فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَكُلِي | ye |
|
2 | وَاشْرَبِي | ve iç |
|
3 | وَقَرِّي | ve aydın olsun |
|
4 | عَيْنًا | gözün |
|
5 | فَإِمَّا | eğer |
|
6 | تَرَيِنَّ | görürsen |
|
7 | مِنَ | -dan |
|
8 | الْبَشَرِ | insanlar- |
|
9 | أَحَدًا | birini |
|
10 | فَقُولِي | de ki |
|
11 | إِنِّي | şüphesiz ben |
|
12 | نَذَرْتُ | adadım |
|
13 | لِلرَّحْمَٰنِ | Rahman için |
|
14 | صَوْمًا | oruç |
|
15 | فَلَنْ | asla |
|
16 | أُكَلِّمَ | konuşmayacağım |
|
17 | الْيَوْمَ | bugün |
|
18 | إِنْسِيًّا | hiçbir insanla |
|
Şerabe شرب : شُرْب ister su ister başkası olsun her türlü sıvıyı içmektir. شِرْب su payı/hissesidir. مَشْرَب sözcüğü ise mastardır ve içme zamanı ve yeri anlamında شُرْب kelimesinin ismi zaman ve ismi mekanıdır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 39 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şarap, şurup, şerbet, meşrubat, meşrep, maşrapa ve çorbadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا هززت فتساقطت فكلي (Salladığın zaman onlar dökülür hemen ye) şeklindedir.
كُل۪ي fiili, ن ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Muttasıl zamir ى fail olup mahallen merfûdur.
اشْرَب۪ي atıf harfi و ’la makabline matuftur. اشْرَب۪ي fiili, ن ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Muttasıl zamir ى fail olup mahallen merfûdur.
قَرّ۪ي atıf harfi و ’la makabline matuftur. قَرّ۪ي illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Muttasıl zamir ي fail olarak mahallen merfûdur. عَيْناً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ
فَ istînâfiyyedir. اِمَّا lafzında, şart harfi olan اِنْ harfi, مَا ’ya idgam edilmiştir. مَا, zaide olup fiilin başındaki şart manasını, fiilin sonundaki نَّ da fiili tekid etmektedir.
اِمَّا ’daki اِنْ şartıyedir, مَا ise ona tekid için ziyade kılınmıştır, bunun içindir ki sonuna fiili tekid eden نَّ ’u getirmek mümkün olmuştur. (Beyzâvî, İsra Suresi 23)
اِمَّا ; yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اِمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî talebî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının tahyîr ve ibâha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi)
تَرَيِنَّ şart fiili olup , نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir ى fail olarak mahallen merfûdur. Fiilin sonundaki ن tekid ifade eder.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
مِنَ الْبَشَرِ car mecruru اَحَداً ’in mahzuf haline müteallıktır. اَحَداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. قُول۪ٓي fiili, ن ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Muttasıl zamir ى fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli اِنّ۪ي نَذَرْتُ ’dur. فَقُول۪ٓي fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ي mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
نَذَرْتُ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. نَذَرْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. لِلرَّحْمٰنِ car mecruru نَذَرْتُ fiiline müteallıktır.
صَوْماً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.
اُكَلِّمَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. الْيَوْمَ zaman zarfı, اُكَلِّمَ fiiline müteallıktır. اِنْسِياًّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اُكَلِّمَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi كلم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ
فَ, takdiri إذا هززت فتساقطت (Salladığın zaman onlar dökülür) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.
Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cevap cümlesi olan كُل۪ي, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üslupta gelen وَاشْرَب۪ي ve وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ cümleleri, hükümde ortaklık nedeniyle şartın cevabına atfedilmiştir.
وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ sükûnet ve nefsin huzurundan kinayedir. عَيْناًۚ kelimesi, قَرّ۪ي fiilindeki failin halinden temyizdir.
Cenab-ı Hakk bu ayette yemeyi içmeden önce zikretmiştir. Çünkü doğum yapan kadınlar taze ve olgun hurmayı yemeye, suyu içmeden daha fazla muhtaçtırlar. Zira alabildiğine kan kaybetmişlerdir. Daha sonra da Cenab-ı Hakk, “Gözün aydın olsun.” demiştir. Burada şöyle bir soru sorulabilir: Korkunun zararı, açlık ve susuzluğun verdiği zarardan daha fazladır. Neden yeme içme, huzura takdim edilmiş? Bunun nedeni şu iki husustur. Bu korku, o denli fazla değildi. Çünkü Cebrail’in (a.s.) müjdesi, daha önce verilmişti. Binaenaleyh Hz. Meryem, bunun yeniden hatırlatılmasına ihtiyaç hissetmemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ
Cümleye dahil olan فَ istînâfiyye, إن şartiye, ما ise zaid bir harftir.
Müspet muzari fiil sıygasında gelmiş اِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ cümlesi şarttır. Cümle zaid harf ve fiilin sonundaki şeddeli nunla tekid edilmiştir. اَحَداً ’deki tenvin, cins ifade eder.
فَ karinesiyle gelen فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً cümlesi şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebi inşâî isnaddır.
قُول۪ٓي fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً cümlesi, اِنّ۪ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber, inkârî kelamdır. اِنّ۪ ’nin haberi نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً, mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mekûlü’i-kavl cümlesi olan ….اِنّ۪ي نَذَرْتُ , Hz.Meryem’in kavminden birisiyle karşılaşacağı zaman söyleyeceği, Allah Teâlâ’nın ona öğrettiği sözlerdir.
Ayetin son cümlesi olan فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ, hükümde ortaklık sebebiyle نَذَرْتُ cümlesine atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
لن muzariyi nasb edip zamanı müstakbele çevirmiş ve asla manası vererek olumsuz yapmıştır. Ayrıca cümleyi de tekid etmiştir.
Mef’ûl olan اِنْسِياًّۚ ’deki tenvin cins ifade eder. Olumsuz cümlede nekre umuma işarettir.
فَكُل۪ي -اشْرَب۪ي ile الْبَشَرِ - اِنْسِياًّۚ ve عَيْناًۚ - تَرَيِنَّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cenab-ı Hakk, Hz. Meryem'e kendisini itham edenlere karşılık konuşmaması için şu iki sebepten dolayı oruç (susmak) nezretmesini emretmiştir:
a. Töhmeti giderme hususunda, Hz. İsa'nın konuşması, onun konuşmasından daha müessirdir. Bunda işleri daha üstün olana verme ve havale etmenin evla olduğuna dair delalet bulunmaktadır.
b. Sefîh (cahil) kimselerle mücadele etmenin hoş görülmeyişi. Bunda da sefîh (cahil) olana karşı susmak gerektiğine dair bir delalet bulunmaktadır. (Fahreddin er-Râzî)