Meryem Sûresi 97. Ayet

فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ  ...

Ey Muhammed! Biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları Kur’an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِنَّمَا şüphesiz biz
2 يَسَّرْنَاهُ O’nu kolaylaştırdık ي س ر
3 بِلِسَانِكَ senin diline ل س ن
4 لِتُبَشِّرَ müjdelemen için ب ش ر
5 بِهِ onunla
6 الْمُتَّقِينَ muttakileri (sakınanları) و ق ي
7 وَتُنْذِرَ ve uyarman için ن ذ ر
8 بِهِ onunla
9 قَوْمًا bir kavmi ق و م
10 لُدًّا inatçı ل د د
 
Allah Teâlâ, gönderdiği peygamber hangi kavimden ise onlara iyice açıklasın diye mesajını o kavmin diliyle göndermiştir. Kur’an’ı da Arap olan Hz. Peygamber’e Arapça olarak indirmek ve anlaşılır kılmak suretiyle kolaylaştırmıştır ki hem Peygamber kitabı iyi anlasın hem de halkına kolaylıkla tebliğ ederek müjdeleme ve uyarma görevini tam mânasıyla yerine getirebilsin (krş. Yûsuf 12/2)Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 621
 

فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  ta'liliyyedir.  اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

يَسَّرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

بِلِسَانِكَ  car mecruru  يَسَّرْنَاهُ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لِ  harfi,  تُبَشِّرَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يَسَّرْنَا  fiiline müteallıktır.

تُبَشِّرَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِهِ car mecruru تُبَشِّرَ fiiline müteallıktır.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى  ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ  ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (  وَ  )’den sonra, 6) Sebep fe (  فَ  )’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُتَّق۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ  cümlesi atıf harfi  وَ’la makabline matuftur.  

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُنْذِرَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِهِ  car mecruru تُنْذِرَ  fiiline müteallıktır. 

قَوْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لُداًّ  kelimesi  قَوْماً ‘ın sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَسَّرْنَاهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi يسر ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar..

تُبَشِّرَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر ’dir. 

تُنْذِرَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîs  نذر ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

الْمُتَّق۪ينَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ

 

 

فَ  ta’liliyyedir. Cümle kasr edatı  اِنَّمَا  ile tekid edilmiş fiil cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, faille mecrur mahaldeki masdar-ı müevvel arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Müsnedin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

بِلِسَانِكَ , fiildeki gaib zamirin mahzuf haline müteallıktır.

Sebep bildiren masdar ve cer harfi lam-ı ta’lilin, gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki harf-i cerle birlikte önceki ayetteki  يَسَّرْنَا  fiiline müteallıktır.

Aynı üsluptaki  وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ  cümlesi,  وَ  harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

تُنْذِرَ  fiili,  اِفعال  babındadır. Sıfat-ı müşebbehe veznindeki  لُداًّ , mefûl olan kavmen için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ  [Onunla muttakileri müjdelemen için] cümlesiyle,  تُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ  [onunla düşman kavmi uyarman için] cümlesi arasında güzel bir mukabele mevcuttur.

Ayette cem' ma’at-taksim ve tefrik sanatı vardır. Kolaylaştırma özelliğinde birleştirilen şey, müjde ve uyarıda ayrılmış ve bu iki durumun kimlere ait olduğu belirlenmiştir.

Surenin, inanıp yararlı işler yapanlara Allah’ın sevgi bahşedeceğini ve Kur’an’ın takva sahipleri için bir müjde, inatçı toplum için uyarı vesilesi olduğunu ifade eden bu ayetlerle sona ereceği hissedilmektedir ve surede 16 kere tekrarlanan  رحمان ismiyle uyumlu olarak son bulması teşâbüh-i etrâf sanatına güzel bir örnek olmuştur. 

Surenin bu ayeti berâat-i intihadır.

تُنْذِرَ - تُبَشِّرَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

[Onu (Kur'an'ı) senin diline kolaylaştırdık ki] ibaresindeki  بِ  harfi,  على  manasınadır ya da aslı üzeredir,  يَسَّرْنَاهُ 'ye,  انزلناه  manası sokuşturulmuştur yani ‘onu senin dilinle indirdik’ demektir. (Beyzâvî)