Bakara Sûresi 103. Ayet

وَلَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟  ...

Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve eğer
2 أَنَّهُمْ şüphesiz onlar
3 امَنُوا iman etseler ا م ن
4 وَاتَّقَوْا ve sakınmış olsalardı و ق ي
5 لَمَثُوبَةٌ sevabı ث و ب
6 مِنْ
7 عِنْدِ katından ع ن د
8 اللَّهِ Allah’ın
9 خَيْرٌ daha hayırlı (olurdu) خ ي ر
10 لَوْ keşke
11 كَانُوا idi ك و ن
12 يَعْلَمُونَ bilseler ع ل م
 

  Sevb bir nesnenin daha önceden bulunduğu ilk durumuna, yahut gerçekleştirilmesi düşünülen hale dönüşmesi demektir.

  Hatta eğrilen ipliğin dönüştürülmesi düşünülen şekle dönüşmüş olmasından dolayı elbiseye de Arapça’da sevb denir.

  Benzer şekilde seyyib de eşinden ayrıldığı veya eşi öldüğü için ailesine geri dönen dul kadındır.

  Sevap da insanın yaptıklarının karşılığı olarak geriye dönen şeydir. Dolayısıyla Türkçe’den farklı olarak hem iyiliğin hem kötülüğün karşılığı olarak kullanılmasına rağmen daha çok iyilik için tercih edilmiştir. Kullar olarak işlediğimiz sevaplarla ait olduğumuz yere döneceğiz.

 

وَلَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟

وَ istînâfiyedir. Atıf olması da caizdir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir.

اَنَّ ve masdarı müevvel mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri ثبت şeklindedir. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir هُمْ [onlar] اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اٰمَنُوا fiili اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اتَّقَوْا ifadesi atıf harfi وَ ile makabline matuftur. اتَّقَوْا fiili sonundaki mahzuf elif üzerine  takdir edilen damme ile mebnidir. لَ şartın cevabının başına gelen vakıadır. مَثُوبَةٌ mübteda olup lafzen merfûdur. مِنْ عِنْدِ car mecruru مَثُوبَةٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. اللّٰهِ lafz-ı muzâfun ileyhtir. خَيْرٌ haber olup lafzen merfûdur.

لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Şart fiili كَانُوا ‘nun dahil olduğu isim cümlesidir. يَعْلَمُونَ fiili كَانُوا ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri ما آثروا عليه (Onu yapmayı tercih etmezlerdi) şeklindedir.

وقي fiili iftiâl babına girmiş, إوتقي olmuş, sonra و harfi ت 'ye dönüşmüş إتّقي olmuştur. Bu bab; çaba göstermek ve talep etmek, tercih etmektir. (Sülâsî Mücerred Fillerin Mezid Olmakla Kazandıkları Yeni Anlamlar / Yrd.Doç.Dr.Kadri Yıldırım)

 

وَلَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا  لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌۜ

وَ atıf veya istînâfiyye, لَوْ şart harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesinde اَنَّ ’nin haberi mazi fiil gelerek hudûs ve hükmü takviye ifade etmiştir. Faide-i haber talebî kelam olan cümle, masdar teviliyle, haberi mahzuf mübtedadır. Takdiri لو أن إيمانهم ثابت şeklinde olabilir. Veya merfû mahaldeki bu masdar-ı müevvel, takdiri ثبت olan fiilin failidir.

Mazi fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelam olan وَاتَّقَوْا cümlesi اٰمَنُوا ’ya temasül sebebiyle atfedilmiştir.

لَو  ‘in cevabı isim cümlesi şeklinde gelerek fiil cümlesine tercih edilmiştir. Çünkü isim cümlesinde devamlılık, istikrar ve sebat manası vardır. Ayet, لَمَثُوبَةُ اللَّهِ خَيْرٌ  şeklinde gelmemiştir. Bunun nedeni, ‘’sevaptan bir şey almaları onlar için daha …’’ manasıdır. Bir yoruma göre de, لَوْ kelimesi temenni manasındadır. Sanki, وَلَيْتَهُمْ اٰمَنُوا (keşke iman etselerdi.)  demek gibidir. Sonra da, bir ilk cümle olarak,  لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ diye başlamıştır. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl ve Keşşâf)

لَ cevaba dahil olan vakıa harfidir. Kasem harfi olması da caizdir. Cevap, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin nekre gelişi, tazim, kesret ve nev  ifade eder.

عِنْدِ اللّٰهِ izafetinde bütün kemâl sıfatlara şamil lafzâ-i celâle muzâf olan عِنْدِ şan ve şeref kazanmıştır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu sebeple اللّٰهِ isminde tecrîd sanatı vardır.

لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌۜ [Elbette Allah onlara, meşgul oldukları sihirden daha iyi mükafat verirdi] ifadesinde fiil cümlesi yerine, devamlılık ve istikrar ifade etmek için isim cümlesi getirilmiştir. (Safvetü't Tefâsir)

لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.

Şart cümlesi كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidâî kelamdır. كَان ’nin haberinin muzari fiil oluşu, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhayyileyi canlandırarak muhatabın konuyu kavramasında etkili olur.

كَان ’nin haberinin muzari fiil gelmesi bu yaptıklarının yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Halidi, Vakafat s. 112)

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Cevabın mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan serbestçe düşünebilmesini sağlar. Takdiri لأثيبوا (Sevap kazanırlardı) şeklinde olabilir.

Ayette önce kasem tarzı bir tekid ifadesi ile وَلَقَدْ عَلِمُوا denilerek onların “gerçekten bildikleri” ifade edilmiş; daha sonra da لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ifadesiyle onlar için [Keşke bilselerdi!] denilmiştir. Bunun manası, “onlar ilimleri ile amel etselerdi” şeklindedir. Onlar ilimleri ile amel etmedikleri için, Allah Teâlâ onları sanki ilimlerinden sıyrılıp çıkmışlar gibi değerlendirmiştir. (Keşşâf)

Son iki ayetin fasılası aynıdır: لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ [Keşke bilselerdi.] İkisinde de ilim vahiyle alakalıdır. Reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir.

لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟  [Keşke bilselerdi.] ifadesi, belâgat üslubunda yaygın olan bir söyleyiş şeklidir. Çünkü bir şeyi bilen bir kimse ilminin gereği ile amel etmiyorsa, o kimse bazen o şeyi bilmeyen cahil yerine ko­nur ve cahiller gibi bilgisiz sayılır. (Safvetü't Tefâsir)