Kehf Sûresi 42. Ayet

وَاُح۪يطَ بِثَمَرِه۪ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ ف۪يهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً  ...

Derken bütün serveti helâk edildi. (Yıkılmış) çardakları üzerine çökmüş hâldeki bağına yaptığı harcamalar karşısında ellerini oğuşturuyor ve şöyle diyordu: “Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım..”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأُحِيطَ derken yok edildi ح و ط
2 بِثَمَرِهِ ürünü ث م ر
3 فَأَصْبَحَ ve başladı ص ب ح
4 يُقَلِّبُ oğuşturmağa ق ل ب
5 كَفَّيْهِ ellerini ك ف ف
6 عَلَىٰ üzerine
7 مَا şeyler
8 أَنْفَقَ harcadıkları ن ف ق
9 فِيهَا ona
10 وَهِيَ ve o
11 خَاوِيَةٌ yıkılmıştı خ و ي
12 عَلَىٰ üzerine
13 عُرُوشِهَا çardakları ع ر ش
14 وَيَقُولُ ve diyordu ق و ل
15 يَا لَيْتَنِي keşke ben
16 لَمْ
17 أُشْرِكْ ortak koşmasaydım ش ر ك
18 بِرَبِّي Rabbime ر ب ب
19 أَحَدًا kimseyi ا ح د
 
Yüce Allah önceki âyetlerde inanmayanların cehennemdeki durumlarıyla inananların cennetteki durumlarını anlattıktan sonra, burada da bu iki grubun hallerine uygun olarak biri imanın, diğeri küfrün temsilcisi durumundaki iki adamın inanç ve davranış özelliklerini örnek vermiştir. Âyetlerden anlaşıldığına göre küfrün temsilcisi olan şahıs büyük bir servete sahiptir; imanın temsilcisi ise fakir ve zayıftır. Servet sahibi olan şahıs Allah’a iman edip verdiği nimete şükredeceği yerde, servetini fakir arkadaşına karşı böbürlenme ve nankörlük vesilesi yapmıştır. Malının yok olmayacağına ve kıyametin kopmayacağına inanmaktadır; kopsa bile âhirette Allah katında dünyadakinden daha iyi bir durumda olacağını iddia etmektedir. Âhirete inanan arkadaşı ise iman ve sâlih amel konusunda ona öğüt vermiş, kendisini topraktan yaratıp çeşitli safhalardan geçirdikten sonra mükemmel bir insan haline getiren Allah’a ortak koşarak nankörlük etmesinin uygun olmadığını, âhireti inkâr etmenin bir bakıma Allah’ı inkâr etmek olduğunu bildirmiştir. Zenginlik de yoksulluk da birer imtihan aracıdır. Bu âyetlerde imtihanı kazanan ile kaybeden iki örnek canlı bir üslûp içinde, karşılaştırma yöntemiyle verilmektedir. Bu iki kişinin kimlikleri konusunda tefsirlerde farklı görüşler vardır: a) Bunlar Mekke’de Mahzûm kabilesinden iki kardeştir. Biri kâfir olan Esved b. Abdü’l-Eşed, diğeri ise müslüman olan kardeşi Ebû Seleme’dir. Bahçeler ise muhtemelen Tâif’te bulunmaktadır. b) Bunlar İsrâiloğulları’ndan iki kardeştir. Babalarından kalan mirası bölüştüklerinde, mümin olan malını hayır yolunda harcamış, diğeri ise örnekte anlatılan bağları satın almıştır. Sonuç ise anlatıldığı gibi hüsrandır (İbn Âşûr, XV, 316). c) Bu olay inananla inanmayan insanın iç dünyalarını anlatan bir temsildir. Burada inanmanın insan ruhuna verdiği güven ve huzur ile inançsızlığın sebep olduğu güvensizlik ve huzursuzluk anlatılarak Mekkeli zengin müşriklerle yoksul müslümanların ruh halleri tasvir edilmiştir. Yoksul insanlarla beraber oturmaya tenezzül etmeyen zenginlerin tutumlarını kınayan ve Hz. Peygamber’e onların sözlerine uymamasını emreden âyetlerden sonra bu misalin getirilmesi, müşriklerin sonunun o bahçe sahibi zenginin sonuna benzeyeceğine işaret etmektedir. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

وَاُح۪يطَ بِثَمَرِه۪ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ ف۪يهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً

 

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اُح۪يطَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir.بِثَمَرِ   car mecruru  اُح۪يطَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

فَ  atıf harfidir.  اَصْبَحَ  nakıs,mebni mazi fiildir.  اَصْبَحَ ’nın ismi müstetir olup takdiri  هو dir.  يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ  cümlesi  اَصْبَحَ ’nın haberi olarak mahallen mansubdur. 

يُقَلِّبُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

كَفَّيْهِ  mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için  ي  ile mansubdur. İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَٓا  müşterek ism-i mevsûl,  عَلٰى  harf-i ceriyle birlikte  يُقَلِّبُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اَنْفَقَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اَنْفَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.  ف۪يهَا  car mecruru  اَنْفَقَ  fiiline müteallıktır. 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

خَاوِيَةٌ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

عَلٰى عُرُوشِ car mecruru  خَاوِيَةٌ ’e müteallıktır. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  يَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ ’dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَا  tenbih edatıdır. Temenni ifade eden  لَيْتَن۪ي  harfi,  اِنَّ  gibi isim cümlesine dahil olur, ismini nasb haberini ref yapar. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  harfi    لَيْتَ nin ismi olup mahallen mansubdur.  لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً  cümlesi,  لَيْتَن۪ي ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  اُشْرِكْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. 

بِرَبّ۪ٓي  car mecruru  اُشْرِكْ  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  ی  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَحَداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
 

وَاُح۪يطَ بِثَمَرِه۪ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ ف۪يهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا 

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil meçhul bina edilmiştir.

Meçhul bina edilen fiillerde mef'ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

İstînâfa matuf olan  فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ ف۪يهَا  cümlesi, nakıs fiil  اَصْبَحَ ’nın dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَصْبَحَ ’nın haberi olan …يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ  cümlesi, muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

عَلٰى  harfiyle bilikte  يُقَلِّبُ  fiiline müteallık müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası  اَنْفَقَ ف۪يهَا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Nakıs fiil  اَصْبَحَ ’nın haberinin fiil olarak gelmesi hükmü takviye etmiştir. Ayrıca fiilin muzari oluşu teceddüt ifade ederek bahçe sahibinin viran olmuş bahçesi önünde ellerini sürekli oğuşturduğunu gözümüzün önünde canlandırmıştır.

Arka arkaya üç ayette  اَصْبَحَ  fiili kullanılmıştır. İlk ikisinde bahçe sahibinin arkadaşının sözlerinde muzari sıygasıyla üçüncü kez bu ayette Allah Teâlâ’nın sözlerinde mazi sıygasıyladır. Bu ifadelerde fiil sıygalarının anlamla uyumu dikkat çekicidir. Bu fiillerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır. 

Burada ise avuçlarını ovuşturmak manasındaki  يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ  terkibi pişmanlık ve şaşkınlıktan kinayedir. Bunlar arasındaki alaka; pişmanlığın ve ayetlerde geçen ifadelerin vücut dili olmasıdır. Yani utanan insanın yüzünün kızarması gibi gadablanan insanın kaşlarını çatması veya suratını asması gibi pişmanlık duyan insan da gayri ihtiyarî olarak bu hareketleri yapar. Mecaz ve istiare üslupları kinayeden farklıdır. Çünkü onlarda hakiki mananın kastedilmediğine dair karîne vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا  cümlesi  ف۪يهَا ’daki zamirin yani bahçenin, halidir. Nasb mahallindedir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Burada hurma ve ekinlerin durumu zikredilmemiş, bağın durumu zikre tahsis edilmiş, çünkü asıl umde odur; hurma ile ekin onun tamamlayıcılarıdır. Yahut bunun zikredilmesi, diğerlerinin zikrine ihtiyaç bırakmaz; Çünkü bağ çardaklarla tahkim edilmişken onun yok olması, diğerlerinin önceden yok olması demektir.

(Ebüssuûd)


وَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً

 

اَصْبَحَ ’nın haberine  وَ ’la atfedilen son cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümlede Allah Teâlâ, bahçe sahibinin sözünü aktarmaktadır. 

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  يَا  harfinin, tenbih için olduğu da söylenmiştir. Nidanın cevabı,  لَيْتَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi, temenni üslubunda talebî inşâî isnaddır.  

لَيْتَ ’nin haberi  لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Nida harfi, telehhüf (kaybolan bir şey için üzülme, hayıflanma) manasında kullanılmıştır. لَيْتَن۪ي  ise temenni harfidir ve burada kendisinden kastedilen pişmanlıktır.  يَا لَيْتَن۪ي  sözünün aslı ise, söylenecek sözün akledecek kişinin seviyesine tenzili ile muhataba sunulmasıdır. (Âşûr)

Temenni: Husûlü arzu edilmekle ve sevilmekle birlikte imkânsız ya da ihtimali çok zayıf bir şeyin olmasını istemektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَحَداً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Olumsuz siyaktaki nekre umuma işarettir.