وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَزِيدُ | ve artırır |
|
2 | اللَّهُ | Allah |
|
3 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
4 | اهْتَدَوْا | yola gelen(lerin) |
|
5 | هُدًى | hidayetini |
|
6 | وَالْبَاقِيَاتُ | ve kalıcı olan |
|
7 | الصَّالِحَاتُ | yararlı işler |
|
8 | خَيْرٌ | daha hayırlıdır |
|
9 | عِنْدَ | yanında |
|
10 | رَبِّكَ | Rabbinin |
|
11 | ثَوَابًا | mükafat bakımından |
|
12 | وَخَيْرٌ | ve daha iyidir |
|
13 | مَرَدًّا | varılacak yer bakımından |
|
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. يَز۪يدُ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اهْتَدَوْا هُدًى ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اهْتَدَوْا mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
هُدًى mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. الْبَاقِيَاتُ mübteda olup lafzen merfûdur. الصَّالِحَاتُ kelimesi الْبَاقِيَاتُ ’nın sıfatı olup merfûdur.
خَيْرٌ mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. خَيْرٌ ism-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عِنْدَ zaman zarfı خَيْرٌ ’a müteallıktır. رَبِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ثَوَاباً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَيْرٌ مَرَداًّ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
الصَّالِحَاتُ kelimesi sülasi mücerredi olan صلح fiilini ism-i failidir.
الْبَاقِيَاتُ kelimesi sülasi mücerredi olan بقي fiilini ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ
وَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasındaki ilk cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celalle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Fiilin muzari sıygada gelmesi teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Fiilin Allah Teâlâ’ya isnadı, istimrarın/devamlılığın karinesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اهْتَدَوْا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
يَز۪يدُ fiilinin ikinci mef’ûlü olan هُدًىۜ ’deki tenvin, kesret ve tazim ifade eder.
اهْتَدَوْا - هُدًىۜ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Allah’ın insanlara olan hidayeti dört merhaleden oluşur:
1. Her mükellefe lutfettiği akıl ve idrak yetenekleriyle hayatını sürdürmeyi sağlayan zaruri bilgiler (bkz. Ta-Ha Suresi, 50).
2. Vahiy ve peygamberler yoluyla yaptığı davet (bkz. Enbiya Suresi, 73)
3. Hidayeti benimseyenlere lutfettiği tevfik (Meryem Suresi, 76)
4. Hak kazananları ahirette cennette mükâfatlandırmak (bkz. Araf Suresi, 43). Bu hidayet türleri buradaki tertibe göre birbirine bağlı olup bir sonraki hidayetin gerçekleşmesi için bir öncekinin meydana gelmesi şarttır (bk. el-Müfredât, “hdy” md.; Y. Şevki Yavuz, “Hidâyet”, DİA, XVII, 473 vd.). (Elmalılı Hamdi Yazır)
وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ
İstînâfa matuf, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh sıfat terkibi şeklinde gelmiştir. Müsned olan خَيْرٌ ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عِنْدَ رَبِّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması sebebiyle كَ zamirinin ait olduğu Hz. Peygamber şan ve şeref kazandırmıştır. Yine Rabb ismine muzâf olması عِنْدَ için tazim ifade eder
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rabb olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)
Ayetteki ikinci خَيْرٌ birinciye matuftur. Kelimenin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ثَوَاباً ve مَرَداًّ temyizdir.
Arapçada bir kelime veya cümle ifade edilişi itibariyle ek bir açıklamaya ihtiyaç duyabilir. Açıklanmaya ihtiyaç duyan müphem isim veya cümleye yapılan ek izahat, o müphem kelime veya cümlenin açıklayıcısı manasında temyizi, başka bir deyişle mümeyyizi olur. (Halil İbrahim Karaöz Arap Dili Gramerinde Temyiz Y.L.Tez)
خَيْرٌ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
هُدًى - الصَّالِحَاتُ - خَيْرٌ ve اللّٰهُ - رَبِّكَ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
[Baki kalan iyi ameller] sevabı, ebediyete kadar devam edecek olan taatlar demektir ki rivayete göre bunlara beş vakit namaz, subhanallahi velhamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber zikri de girer. [Rabbinin katında sevapça da daha hayırlıdır.] kâfirlerin istifade ettikleri ve onlarla övündükleri eksik ve geçici nimetlerin getirisinden daha hayırlıdır. Kaldı ki iyi amellerin sonu ebedî nimettir, bunun sonu ise pişmanlık ve sürekli azaptır. Nitekim buna sonuçça da daha hayırlıdır ifadesi ile işaret etmiştir. (Beyzâvî)