Meryem Sûresi 31. Ayet

وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ  ...

“Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَجَعَلَنِي ve beni kıldı ج ع ل
2 مُبَارَكًا bereketli ب ر ك
3 أَيْنَ nerede
4 مَا
5 كُنْتُ olursam ك و ن
6 وَأَوْصَانِي ve bana emretti و ص ي
7 بِالصَّلَاةِ namaz kılmayı ص ل و
8 وَالزَّكَاةِ ve zekat vermeyi ز ك و
9 مَا
10 دُمْتُ olduğum sürece د و م
11 حَيًّا sağ ح ي ي
 
Hz. Meryem kavminin, “Gerçekten sen çirkin bir şey yaptın!” şeklindeki ağır ithamına (âyet 27) cevap vermedi; olayı çocukla konuşmaları için ona işaret etti. Fakat onlar, “Beşikteki bebekle nasıl konuşalım?!” diyerek hayretlerini ifade ettiler. Bunun üzerine çocuk dile geldi ve bu âyetlerde geçen cevabı verdi. Yüce Allah, hıristiyanların gelecekte Hz. Îsâ’ya ilâhlık yakıştıracaklarını bildiği için, burada ona her şeyden önce Allah’ın kulu olduğunu söyletti. Böylece Hz. Îsâ kendisinin bir ilâh değil bir kul ve bir peygamber olduğunu, ilâhî varlığın üç öğesinden biri olmadığını ilân etmiş oldu. Kendisinin namaz, oruç ve benzeri kulluk görevlerini yerine getirmekle yükümlü kılındığını, diğer insanlar gibi doğduğunu, yaşayacağını, öleceğini ve kıyamet vakti geldiğinde tekrar diriltileceğini ifade etti. Bu ifadelerden namazın, –vakitleri ve rek’at sayıları gibi şeklî yönlerinde farklılıklar bulunsa da– en azından Hz. İbrâhim’den sonra peygamberler geleneğinde mevcut bir ibadet olduğu anlaşılmaktadır.
 
 Hz. Îsâ’ya verilen kitaptan maksat İncil’dir. Âyetin “O, bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı” anlamına gelen kısmı için, Îsâ’nın bu sözü söylediği sırada peygamber kılındığı ve kendisine kitap verildiği yorumunu yapanlar varsa da bu yorum zayıf bulunmuştur. Bu sözden, daha bebek iken yaptığı konuşmada Allah’ın ezelde kendisi için peygamberliği ve kitap verilmesini takdir ettiğini açıklamasının istendiği anlaşılmaktadır (Şevkânî, III, 374). Hz. Îsâ babasız olarak bakire bir anadan dünyaya geldiği için, “Allah beni ana babama saygılı olmayı emretti” dememiş, sadece “Anneme saygılı olmayı emretti” demiştir. 14. âyette Hz. Yahyâ’dan söz edilirken “Ana babasına çok iyi davranırdı” dendiği halde aynı tema Hz. Îsâ açısından işlenirken “Anneme saygılı kıldı” denmesi onun babasız dünyaya geldiğine işaret eder. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de hep Meryem oğlu Îsâ olarak anılmıştır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 597-598
 

وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  جَعَلَن۪ي  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

Sonundaki  ن  vikayedir. Mütekellim zamir  ي  mef’ûlu olarak mahallen mansubdur.

مُبَارَكاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَيْنَ مَا  mekân zarfı şart manalı olup mahzuf şarta veya cevabına müteallıktır. Burada tam fiil olan  كُنْتُ  şart fiilidir.

كُنْتُ  tam mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir.  اَوْصَان۪ي  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Sonundaki  ن  vikayedir. Mütekellim zamir  ي  mef’ûlu olarak mahallen mansubdur.

بِالصَّلٰوةِ  car mecruru  اَوْصَان۪ي  fiiline müteallıktır.  الزَّكٰوةِ  kelimesi atıf harfi   وَ ’la  الصَّلٰوةِ’ye matuftur. 

مَا  masdar harfidir.  دُمْتُ  sükun üzere nakıs mebni mazi fiildir.  كَانَ  gibi ismini ref haberini nasb eder.  تُ  muttasıl zamiri,  دُمْتُ ’nun ismi olarak mahallen merfûdur. حَياًّ  kelimesi  دُمْتُ nun haberi olup lafzen mansubdur.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, أينما كنت فقد جعلني نبيّا ومباركا (Nerede olursam olayım, beni peygamber ve mübarek kıldı.) şeklindedir. 

