يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَبَتِ | babacığım |
|
2 | إِنِّي | elbette ben |
|
3 | أَخَافُ | korkuyorum |
|
4 | أَنْ | diye |
|
5 | يَمَسَّكَ | sana dokunacak |
|
6 | عَذَابٌ | bir azab |
|
7 | مِنَ | -dan |
|
8 | الرَّحْمَٰنِ | Rahman- |
|
9 | فَتَكُونَ | o zaman olursun |
|
10 | لِلشَّيْطَانِ | şeytanın |
|
11 | وَلِيًّا | dostu |
|
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ
يَا nida, اَبَتِ münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim يَ ’sı mahzuftur. Nidanın cevabı اِنّ۪ٓي اَخَافُ ’dur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ي mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَخَافُ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Fiil-i muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَمَسَّكَ mansub muzari fiildir. عَذَابٌ fail olup lafzen merfûdur.
مِنَ الرَّحْمٰنِ car mecruru عَذَابٌ mahzuf sıfatına müteallıktır.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَكُونَ mansub muzari fiildir. تَكُونَ ’nin ismi müstetir olup takdiri أنت ’dir.
لِلشَّيْطَانِ car mecruru وَلِياًّ ’e müteallıktır. وَلِياًّ kelimesi تَكُونَ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu cümlede Hz. İbrahim'in babasına nasihatleri devam etmektedir.
Münada olan اَبَتِ ’de muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri mahzuftur. Bu mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
اَبَتِ kelimesindeki تِ , izafet ي 'sinden ivazdır, çünkü bedel ile kendisinden bedel yapılan kelime birarada bulunamayacağı için يَٓا أبتي denilmez; bazen elif, يَٓا ’dan bedel yapılarak يا أبتا denilir. Bu ifade yalnız yalvarmak için kullanılır, bunun içindir ki onu tekrar etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Nidanın cevabı olan …اِنّ۪ٓي اَخَافُ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır. اِنّ۪ٓ ’nin haberi اَخَافُ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, hükmü takviye, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki …يَمَسَّكَ عَذَابٌ cümlesi, masdar teviliyle اَخَافُ fiilinin mef’ûlü konumundadır. Muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عَذَابٌ kelimesindeki tenvin tazim ve taklil ifade eder. (Âlûsî)
يَمَسَّكَ عَذَابٌ tabirinde istiare vardır. Azap kendi başına hareket etmez. İnsana ait bir özellik azaba isnad edilmiştir. Meknî istiaredir.
Bu ayet-i kerimede عَذَابٌ kelimesinin nekre gelmesi azabın büyüklüğünü, korkunçluğunu ifade eder. Öyle bir azap ki kelimelerle tarif edilemez demektir. Burada bu azamet, مَسَّ (dokundu, değdi) ve الرَّحْمٰنِ (rahmeti bol olan) kelimeleriyle çelişmez. Çünkü Rahman’ın azabı daha şiddetli ve korkunç olur. Nitekim لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ (Nur Suresi, 14) ayetinde yine مَسَّ ile عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ bir arada zikredilmiştir.
Zemahşerî de bu ayet-i kerimedeki عَذَابٌ kelimesinin nekre oluşunun azlık ifade ettiğini zikretmiştir. Çünkü babasıyla konuşurken edebe riayet etmek için babasının uğrayacağı şiddetli azabı sıfatsız ve nekre getirmiştir. Bir taraftan da اَخَافُ (korkuyorum) demiştir. مَسَّ kelimesi de musibetin dokunduğunu ifade eden, dolayısıyla da azabı hafifleten bir kelimedir. Azabın merhameti ifade eden الرَّحْمٰنِ sıfatına izafe edilmesi de yine azabı hafifleten diğer bir durumdur. Dolayısıyla buradaki azabın nekre oluşu azabın azlığına delalet eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayet-i kerimede İbrahim (as) babasını sadece Allah'a ibadet etmeye davet edip şeytan ve avanesine kulluk etmesi sebebiyle Allah’ın azabına uğramasından korktuğunu ifade ederken babasına duyduğu şefkate ve edebe uygun, son derece latif bir üslup kullanmıştır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
- Dikkatini çekmek için babasına nida ederken nefislerin hoşuna giden “Ey babacığım” şeklinde hitap etmiştir. Böylece babalık duygularını harekete geçirmiştir.
- Daha sonra babasının başına gelecek azabı ‘’korkuyorum’’ şeklinde ifade ederken bu korkunç olayı hafifletmiştir. Başına gelmeme ihtimali varmış gibi bir ifadeyi tercih etmiştir. Bu şekil, azabın katiyetini ifade etmede en hafif üsluptur.
- ‘Dokunmak’ fiili de azabı hafifleten bir fiildir. Çünkü dokunmak; azabın şiddetini hissettirecek en hafif fiildir.
- Azap kelimesinin nekre oluşu taklîl içindir.
- Bunun Rahman ismine izafe edilmesi ise yine olayı hafifleten başka bir etkendir. Çünkü Rahman olanın azap etmesi, suçun çok büyük olduğuna delalet eder. Bir taraftan da rahmetin azabı azaltacağına işarettir. İşte bütün bunlar dolayısıyla bu uyarı, babayla olan hüsn-ü muameleye uygun, şefkat ve merhamet ifade eden son derece latif bir ikaz olmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Ayetin son cümlesi فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ , sılaya matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.
كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hz. İbrahim’in bu cümlede kullandığı üslup, söylediğinin gerçekliğinin delilidir.
فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ sözündeki şeytanın yakını olmak, ebedi lanete uğramakta onun arkadaşı olmak demektir. (Ebüssuûd)
Çünkü كَانَ ’nin haberinin isim olarak gelmesi subut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir. Ayrıca كَانَ ’nin muzari sıygada gelmesi durumun teceddütüne işarettir.
Car mecrur لِلشَّيْطَانِ , amili كَانَ ’nin haberi وَلِياًّ ’e ihtimam için takdim edilmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)