeldir. Bedel, ıtnâb sanatıdır.

Mübtedanın haberi  اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât,  s. 107)

Car mecrur  مِنْ دُونِه۪ٓ , müsnedin mahzuf olan ikinci mef’ûlüne müteallıktır.

Birinci mef’ûl  اِلٰهاً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Menfi siyakta nekre, umuma işarettir.

دُونِه۪ٓ  izafeti, gayrının tahkiri içindir.

Ayetteki  اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ  cümlesiyle önceki ayetteki  لَنْ نَدْعُوَ۬ا مِنْ دُونِه۪ٓ اِلٰهاً 

cümlesi arasında mukabele vardır. Ayrıca bu iki ibare arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Ayetteki,  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ  [Şunlar, şu bizim kavmimiz, O'ndan başka tanrılar edindiler.] ifadesi de Ashab-ı Kehf'in sözlerindendir. Bununla Dikyanus zamanında putlara tapan kimseleri kastetmişlerdir. (Beyzâvî)

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً  [Şu bizim kavmimiz, Allah'tan başka ilahlar edindiler.]  sözü Beyzâvî’ye göre inkâr ve tehekküm anlamı içeren bir haber cümlesidir. 

Bu haber cümlesini dillendiren gençlerin maksatları ne bu cümlenin içerdiği hükmü bildirmek (faide-i haber) ne de onların kavimlerinin birtakım ilahlar edindiğini bildiklerini muhataba ifade etmektir (lâzım-ı faide). Bilakis maksatları soydaşlarını kınamak ve bulaştıkları şirk inancını reddettiklerini bildirmektir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)


 لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Gençlerin sözlerine dahil olan cümlelerdeki  لَوْلَٓا  harfi,  هلا  manasındadır. (Âşûr)

Tahdid harfi  لَوْلَٓا ’nın dahil olduğu cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

لَوْلاَ  “Meli/malı, değil mi, ...olsaydı ya” manasında tahdid ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve nedamet (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdid kelime olarak “teşvik” anlamına gelse de terim olarak “Bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir.” Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

بِسُلْطَانٍ ’deki tenvin, herhangi bir tür ifade eder.

بَيِّنٍ , car mecrur şeklinde gelen  بِسُلْطَانٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Daha sonra Cenab-ı Hak, “Allah'a karşı yalan yere iftira edenlerden daha zalim kimdir?” buyurmuştur. Bu, “Kendisine delalet edecek bir delil olmadığı halde bir şeyin mevcut olduğuna hükmetmek bir zulüm, Allah'a karşı bir iftira ve bir yalandır.” demektir. Bu, taklide tutunmak gerektiğini savunan görüşün yanlışlığını gösteren en büyük delillerden biridir. (Fahreddin er-Râzî)

لَوْلا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطانٍ بَيِّنٍ  cümlesi, inkâr manasında gelmesi itibarıyla kendinden önceki cümleyi tekid eder. (Âşûr)


  فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ

 

Son cümlede  فَ  istinafiyye,  مَنْ  istifham edatıdır. İstifham üslubunda, talebî inşâî isnad olan bu cümle gençlerin sözlerine dahildir. Bu sözlerle asıl kastettikleri soru sormak değil, taaccüp ve inkârlarını ifade etmektir. Bu nedenle terkip, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca bu üslup tecâhül-i ârif sanatıdır.

Bu istifham, inkâr ve taciz (aciz bırakmak) anlamındadır. Yani şu bizim kavmimiz, kendi taptıkları varlıkların ilah olduklarına dair onları ilah edinmenin doğru olduğu hakkında, iddialarına açıkça delalet eden bir delil getirmeleri gerekmez mi?

Bu kelam, onları susturmak içindir. (Ebüssuûd)

İsim cümlesi formunda gelen cümlede istifham ismi  مَنْ  mübteda,  اَظْلَمُ  haberdir. 

Haberin ism-i tafdil kalıbında gelmesi mübalağa ifade etmiştir.

Mecrur mahalde  اَظْلَمُ ’ya müteallık olan müşterek ism-i mevsûl  مَّنِ ’in sılası, mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  افْتَرٰى  fiilini tekid için gelen  كَذِباًۜ , mef’ûlu mutlaktır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

افْتَرٰى - كَذِباًۜ  ve  اٰلِهَةًۜ - اللّٰهِ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı, ism-i mevsûl olan  مَنْ  ile istifham harfi olan  مَنْ  arasında tam cinas ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.