مُبَارَكاً   sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan mufaâle babının ism-i mef’ûludür.

اَوْصَان۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  وصي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ

 

Bu ayet-i kerime öncekinin devamıdır.  وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً  cümlesi,  وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiill sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Itiraziyye olarak fasılla gelen  اَيْنَ مَا كُنْتُ, cevabı mahzuf şart cümlesidir.  كُنْتُۖ  fiiline muzâf olan mekan zarfı  اَيْنَ مَا, tam fiil olan  كُنْتُۖ ’ye veya cevap fiiline müteallıktır.

Mahzuf cevabın takdiri şöyledir:  فقد جعلني نبيّا ومباركا  (Muhakkak ki beni nebi ve mübarek kıldı.) Bu takdire göre şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır.

Cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Kur’an'da birçok yerde okuyucunun uyanık, enerjik, şuurlu ve durumu değerlendirebilecek kudrette olması için şartın cevabı zikredilmemiştir. Adeta ondan bu boşluğu lügavî açıdan doldurması ve bununla kelam arasındaki farkı değerlendirmesi istenir. Bu takdir, onun icâzına olan yakînimizi arttırır. Sanki bu ayetler Kur’an'daki duraklardır. Okuyucu tedebbür etmek ve yakînini arttırmak için yolculuğuna burada biraz ara verir.  (Dr. Muhammed Muhammed Ebû Musa Hâ-Mîm Sûreleri Belâgî Tefsiri 7, Ahkâf Sûresi 10)

مُبَارَكاً,  ismi fail ve  mastar  manasında ismi mefuldur. (Âşûr)

Alimler, ayetteki  مُبَارَكاً   “mübarek” kelimesinin tefsiri hususunda şu izahları yapmışlardır:

Bereket, sebat etmek, durmak anlamındadır. Bu, “devenin çökmesi” manasından neşet eder. Buna göre ayetin manası, “O, beni kendi dini üzere sabit ve kararlı kıldı.” şeklinde olur.

“O ancak bir mübarek idi. Zira, o insanlara dinlerini öğretiyor, onları hakkın yoluna davet ediyordu.

Yine galip olma ve yükseklik anlamındadır. Buna göre ayetin manası, “Allah beni bütün hallerimde, işlerimde galip kıldı, başarıya ulaşan, umduğuna nail olan kıldı-çünkü ben, dünyada kaldığım sürece başkalarına hüccetle hükümran olacağım. O malum vakit geldiğinde de Allah bana, beni göklere kaldırmak suretiyle ikramda bulunacak” şeklindedir.

O, insanlara karşı mübarekti. Çünkü, duası ile ölüleri diriltiyor, körleri iyileştiriyor ve alacalı hastaları da tedavi ediyordu. (Fahreddin er-Râzî)


Aynı üslupta gelen   وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle …وَجَعَلَن۪ي  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Masdar harfi  مَا  ve akabindeki  دُمْتُ حَياًّۖ  cümlesi masdar teviliyle zaman zarfı olarak اَوْصَان۪ي  fiiline müteallıktır.  حَياًّۖ, nakıs fiil  دُمْتُ ’nin haberidir.

مَا دُمْتُ  istimrar fiillerindendir. Devamlılık ifade eder.

الصَّلٰوةِ  - الزَّكٰوةِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

اَيْنَ مَا كُنْتُ [Her nerede olursam] ifadesi, bu (göğe yükseltildikten sonra) çocukluk haline dönüp üzerinden teklifin kalktığının söylenmesinin doğru olmayıp onun durumunun hiçbir zaman değişmediğine delalet eder. Onun, [Bana, namazı ve zekâtı emretti.] ifadesi, Allah Teâlâ’nın, o ikisini o anda eda etmesini emrettiğine delalet etmez. Tam aksine, bu işin buluğdan sonra olacağını gösterir. Binaenaleyh, bu ifadeyle belki de Allah Teâlâ’nın Hz. İsa'ya, o ikisini ve onları muayyen bir vakitte emretmiş olduğu kastedilmiştir ki bu muayyen zaman da buluğ çağıdır. (Fahreddin er-Râzî)

“Beni bir peygamber kıldı.” ifadesinde ve devamında fiilin geçmiş zaman sıygasıyla söylenmesi, ya bunun ilâhi kaderde böyle takdir edilmesinden veya vukuu muhakkak olan şeylerin sanki vaki gibi anlatılmasındandır. Denildi ki: “Allah O'nun aklını kâmil yaptı ve daha çocukken peygamber kıldı.” (Beyzâvî)